Ekonomi berbat, dolar almış başını gitmiş, Euro ve altın Cumhuriyet döneminin rekorlarını altüst etmiş. Yürütülen siyaset berbat, insanların arasındaki kamplaşma gittikçe derinleşiyor. Baba oğluyla, kardeş kardeşiyle konuşamaz hale gelmiş. Kimse kimseyi dinlemiyor. Kimse kimseyi anlamıyor. Kimse kimseye inanmıyor.
Aklıselim insanlar; “Yeter artık, siyaset bu ülkede kriz üretmeyi bıraksın. Ülkenin sorunlarını, dertlerini, problemlerini çözmeye çalışsın” diye barbar bağırıyorlar ama kimse duymuyor. Milli ve manevi değerler ya bir bir yok olup gidiyor yâda tamiri mümkün olmayacak bir şekilde tahrip ediliyor.
Hırsızlık, yolsuzluk, şiddet, taciz, cinayet, madde bağımlılığı, uyuşturucu bu dönemdeki kadar hiçbir dönemde yaygınlaşmamış. İnsanlarımız lüks tüketim mallarına alıştırılmış. Toplumun ruh sağlığı bozulmuş, her yanımızı psikopatlar sarmış.
Sokağa çıkamaz hale gelmiş insanlar. Hastanelerde doktorların, okullarda öğretmenlerin, karakollarda polislerin, çarşı pazarda esnafın can ve mal güvenliği kalmamış. Devlete ve millete emanet edilmesi gereken her yer Allaha emanet edilmeye başlanmış! Hak yok, hukuk yok, adalet yok edilmiş.
Suçlu kim diye sorulduğunda; bazen Ergenekon bazen Balyoz denilmiş. Ordusundaki Paşaların tamamına yakını, Genel Kurmay Başkanı dâhil terör örgütü kurmak suçundan içeriye atılmış. Ülkenin Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanının ve Milliyetçi muhafazakâr insanların oylarını alan ve Büyük Millet Meclisinde temsil edilen üçüncü büyük siyasi partisinin Genel Başkan Yardımcılarının özel hayatlarına ait görüntü kasetleri televizyonlarda dizi filimler gibi oynatılmış. Muhalif olan herkese kumpaslar kurulmuş.
Toplumun bir bölümünün askere, polise, adalete ve siyasete güveni kalmamış. Devletin idare ediliş şekli değişmiş, iç ve dış politika ki kırmızıçizgiler değişmiş, değişmedik bir tek kâğıt üzerinde harita kalmış. İnsanlar umutlarını ve inançlarını yitirmeye başlamış. Bu insanların gözlerinin içine baka baka; “inandığınız ve güvendiğiniz ne varsa onların hepsi kötü, kötü olarak bildiğiniz ne varsa onların hepsi iyi” denilmiş. İnsanlar neyin doğru neyin yanlış, kimin haklı kimin haksız olduğuna karar veremez hale getirilmiş.
Devlet kendisini bölmeye çalışan terör örgütünün içerideki ve dışarıdaki liderleri arasında çaresizce çırpınıp duran bir aciz güç konumuna düşürülmüş. Koca devlet gücünü İmralı ve Kandil arasında tüketen müsrif bir tüccar konumuna getirilmiş.
Hırsızlık, soygun, uyuşturucu, çocuk kaçırma, kadın cinayetleri gündelik yaşamımızın bir parçası yapılmış. Baskılarla, korkutmalarla, biber gazıyla ürkek, korkak, nemelazımcı, bana neci bir hale getirilen Asil Türk Milleti tüm milli ve manevi değerlerini bir bir kaybetmeye başlamış.
İşte bu yılgınlık bu eziklik yüzünden Kahramanmaraş gibi bir yerde Ulu Caminin avlusuna sığınan bir kadın dakikalarca dövülmüş. Dün işgal yıllarında işgalci Fransızlara kafa tutan ve tacize yeltenilen kadınlarımızı Fransızların elinden alan Maraşlılar bu gün Ulu Camiye sığınan bir kadını bir şerefsizin dakikalarca dövmesini görmemezlikten gelmiş.
Kız çocuklarını tacizden, genç kızlarını tecavüzden, kadınlarını dövülmekten ve öldürülmekten, oğullarını uyuşturucu batağından koruyamayan zavallı millet, kurtuluş için Milli Mücadele Şairi Mehmet Akif’e başvurmuş. Cennet Mekân şöyle seslenmiş:
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
………………………………………………………………..
Atiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbabı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziya yoksa sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
…………………………………………………………….
Hüsrana rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evladını yakma!
……………………………………………………………
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telafi edecek bunca zarar var.
Feryad ile kurtulması me'mul ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebatın sonu yoktur!' deme, yılma.
Ey millet-i merhume, sakın ye'se kapılma.