Bu durumu merak edip birbirinden soranlar çok. Ancak, sağlıklı bir bilgi alan da yok.
Geçmişi bu güne, bu günü de yarınki kuşağa aktararak, insanımıza, bilhassa gençlerimize faydalı olmayı amaçladığım işbu bölümde; “GARİPLİK MEZARLIĞI” adının nerden geldiğini anlatmaya çalışacağım.
Ceyhan Nehri'nin doğu kesimi, Sekili semtinin güneyi, Tepebaşı Caddesinin batı üçgeni arasında ki saha, bilindiği gibi; Fidanlık ve Malpazarı olarak kullanılır idi, daha yakın yıllara kadar. Şimdi ise bu yere, yine bilindiği gibi; Telekom, Özel İdare, eski MGV Öğrenci yurdu (Bu bina Elbistanlı olup Mersin'de oturan Sümerbank'tan emekli Ali Tekinsoy tarafından yaptırılmış, şimdi ise Milli Eğitim Bakanlığı'na okul olarak kullanılmak şartı ile bağışlanmıştır), Emniyet Sarayı, İki Nolu Sağlık Ocağı ve TEDAŞ (eski Tekel) binaları yapılmıştır. Sözü geçen bu saha; 1880'ler ve daha önceleri Elbistan'ın kerpiçliği (Çamur ve saman karışımıyla yapılan bir nevi tuğla sayılır) olup geniş bir kısmı ise harman yeridir. Bir buçuk ay süren harman yeri olarak halkın faydalandığı bu çayırlık saha; diğer on Ay’ı aşkın zaman içinde ise, Elbistan’da bulunan 212 Piyade Alayı’nın askerlerinin eğitim ve talimgâh yeri olarak kullanılmaktadır.
Bu sahada eğitim yaptıran bir yüzbaşı; bir çavuş, bir onbaşı ve dört Er’e, ders verip eğitim yaptırdığı bombanın kazara patlaması sonucu, hepsi birden feci şekilde şehit olurlar. Halkı derin üzüntüye sevk eden şehitlerin mübarek naaşları musalla taşında, yoğun halk katılımı ile cenazeleri kılınarak; Şardağı'nın doğu eteği, İKİ KAPILI Mağara’nın kuzey karşısı, Ceyhan Nehri'nin batı kesimindeki araziye hazin bir törenle defnedilirler. Ne üzücü ki; birkaç ay sonra meydana gelen bir kolera hastalığı salgınında da otuzu aşkın asker şehit olur. Bu şehitlerin naaşları da aynı yere defnedilirler.
Derin bir üzüntüyle karşılanan bu durum günün konusu olur. Herkes (40) kırk’a yaklaşan askerin birbiri ardına şehit oluşlarını, bahsedip konuşurlarken; “Hepsi de garip insanlardı. Yazık oldu bu yiğitlere. Hepsi de garip ti. Yazık oldu bu gariplere” Şeklinde konuşmasının yoğunlaşması karşısında, bu yere; “ŞEHİTLİK” veya “ŞEHİTLER MEZARLIĞI” adı verilmesi daha uygun iken, halkın; “GARİPLER” ifadesi ağır gelerek bu ad bir nevi tescillenmiş olur. O orda dursun.
Biz gelelim, bu yerin halk mezarlığı olarak kullanılmasına:
1890'ların Elbistan Belediye Başkanı; NAKIPLAR kabilesinden Ali Ağa'dır. Elbistan’da bulunan 212 Piyade Alayın imamı (Hocazadelerden) Vehbi Hoca'nın (ZİNCİRKIRAN) ikinci eşi İstanbul doğumlu Cumhuriyetin ilk ebelerinden okul mezunu Ebe Hacer Hanım’dır. Elbistan Belediye’sinde görevli Ebe Hacer Hanım, ne var ki, aylığını birkaç yıldır alamamaktadır. Defalarca müracaatına rağmen Elbistan Belediyesi’nin maddi imkanlarının yetersizliği yüzünden maaşını alamamıştır. Son seçenek olarak durumu Kadı'ya (Mahkeme Reisi) şikâyet edeceğini söylemesi üzerine Belediye Başkanı Nakıpların Ali Ağa, Hacer Hanımı çağırır;. “Aylığının biriktiğini biliyorum. Ancak belediyemizin mali durumu da oldukça zayıf. Bunu sen de biliyorsun. Ödeyecek paramız yok. Sana bir teklifim var. Gel şu gariplik sahasındaki arazimizi, aylığına mahsuben verelim, sen de kabul et” demesi üzerine Hacer Hanım; bu teklife şöyle cevap verir: “Başkanım, alacağıma mahsuben siz, O araziyi bana devrederseniz, ben de O yerin tümünü, (Zaten, bazı mezarlıklar da kaldırıldığı için çok ihtiyaç var) hayrıma, ebediyen mezarlık olarak kullanılması şartı ile “VAKFEDECEĞİM” der. Başkan memnun olur. Derhal yasal işlemlerin yapılması talimatını verir. Gereken imzalar karşılıklı atılır ve bu saha “GARİPLİK MEZARLIĞI” adı ile halkın hizmetine sunulur. Ruhu ve ruhları şâd olsun, yurtları Uçmağ olsun, Ebe Hacer Hanım(Zincirkıran) ve kocası Vehbi (Zincirkıran) Hoca’yı yürekten kutluyoruz ve böyle bir hizmeti Elbistan’a kazandırdıkları için saygı ile yad ediyoruz…
HİÇ MERAK ETTİNİZ Mİ? MEZARA NEDEN SU DÖKÜLÜR?
Peki mezar ziyaretlerinde insanlar her seferinde mezara niye su döker? Mezara su dökme adеti Türklerin şaman inancı taşıdıkları zamanlardan kalmıştır. Eskiden, ölülerin belli günlerde su içtiklerine inanılırdı, bunun için mezara su dolu bir tas bırakılır, ya da mezarın başına içi su dolu kulplu bir bardak asılırdı. Bunun için de bir tören yaparlardı. Bu inanç Makedоnya'da 20. yüzyılın bаşlаrınа kadar dеvam etti. Bu аdet, Türklеr Müslüman olduktаn sonra ilk zamanlar, mezara kulplu bardaktan su dökmeye dönüştü. Daha sonraları ise, kulpun da bardağın da önemi kalmadı ama gelenek, mezara su dökme şeklinde sürüyor. Su, mezarın baş tarafından bаşlаyаrаk ayak tаrаfınа doğru dökülür.
Kabir üzerindeki yeşilliklerin orada yаtаn kimseye faydası olduğu ve onların ibadеtlеrinin onun dеftеrinе yazıldığı rivayet ediliyor. Bu nedenle su dökülеrеk otların ve tohumların çаbucаk yeşillenmesi istemek ve yeşilliklerin ömrünün uzun olmasını sağlamak olabilir. Toprakla örtülen kabrin sulanarak iyice oturmаsı ve toprağın rüzgârla gitmesinin engellenmesi de sağlanmış olur. Ayrıcа toprak yerleşerek kabrin çökmesi ve vahşi hayvanların cеnazеyе zarar vermesi de engellenmiş оlur.