Değerler, varlıklarını toplum ile iç içe sürdürür. Toplumsal yaşantı, zaman içinde değişir. Bununla birlikte, değerler de değişebilir. Teknolojinin beraberinde getirdiği yeni yaşam standartlarıyla da yeni değerler ortaya çıkabilir. Yine de hem geleneksel hem de yeni tüm değerlerin özünde, kimi temel değerler vardır. Aynı şekilde, tüm toplumların kültürü içerisinde, temel değerler vardır. Öyle ki; bu değerler, zamana karşı bir değişim göstermezler ve evrensel değerler olarak bilinirler.
Antropolog Robert Edgerton, geçmişte yaşamış üç yüze yakın uygarlığı incelemiştir ve bu uygarlıklar içerisinde, kültürleri evrensel değerlerden yoksun olanların, zamanla yok olduğu sonucuna varmıştır.
Edgerton’a göre, gerçeği isteğimiz doğrultusunda değiştiremeyiz. Bu nedenle, davranışlarımızı, gerçeği düşünerek gerçekleştirmeliyiz.
Bilimin özünde, gerçeğe saygı vardır. Bilim, bilinmeyeni bilinir kılar. Bilinenlerin doğru olup olmadığını ispatlamaya çalışır. Bu doğrultuda kanıtlar toplar. Topladığı kanıtları da belgeler ve sonrasında bunları topluma açıklar.
Bilim insanı, yaşamı boyu karşılaştığı zorlukları, ancak bu şekilde çözümlemiştir. Elde ettiği verileri de aklını kullanıp, tarafsız bir yorumla işlemiştir.
Bilim ve akılcılık, gerçeğe saygılı bir toplumda gelişim gösterir.
Öyle ki; “akılcılık,” öğrenmek, gelişmek – geliştirmek, üretmek ve medeniyeti geliştirip ilerletmek için gereklidir. Elzemdir.
Eğer toplumun kültürü gerçeğe saygı duymazsa, o toplumda, bilim adına hiçbir şey yapılamaz. Bilim gelişmeyince de ülke elbette ilerleyemez. Bunun üzerine, geri kalmış ülkeler ortaya çıkar ve bu gibi ülkelerde, bilimin yerini hurafeler, bilimsel temeli olmayan asılsız söylemler alır.
Böylesi bir toplumda, gerçekle yüzleşmek ve üzerine gitme cesareti göstermek, oldukça zordur. Keza, gerçeğin örtbas edildiği veya çarpıtıldığı bir toplumda, aklın ve sağduyunun yerini, ne yazık ki; korku alır. Korkuyla da kötü niyetli pek çok kişi, o toplumu maddi ve manevi yönden sömürür.