Gerçek dostlara sahip olmak hesapsız servete sahip olmaktan daha iyiymiş… Dost ilaç gibiymiş, bu yüzden dostlarla beraber olmak, üzüntülerin dağılmasına sebep olurmuş… Gariplik ve fakirlik ise dostu olmayanların sıfatlarıymış… Ahmak dosta sahip olmaktan akıllı düşmana sahip olmak daha eftal imiş… Dostun ahlaki ve aklı güzel olmalıymış. Aralarında ülfet ve muhabbet olmayanların dostlukları özde değil sözde olurmuş...
Asıl dostluk karagün dostluğuymuş... En talihsiz insanlar ise, görünürde düşmanı, gerçekte dostu olmayanlarmış… Arkadan kuyu kazıp yüze gülenler en tehlikeli dostlarmış... Günümüzde piyasada dört sınıf dost varmış. Yardım eden ve yardım isteyen dostlar, Yardım etmeyen ve yardım da istemeyen dostlar, Yardım isteyen fakat yardım etmeyen dostlar ve Yardım eden fakat yardım istemeyen dostlarmış…
Birde ‘Gıda, devâ ve dâ’ diye sınıflandırılan dostluklar yaşanırmış. Bazı dostlar gıda gibiymiş. Onlarsız yaşanamazmış... Bazı dostlar ise ilâç (devâ) gibiymiş. Her zaman lazım olmasa da arada bir mutlaka lazım olurmuş… Bazı dostlar ise hastalık (dâ) gibi imişler. Bunlardan her zaman uzak durmak gerekirmiş...
Vefa, Sevgi ve Sadakat karşılıklı olmalıymış. Başkasına dostça davranmayanın başkalarından dostluk beklemeye hakkı yokmuş. Dostlarına dil uzatanla kimse dost olmazmış. Kusursuz dost arayan ise dostsuz kalırmış. Dostlukta ölçülü davranmak çok önemliymiş. Bu yüzden “çok muhabbet tez ayrılık getirir” denilirmiş. Eski dönemlerde, dost bilinenler bir gün düşman olabileceği düşüncesiyle ölçülü sevilirlermiş. Kızıldığında da kızılan kişiye bir gün dost olabileceği düşüncesiyle ölçülü kızılırmış…
Gerçek dostluklar ölümle sona ermeyen, ahirette de devam eden dostluklarmış. Zaten sonu ayrılık olan her birliktelik çok anlamlı değilmiş... Sevdiğini Allah adına sevecekmişsin. Allah için kurulan dostluklar dünya ve ahireti de kapsayan dostluklarmış... Baktığın zaman Allah’ı hatırlatan dostların varsa sırtın yere gelmezmiş. Hayatın bize sunduğu en büyük sürpriz dostlarımızmış. İşlerin tam dibe vurduğu sarpa sardığı zamanlarda her şey bitti dendiği anlarda onlar uzatırlarmış elini. Onlar açarlarmış gönüllerini.
Dostlar, alır ve çıkarırlarmış her şeyin herkesin arasından düzlüğe bizi. Yukarı çıkartmaya gücü yetmediğinde daha aşağılara düşülmesine asla de vermezmiş dostlar. Eski dostluklar elbette bir başkaymış ama yıllar ilerledikçe, olgunlaştıkça insanoğlu daha seçici davranırmış dost seçiminde. En yeni dostlar bu yüzden daha özelmiş hayatımızda. Ne çocuk acemiliğinin ne gençliğin körpe heyecanının gölgesi bulunmazmış son dost seçimlerinde.
DOSTLUKLARI DEVAM ETTİRME ÇABASI
1980 öncesi İstanbul’da üniversite de okuyan bir avuç Kahramanmaraşlıydık. Okul bittikten sonra çoğumuz memlekete dönerken bazılarımız İstanbul’da kaldı. Gerek Kahramanmaraş da gerekse İstanbul’da yaşayan dostlarımız yoğun iş yükünün altında ezilip kaldığımız için bir birimizi ciddi anlamda ihmal eder olmuştuk. Durumun vahametini anlayan Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Sayın Şahin Balcıoğlu kardeşimiz bizleri senede bir gün de olsa Kahramanmaraş’ta bir araya getirme kararı aldı. Sayın Sedat Saygılı kardeşimiz ise ‘Biz 80 öncesiyiz’ isimli bir site (gurup) oluşturdu. Oluşturulan sitede, ‘her biri başka bir yerde yaşayan dostların anlık olarak haberleşmesi sağlandı. Dostların senede bir gün de olsa bir araya gelmesi, eski günlerin yâd edilmesi, hanımefendilerin ve çocukların birbirlerini tanımaları açısından çok anlamlıydı.
Sayın Şahin Balcıoğlu dostların büyük bir bölümünü 1 Temmuz Pazar günü Kahramanmaraş’ta bir araya getirdi. Bırakın İstanbul’da yaşayan dostların hasretini aynı şehirde yaşamamıza rağmen aylarca birbirimizi görmediğimiz, sesini duymadığımız dostlarımızla bir gün boyunca bir arada bulunmak gerçekten mutluluk vericiydi. Eski günler konuşuldu. Eski sevdalar yeniden yaşandı. Gün boyunca hiç kimse birbirinde kusur aramadan yan yana oturduğu gibi gün sonunda kusur bulmadan kucaklaşarak ayrılmasını bildi. Dostlukların yaşaması adına maddi ve manevi hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan başta Sayın Şahin Balcıoğlu’na, Sayın Tahsin Sağlam’a ve Cahit Paksoy’a ve tüm dostlara şükranlarımı sunuyorum. İyi ki varsınız…