DÜNYANIN DEMOKRASİ KARNESİ VE ATATÜRK TÜRKİYESİ

.

“DevIet yönetimine haIkın katıIımı demokrasinin temeIidir.”

                                                                    Lyndon B. Johnson

Ülkelerin gündemini büyük ölçüde Bolşevizm, Nazizm ve Faşizmin işgal ettiği 1930’ların dünyasında “demokrasiler” büyük darbe yemiştir. 1918 -  1920 arasında iki, 1920’lerde altı, 1930’larda dokuz ve Alman işgali altındaki beş Avrupa ülkesinde YASAMA MECLİSLERİNE son verilmiştir.

İki dünya savaşı arasında meclisleri açık olan ve demokratik kurumları bir şekilde işleyen ülke sayısı Avrupa’da beş ve Amerika’da beş olmak üzere toplam on ülkedir: Bunlar, İNGİLTERE, FİNLANDİYA, İRLANDA, İSVEÇ, İSVİÇRE, KANADA KOLOMBİYA, KOSTA RİKA, ABD VE URUGUAY’dır.

Dünya’da, 1920’de sadece 35 anayasal ve seçilmiş hükümet varken, bu sayı 1938’de 17’ye düşmüştür. 1944’de ise tüm dünyadaki 64 ülkenin sadece 12’si meclise ve anayasal düzene sahip, demokrat olarak adlandırılabilecek ülkelerdir.

Avrupa’da meclislerin kapatıldığı 1920’lerde Türkiye’de, hem de bir ölüm kalım savaşının tam ortasında, bir meclis açılmıştır. TÜRKİYE, I. VE II. DÜNYA SAVAŞI ARASINI MECLİSİNİ KAPATMAKSIZIN AŞAN ÇOK AZ SAYIDAKİ ÜLKEDEN BİRİDİR.

II. Dünya Savaşı sonlarına doğru, 1944’de, meclislerin kapatılıp, anayasaların rafa kaldırıldığı, NAZİ, FAŞİST VE KOMÜNİST DİKTATÖRLÜKLERİN tüm Avrupa’yı ve dünyayı kasıp kavurduğu bir ortamda, Türkiye, “meclise” ve “anayasaya” sahip dünyadaki 12 ülkeden biri olmayı başarmıştır. Dahası bu Türkiye, sadece iki yıl sonra çok partili hayata (1946), altı yıl sonra da demokrasiye (1950) geçmiştir.

Hiç şüphesiz ki Türkiye bu “başarılı evrimi”, Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen TÜRK DEMOKRATİK DEVRİMİ’ne borçludur.

Bütün bu gerçeklere karşın, ülkemizin “çakma liberalleri” ve “demokrat kılıklı siyasi İslamcıları” Atatürk’ü “diktatör”, Atatürk’ün önderliğindeki Türk Devrimini de “antidemokratik” olarak adlandırmaktadırlar. 1920’lerin, 1930’ların dünyasını, dünyayı kasıp kavuran savaşları, eli kanlı diktatörleri, yükselen faşizan siyasi kültürü, kapanan meclisleri, rafa kaldırılan anayasaları görmezden gelerek; Türkiye’deki “tek parti” yönetimine bakarak, Terakkiperver Cumhuriyet Fırka ile Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasını eleştirerek Atatürk’ü “diktatörlükle”, erken Cumhuriyet dönemini ise “antidemokratiklikle” suçlamak, en basit tabirle, “bilgisizliktir”. Onların bu suçlamaları, 1920’lerin, 1930’ların tarihsel gerçekliğinden tamamen kopuk analizlere dayalıdır. Çünkü 1920’lerin, 1930’ların dünyasında, bırakın “tek partiyi”, birçok ülkede “meclis” ve “anayasa” bile yoktur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri