Sevgili okurlarım geçtiğimiz hafta Mısır’a bir seyahatim oldu. 20 yıl önce gittiğim Mısır bugünkünden daha iyi idi desem yalan olmaz. Nerden bakarsak bakalım biz aya onlar yaya bir durumla karşı karşıya kaldım.
Bir önceki seyahatimde sefalet açlık yokluk itilmişlik ve kakılmışlık vardı. Mutlu ve putlu azınlık da vardı. Arapların fenomen ülkesinde Müslüman kardeşler olarak nam salmış ve geleceğe umut ışıkları saçan aydın münevver ve muhafazakar bir kesim de vardı. Bu seyahatimde onları göremedim.
Ya sinmiş ve sineye çekilmişler veya rejimin keskin kılıcından korunmak için kış uykusuna yatmışlar. Çünkü bugünün Mısırında konuşmak nerde ise yasak. Ya şakşakçılık yapacak veya üç maymunlar tiyatrosunu oynayacaksın.
Konuşmak yasak olunca ya beden dili ile veya tiyatro oyunları ile iletişim kurmak gerekiyor . Halkın bir kısmında bastırılamayan duygu ve düşüncelerin tiyatro ile yansıtıldığını gördüm. Direk Sisi veya rejimle ilgili soru sormak zaten mümkün değil. Çünkü gün boyu gezdiğin yerlerde güvenliğin (!) için görevli bir ajanla berabersin.
Ancak restoran müze gibi yerlerde karşılaştığımız yerli halktan insanlar Türkiye’den geldiğimizi öğrenince Erdoğan tiyatrosu diyebileceğim bir beden duruşu sergiliyorlar. Reisimizi çok sevdiklerinden olsa gerek çok açık etmeden gözlerindeki sönmüş feri canlandırıp birazda mizah katarak yüzlerinde tatlı bir tebessüm ile bizimle iletişim kurmaya çalışıyorlar.
Etraf ajan dolu olduğu için çekingen ve ürkek bir tavırla tiyatro oyunu devam ediyor. Mübarek dediğin zaman işaretle boğazlıyor anlamı çıkartabileceğimiz bir sahne, Mursi dediğimizde eller kelepçeli boyunu bükük bir duruş, Sisi dediğimizde ise etrafı yokladıktan sonra göz yaşı anlamına gelen bir duruş ile oyun devam ediyor.
Dostlar Arap dünyasının en gelişmiş örnek ülkesi Mısırın durumu maalesef bu. Diğer kukla yönetimli kabile devletler için başka söze ne hacet.
Hele Mısır müzesinde şahit olduğumuz başka bir sahne aktarmaya değer doğrusu. Sanırım görevli bir memurdu. Türkiye ismini duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı ve grubumuzda bulunan MHP kökenli bir arkadaşımıza sarılarak gayrı ihtiyari Erdoğan diye bağırdı.
Dünya aya giderken yaya bırakılmış bir ülkeden başka anlatacaklarım da olmalı ama yok. Camiler toz toprak. Halk aç perişan. Kahire gibi Nil nehrinin iki yakasındaki bir şehir adeta dökülüyor .Sefalet açlık dilenme ve pislik diz boyu .
AK PARTİ YÖNETİMİNE DUYURULUR
Doğruları yazmak elbette zor . Hem dinleyen yok hem de anlayan yok. Ama olsun halkın içinden bir kişi olarak bu satırları yazmayı bir görev addediyorum. Siyaset bilimci veya sosyal bilimci değilim. Ancak halkımızın nabzını tutacak kadar halkımızla iç içe olan bir vatandaşım.
Bizi teğet geçen 2008 dünya ekonomik krizinde bir holding patronunun sözü “CEO su profesyonel olan firmaların bir kısmı battı. Biz holdingimizin patronu olarak bu süreci ciddi bir kriz yaşamadan atlattık” demişti.
Demem o ki, halkımızın nabzını ofisimde , vapurda, metroda ,Marmaray vs gibi farklı yerlerde tutmaya çalışıyorum. Parti yöneticilerimiz elbette daha berrak görüyor olabilirler. Ancak tedbirde gecikme devam ettikçe parti kan kaybediyor.
Kayıp telafi edici plan ve program daha fazla ötelenmemeli. Mal bulmuş mağribiler, sonradan görme zenginleşmiş asalaklar, üst bürokraside makam ve koltuğundan emin olan garanticiler ve yerel yönetimleri çiftlikleri sanan aymazlar derhal bertaraf edilmeli.
Parti bu hızla irtifa kaybetmeye devam ederse sanırım yerel seçimlerde kayaya toslayacak. Bir kişinin ağzından değil çok kişinin ağzından aynı şeyi işitiyorum. Reis baş tacımız elbette , başkanımız o. Ama belediye seçimlerinde ak partiye rey vermeyeceğim.
Böyle bir sonuç elbette beni üzer. Ancak son pişmanlığın fayda vermeyeceği bir güne bu günden hazırlanılmalı. Ülkemiz ve insanımız elbette daha iyisine layık.
ÇANAKKALE RUHU
Çanakkale zaferinin 103 senei devriyesindeyiz ve şükür yeni zaferlere doğru hızlı adımlarla ilerleyerek dostlarımızı sevindirirken düşmanlarımızı çatlatıyoruz. Dün Fırat kalkanı harekatı ile ülkemizin güneyini satılmış uşaklardan temizledik.
Bu gün de zeytin dalı barış harekatı ile eksikleri tamamlıyor ve dünyanın kör ve acımasız jandarmalarına barış ve huzurun nasıl tesis edileceğini öğretiyoruz. Su dövdükleri havanlarını ellerinden alarak yeter artık söz mazlumların diyoruz.