24 Mart 2010 saat 07.30 civarı. Balkona çıktığımda berrak bir hava hakim. Derin bir nefes alarak şöyle başımı kaldırdığımda o muhteşem görüntüsü ile Abdulhamithan Camii beni büyüledi. Adı gibi bir büyük camii.
Çalışma odama geçtim. Fotoğraf makinesini elime aldığımda birden kendimi terasta buldum.
Komşulardan biri mırtıkçı. Güvercinlerini uçuruyor. Güvercinlerde havanın güzelliğinden olsa gerek, gökyüzünde keyiflerince oyunlar çıkartıyorlar.
Bir yavru kuş gelerek çatıya kondu.
Beyaz mı beyaz.
Fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastığımda yazı içinde gördüğünüz o güvercin resimleri çıktı ortaya.
Sonra gözlerime seyir terası ve Toki konutları takıldı.
Bir arkadaşım seyir terasına kışlık restorantında yapıldığını söylemişti. Uzaktan bir görüntüleyeyim dedim.
Ama o ağaçlar arasında muhteşem görüntü ortaya çıkarken terasın alt bölümlerinin bakımsızlığı da çıktı ortaya.
Kimileri bu alana kompla TOki konutları yapılacağını söylüyor. Ben buna itiraz etmek istiyorum.
Çok katlı Toki konutları o bölgenin estetiğiniz ve güzelliğini kapatacak, apartman yığınlarını ortaya çıkartacak.
Bu bölgelere Toki inşaat yapacak ise en fazla 5 katlı olmalıdır.
Şehrin her tarafını yok etmeye hakkınız yok.
Benim mahallemden, benim evimden Kahramanmaraş alabildiğine güzel ve görkemli gözüküyor.
Kuzeyi, güneyi, doğuyu ve batıyı görebiliyorum.
En azından kimi semtlerde bu güzellikler kirletilmesin.
Toki konutları ile gecekondu evleri yan yana.
Ve ben o eski gece kondu evlerini TOKİ konutlarına değişmem. Değişmeye ne gönlüm ne de yüreğim el verir.
Şehrin dört bir yanını betonlaştırmayınız.
Seyir terasının o eşsiz manzarasını önlerine çok katlıs apartmanlar yaparak kapatmayınız.
Doğanın intikamı kötü oluyor.
O bölgelerde çok katlı inşaat ruhsatı verilmemelidir.
Ve o bölgelere yeşil kuşak projeleri uygulayarak taa bir ucu şehrin en merkezi yerlerine kadar uzanmalıdır.
Bir çok insan o saatlerde yatıp uyurken, bizler ise bu şehre nasıl katkı yapabiliriz diye ön9ümüze çıkan her fırsatı değerlendirmeye çalışıyoruz.
Bu şehrin en temel sorunu çevredir.
Ve çevre konusunda biz yaya kaldık.
Şehri betonlaştırdık.
Şehri yaşanmaz bir hale getirdik.
Ve şimdi şehre uzak yerlerde yaşam alanları, parklar oluşturuyoruz.
Arabası olmayanın gidemeyeceği parklar.
Evet.. en azından şu anda yapılaşmayan yerlere beton binalar dikmek yerine bu alanlarda adam gibi projeler uygulayınız ki, mevcut ile şimdiki haliyle kalsın bu şehir çocuklarımıza…
Kuş sevgisini bilmeyen, ayağını bir defa olsun toprağa basmayan, toprağın kokusunu bilmeyen, bilmek istemeyen, ayakkabısına çamur değmeyen, ruhsuz insanlar bu yazdıklarımdan ne anlar ki?
Dünyanın sekizinci harikası olarak gördüğüm. Ve beklide dünyanın en büyük iç denizi haline gelen Kahramanmaraş’ta bu su kaynaklarının, havzalarının görsellik açısından ne faydasını görüyoruz?
Bunun için ne yapılıyor?
Her şehirde DSİ ve Orman bu alanları ağaçlandırır, yollar yaparken ve biz hep bakıyoruz.
Ve bakmaya da devam edeceğiz.
Güzele düşman, güzelden ne anlar? Güzeli ne bilir?
Ve bizler etrafımızda ki bunca güzellikleri görmüyor sahip çıkmıyoruz.
Sonuç ise ortada.
Su akıyor biz bakıyoruz!....