15 asırdır zaman aktıkça, her an selâm ve dua gönderilen bir insan...
Nebiler Sultanı, Hatemül Enbiya nitelikleriyle müzeyyen bir elçi...
Levh-i mahfuz'da ism-i âzâmın yanında ism-i şerifinin bulunduğu övülmüş ve seçilmiş eşref-i mahlukatın en şereflisi...
"Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseler dini tebliğ vazifemden vazgeçmem." diyebilme azmini, cesaretini gösteren, dünyanın her türlü zenginlik ve güç niteliklerini reddeden abidevî şahsiyet...
“Kızım Fatma! 'Babam Peygamber' diye güvenme, Rabb'ine karşı kulluk vazifeni yap, Eğer Allah'tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile, senin namına hiçbir şey yapamam." diyebilen; elçiliğinin yanında kulluğunu da her daim hatırlayan ve ciğerparesine hatırlatan en liyakatli bilge...
Hayal etmesi, söylemesi, yazması çok kolay olsa gerek.
Ya gerçekte, o kadar kolay mı olmuştur? O'nun devrinde O'na sahabe olmak... O'nun yanında, O'nunla birlikte müşriklere karşı mücadele edebilmek... Ebubekir gibi sıddık, Ali gibi teslim olabilmek... "O diyorsa, doğru diyordur." diyebilmek...
Dünya tarihi kaç Ebubekir Sıddık, kaç Ali Mürteza görmüştür? Hayat yolundan kaç Ebu Zer, Kaç Bilal-i Habeş gelip geçmiştir? O döneme kutsiyet veren Peygamberimiz Hz. Muhammed'in risaletinin mübarekliği gibi, o dönemin bilgeleri de öncekilerden ve sonrakilerden daha bilgelerdir. Onun için SAHABE DÖNEMİ ayrıcalıklıdır. Yaşanan acılarla, emsalsiz çilelerle, zulümler karşısında gösterilen sabırlarla ve ihlasla yapılan şükürlerle mümtaz ve ayrıcalıklı bir dönem...
Her babayiğit Müslüman'ın yaşamayı düşlediği dönem, hemhal olmayı hayal ettiği model şahsiyetler... Onların döneminde yaşamak mümkün olabilir mi? Tabiî ki, hayır. Lâkin, Onların dönemindeki gibi yaşamak mümkün.
Ömer Bin Hattap olmayacağız, olamayız. Lâkin, "Fırat'ın kenarında bir koyun kaybolsa, hesabı Ömer'den sorulur." adalet anlayışına sahip çıkarak Hz. Ömer adaletli olabiliriz.
Osman Bin Affan olmayacağız, olamayız. Lâkin, Kuran-ı Kerim sayfalarındaki âyetleri yüksek düzeyde aklederek, idrak gayreti ile âyetleri okuyarak Hz. Osman ihlaslı olabiliriz.
Talha Bin Ubeyde olmayacağız, olamayız. O'nun gibi Ashab-ı Şura'da da görev almayacağız, alamayız. Lâkin, devlet başkanlarımızın, vekillerimizin, başkanlarımızın seçiminde dinî ve millî menfaatlerimizi daha etkin gözetebilecek insanların öne çıkması için Hz. Talha hassasiyetine ve ferasetine sahip olabiliriz.
Önemli olan dönemlere mührünü vurmasını bilen abidevî şahsiyetlerin ideallerine, ihlaslarına, yöntemlerine sahip olup-olmamaktır. Sahabe-yi Kiram döneminde yaşayıp da Hz. Ömer adaletinden uzak, Hz. Osman hassasiyetini benimsememiş, Hz. Talha azminden uzak binlerce insan da bulunmuştur.
Bir tarafta, güzel ahlâkı tamamlamakla görevlendirilmiş PEYGAMBERİMİZ; diğer tarafta Peygamberimizin amcası müşriklerin babası Ebu Lehep...
Bir tarafta, İslâm adına bütün servetini bağışlayan teslimiyet örneği HZ. EBUBEKİR; diğer tarafta dünya malını tercih eden, bu nedenle mal ve mülkünü kaybedeceği korkusu ile İslâm'dan uzak duran Ebu Süfyan
Bir tarafta, İlmin Kapısı ve Allah'ın Aslanı HZ. ALİ; diğer tarafta "Cahillerin Babası" (Ebu Cehil) lâkaplı Amr Bin Hişâm El-Muğira...
Her şey zıddıyla kaim oldu; taa yaradılıştan itibaren... Ebu Süfyanlar olmasa idi, bilinir miydi Ebubekirlerin teslimiyeti? Her ikisi de olmalı ki, denge kurulsun ve merkezden hüküm sürdürülsün.
Teslimiyet ve Kibir
Bu kavga aile saltanatını başlatmak veya devamını sağlamak için yapılan bir kavga değildir, olamaz. Bu kavga, İlâhî hükmün neticesinde HAK ve BATIL arasında yapılan bir kavgadır. Rahmanî ve Şeytanî taraftarlar arasında yapılan zorlu bir mücadeledir. TESLİMİYET'le KİBİR arasında süregelen bir savaştır.
Ve insan, kimi zaman teslimiyetle kibir arasında sıkışmış; kimi zaman teslim olmayı becerebilmiş; kimi zaman da kibrin ateşinden kendini kurtaramamış bir varlıktır.
O, Kâinatın Efendisi, kendinden önceki nebiler gibi tebliğ etti. Teslim olmanın yararları, kibrin zararları... Bütün mücadele, bunun üzerine kuruludur, desek yanlış ifade etmemiş oluruz. Teslimiyet, İslâmiyet'tir; sâlim ve müslim olmaktır... Kibir ise, büyüklenmedir; sonun mutlak olduğu hayatta zarardır, çöküştür.
Bu idraki verenlere, vermek isteyenlere, alanlara, almak isteyenlere ve bu yolda mücadele edenlere ne mutlu!
O ve O'ndan önceki Nebiler; hep tebliğ ettiler...
"Kibirlenmeyin, taşkınlık ve sapkınlık yapmayın!" ilâhî emirleri insanlara bildirdiler. Yoldan çıkmış tüm sapkın toplumlar içinden, O'nları takip edenler de, yalanlayanlar da çıktı. Çünkü, her şey zıddıyla kaimdi, her şey merkezinde idi ve her seferinde yine öyle oldu. Kimi zaman oğullarını, hanımlarını ve en yakınlarını dahi yanlarında göremediler. Buna rağmen, mücadeleye devam ettiler ve ilâhî emri uyguladılar. Darda, sıkıntıya düştüklerinde teslim oldular, İslamiyet'e sarıldılar. Onun için insanların yüreğinde, beyninde büyüdüler ve insanlığın da büyümesine vesile oldular.
Günümüze Mesajlar
Bin yılların ötesinden seslenen mesajlar, günümüz ve gelecek için de ışık yaymaya devam etmektedir. Yedinci asır Sahabeler Dönemi'nde yaşamak, artık imkansız. Bununla birlikte, Sahabeler Dönemi'nin ilke ve yöntemlerini benimsemek ve hayata bu ilke ve yöntemlerle bakmak elimizdedir, diye düşünüyorum.
Siyasette, ticarette, sanat ve kültür hayatında yeniden ihya olabilmek, yeniden kendimizi görebilmek için düşünmeye değmez mi?
Dünyevî çıkarların doruk yaptığı, münafıklığın taçlandırıldığı, milliyetçiliğin mankurtlaştırıldığı, dindarlığın koflaştırıldığı, emperyalizmin sevecenleştirildiği ülkemiz ve dünya ortamında düşünmeye değmez mi?
Kanaatimce değer...
Bütün duamız ve dileğimiz; en az bir insan daha, insan olduğunun farkına varsın...
Selâm ve saygılarımla...