Bazı konular vardır ve bir hastalık gibi kuşaktan kuşağa yüzyıllardır sürer gider. İnsanların, inandıkları, inanmak istedikleri doğruları siz belirleyemezsiniz lakin nasıl ki sizin hassasiyetleriniz varsa karşınızdaki insanların da hassasiyetlerinin olduğunu bilir, fikir çerçevesinde buna saygı duyarsınız, duymak zorundasınız. Bazı yanlış bilinen yahut kasıtlı kutsiyet atfedilen durumlar maalesef ki bizim ülkemizde yıllardır tartışılır durur. Aslında bu tartışmalar bile ülkemizdeki demokrasi kültürünün geliştiğinin apaçık beyanıdır.
Hepimizin malumu olan Suriye Savaşı ve maalesef ki sonuçları en yakında olan ülkemizi derinden etkilemiştir. Türkiye Cumhuriyeti hassaten Türk Milleti asırlardır mazlumların banisi, zalimlerin ise karşısında dimdik duran bir kale olma şuurunu göstermiştir. Suriye Savaşı sonrasında birkaç milyon Suriyeli zorunlu olarak göç etmiştir. Medeni dünyanın ayağına çelme taktığı Suriyelilere, bu ülke ve bu millet her türlü desteği vermiş ve Arap dünyasından bile bu yardımları Suriyeliler görmemiştir.
Konumuza gelecek olursak, son dönemlerde bazı belediyeler ve Türklüğü şiar edinmiş derneklerden bazıları, yaşam alanlarında Arapça levhaların giderek arttığını ve bu durumdan yaşadıkları rahatsızlığı gayet insani ve demokratik bir üslup ile dile getirmişlerdir. Hepimizin tanıdığı ve Türk- İslam davasına verdikleri hizmetleri tüm dünyanın bildiği bu derneklerin, faşizan bir tavırla olaya bakmadıklarını herkes bilir. Şöyle ki, bu derneğin mensupları, ülke, bayrak ve ezan denildiğinde canlarını siper etmişlerdir ve etmeye her daim hazır haldelerdir. “Bir dernek!” ifadesiyle küçümsenemeyecek bir yapı olduğunu insanların anlaması için, bu hareketin tarihine şöyle üstün körü bir göz atmaları yerli yerinde olacaktır. Diğer taraftan Kerkük’te, yeri geldiğinde Bosna’da ve yine yeri geldiğinde Türkmen Dağı’nda canlarını mazlumlar uğruna feda eden bu teşkilatın mensuplarının , dil ile ilgili hassasiyetlerine dikkat çekmelerinin ne zararı olabilir. Ayrıca bu teşkilat, Ensar ve Muhacir kavramını en iyi bilen teşkilatlardan birisidir. Balkan göçleri sırasındaki tutumuyla da örnek olmuştur. Şimdi, bu teşkilat konuştuğu Türkçesine sahip çıkmak adına birkaç beyanatta bulununca Arapça tabelaya mı yoksa Kur’an’a mı karşı gelmiş oluyorlar?
Bu nasıl bir algı biçimidir ki, davasının bir kanadını İslam oluşturan teşkilatı, Kur’an’a karşıymış gibi gösteriyorlar.
Diğer taraftan “Türk Milliyetçisiyim Diyen Biri Kuran Harfli Tabelaya Nasıl Karşı Çıkar?” sorusuna karşılık şu soruları sormak bizim hakkımız değil midir?
Elbette meseleyi uzun uzun fikri tartışma boyutuna çekebilirim lakin böyle bir başlığa böylesine uzun fikir yazıları yazmayı pek münasip görmediğim için birkaç soru meseleyi özetlemeyi daha uygun görüyorum.
Soru 1- Ebu Cehil İngilizce mi konuşuyordu? Yazdık yazıları Latin Alfabesi ile mi yazıyordu?
Soru 2- Kerkük’te aylardır tartışılan bayrak ve Türkmencenin resmi diller arasında sayılması konusunda aynı hassasiyeti neden göstermiyorsunuz? Türkmenler, üstüne üstlük “Kuran Harfli” diye vurgulamaya çalıştığınız alfabeyi kullanmalarına ve dillerinin bu harf sisteminde tanınmasını istemesine rağmen hangi zorluklarla karşılaştığını biliyor musunuz?
Soru 3- Arap alfabesi, mevzu bahis Araplar olunca Kur’an harfli alfabe, Türkmenler olunca arkaik Arapça mı oluyor?
Soru 4- Allah, Kur’an-ı Kerim’de milletleri farklı farklı yaratmasını ve dillerinin de ayrı olmasının gerekçesini belirtirken ve hiçbir yerde Arapça üstün dildir, kutsal dildir demez iken hangi salahiyetle Arapça tabelayı Kur’an ile özdeşleştirebiliyorsunuz?
Soru 5- Ürdün gibi Filistin’in ve Suriye’nin yanı başındaki Arap devleti, savaş mağdurlarını ülkenin dışında ve bir çöldeki yerleşim yerinde tutarak ülkesine dâhil etmezken Türkiye ve Türk Milleti, Ensar ve Muhacir kardeşliğinin örneğini sergilerken bunu neden görmek istemiyorsunuz? Üstüne üstlük eleştirilen kurum ve derneğin üyelerinin verdiği vergilerle Suriyeli kardeşlerimize yardım edilmiyor mu ki bu kurum ve kuruluşlar sanki Suriyelilere karşıymış izlenimi oluşturulmaya çalışılıyor?
Soru 6- Kur’an’ı Kerim, Arapça’nın hangi lehçesinde inmiştir? Suriyeli ya da Mısırlı bir Arap okuma yazmayı öğrenince direkt olarak Kur’an okumayı biliyor mu?
Soru 7- Arapça küfür yazıları yazılmıyor mu? Arap coğrafyasında “Şampanya yahut Bira” ifadeleri Tanzanca mı yazılıyor şişelerin üzerine?
Bu ve benzeri yüzlerce soru sorabiliriz.
Son olarak belirtmek isterim ki, biz bu yazıyı “Alfabe, Halifelik, Sarık vb.” tartışıla gelen yakın dönem siyasi malzemelerinin dışında sadece yapılmaya çalışılan algı hamlesine binaen kaleme almış bulunuyoruz. Gündem olursa onları da saygı çerçevesinde etraflıca tartışmaya her zaman hazırız.
Diğer taraftan Türkçenin yabancı dillere karşı korunması, güzel kullanılması gibi konularda Batılı dilleri yerden yere vurup Arapça ve Farsçayı mazur görmekte işin başka akıl almaz yönüdür. Fransızca, İngilizce tabelalara ver yansın eden bir edebiyatçının, yazarın şairin yahut düşünürün, söz konusu Arapça olunca meseleyi “Kur’an Harfli Tabela” pespayeliğine çekmesi de ayrıca trajikomik bir durumdur.