Hiç unutmam, bir bayram günü annem babam ve kardeşim eski komşuların bayram ziyaretine gittik. Babam özenle hazırlanmış lokum paketini anneme verdi. Neşe içinde arabaya bindik. Gideceğimiz yer Zeytinburnu idi.
Yol boyunca etrafı seyrettik. İnsanların iki dirhem bir çekirdek giyimleri ile sokakta yürümeleri Bayram sevincimi artırıyordu. Annem sıkı sıkı tembihledi.”orada bir şey istemeyin, yaramazlık yapmayın.”dedi.
Üç katlı binayı gösteren babam “burası” dedi. eve doğru yöneldik. Kapı açıldı. Merdivenleri bir bir çıkıp ikinci kata geldik. Kapıyı güler yüzlü bir teyze açtı. Annem, babamla selamlaştı. Bizleri de “geçin bakalım şekerler” diyerek içeri aldı.
Salonun kapısından girer girmez çok şaşırmıştım. İçerisi çok kalabalıktı. Kalabalığın içinde çocuklarda vardı… Ve oturacak yer yoktu.
Ailem herkesle tek tek bayramlaştı. Oturduk. İçerisi çok sıcaktı. Çocuklar dondurma istedi. Ben istemedim, annemi dinledim. Ev sahibi ise herkese dondurma alın dedi. Sanırım herkese dondurma alınırsa dondurmacı da dondurma biter. Ev sahibi teyze ısrarla alınmasını isteyince dondurma alacak kişiler tespit edildi.
Komşu teyzenin neden bu kadar kalabalığa karşı müşfik davrandığını sonradan öğrendim. Meğer misafirler üst kattaki kardeşi ile alt kattaki ablası, annesi. Babası, kayınpederi, kayınvalidesiymiş. Onların çocukları da eklenince bu kalabalık oluşmuş. Misafirlikte gördüğüm en büyük kalabalıktı *
Müsatkil bir evde oturuyorduk. Evimizin bahçe duvarları oldukça yüksekti. Babam kurban bayramına on gün kala çok tatlı bir koç getirdi. Gözleri ve kuyruğunun ucu, ayakuçları kara idi. Kardeşim de ben de bu güzelliği çok sevmiştik. hergün ona kendi elimizle yem veriyorduk. Akşamları meleyince onun yanına inip konuşuyorduk.
Mahallede onu görmeye gelen arkadaşlarımız vardı. Karagöz hep uysal bizim onu sevmemize izin veriyordu. Kurban bayramı yaklaştıkça babama tembihliyorduk”karagöz’ü kesmeyeceksin.”babam olmaz diyordu. Bizde olmaz diyorduk. Karagözü çok seviyorduk. Onun kesilmesini istemiyorduk.
Bayram günü babam karagözü kesti... Ama biz ağlamaktan vazgeçmedik. Etini yemedik… Fakat bazen merak ediyorum, annem şaka yoluyla kandırıp bize karagözün etinden yedirmiş miydi?
Hatırlamıyorum…
*
Bir bayram sabahı erken kalkıp, hazırlandık. Annem halama gideceğimizi söylüyordu. Halamların evi çok uzak değildi. Yürüyerek gidecektik. Kahvaltı sonrası bayramlıklarımızı giyindik. Neşeliydik. Çünkü halam çok iyi bir insandı. Eniştemde öyle. Ve çok iyi arkadaşım olan kızları benim canım arkadaşımdı.
Hepimiz hazırlandık ve yola çıktık. Kardeşimle elele tutuşup önde yürümeye başladık. Etrafta bayram ziyaretine gittiği her halinden belli olan aileler vardı. İnsanlar bayramlıklarını giyip gezmeye çıkanlar da vardı.
Bir ara yol çok tenhalaşmıştı. Kardeşime çekerek yolun karşısına geçmeye zorladım. Oda benimle birlikte karşıya doğru yürümeye başladı. Henüz karşıya geçmiştik ki arkamızdan bir kuvvet bizi dereye doğru yuvarladı. Dikenlerin içinde kardeşimle yuvarlandık. Durunca babamı ve annemi gördüm. Bir de tanımadığım biri ve sepetli motor duruyordu. biz ayağa kalktık. Yürüyorduk. birşey olmamıştı. Dikenlerin acısından başka. Babam kızdı izinsiz geçtiğimiz için. Annem de söylendi. Ama olan olmuştu işte.
Halamlara doğru yola devam ettik. Bu kez ailece yürüyerek…
*
Artık bayramlar eskisi gibi şen, coşkulu ve güzel geçmiyor. Gelen her bayram eski bayramları aratıyor. Tatil olarak değerlendirilen bayram tatilleri kimseyi görmek mümkün olmuyor.
Ve ben eski bayramları özlüyorum… Çevreme söyleyince onlarda aynı şeyi söylüyor. Fakat heyhat eski bayramlar canlanmıyor. Yine bayram tatsız tuzsuz diyor babaannem…
Bayramınız mübarek olsun…
SEVGİ VE SAYGILARIMLA