Dünyanın en şerefli adamı kendisiymiş gibi güvenle duruyordu dükkânın önünde ve olabildiğince bağırıyordu; Ez o şerefsizleri ez!
İstanbul Beşiktaş’ta “Ez o şerefsizleri ez” diye bağıran bir zalimin portesini çizsem, bütün zalimlere örnek olur mu bilmem…
Beşiktaş’ın kalabalığında iki küçük Suriyeli dileniyor.
Küçük dediğim, gerçekten küçük; dört-beş yaşında iki kız çocuğu.
Ailesini sorgulamak, o yaştaki çocuğu sokağa niye bıraktığını sormak ayrı bir konu.
Çocuklar bir kaldırıma oturmuş, ayakları yere sarkıyor.
Trafiğin kilitlendiği bir vakit, bir minibüs belki de çocukları sıkışıklıkta ezmemek için kornaya basıyor ve muhtemelen çocukları uyarıyor.
İşyerinin önüne çıkan göbeği şiş, ensesi kalın bir lokantacı da “çocukları çekme” veya “uyarma” yerine minibüsçüye bağırıyor; “ez o şerefsizleri ez” diye…
Muhtemelen yemekten duba olmuş o adam evlidir…
Ve muhtemelen vücudunda sadece yağ biriktiren, kafasının içinde beyin, kalbinde et parçasından başka bir duygu kalmayan adamın çocuğu da vardır.
Hem de gözü gibi sakındığı oğlu veya kızı veya her ikisi…
Saçının teline zarar gelmesine tahammül edemeyecek kadar “iyi baba” olduğunu da düşünüyordur veya gerçekten de öyledir.
Çocuğu ne istese alıyordur.
Çocuğunun bütün şımarıklığına gülüp geçiyordur.
Veya evde de zalimdir, tıpkı bir mülteciye karşı olduğu gibi.
“Ez o şerefsizleri ez” diye şoföre seslenen adam, 4-5 yaşındaki çocuğun tamamen masum ve başına gelenlerden tamamen habersiz olduğunu da biliyordur.
Ama “ez o şerefsizleri ez” derken, onların “şerefsiz” olduğu kanaatine çoktan vardığı da anlaşılıyor.
Olayları incelemiş, suçluları bulmuş, hükmünü de vermiştir.
Yerinden yurdundan edilmişse şerefsizdir…
Başına yağan bombalardan ailesiyle birlikte kaçmışsa şerefsizdir.
Babası ve annesi, evlatlarını korumak için sonu belli olmayan bir yolculuğa çıkmak zorunda kalmışsa, hepsi şerefsizdir.
Sonu belli olmayan yolculuğa çıkarken, belki evini, belki arabasını, belki evinin içindeki lüks eşyaları ve belki de bankalarda parasını bırakan adam ve onun çocukları şerefsizdir.
Tıpkı bir depremden kaçar gibi, tıpkı bir doğal afetten kaçar gibi, doğal olmayan katliamdan kaçanlar da şerefsizdir.
Dün durumu iyiyken, bugün muhtaç duruma düşen herkes şerefsizdir, şiş göbekli, kalın enseli, duygusuz, hissiz, insanlıktan bihaber, taş kalpli lokantacıya göre…
Lokantacı ve o zihniyette olanlar zalimlerdir.
Zulmü kimin yapması çok önemli değil; zulme rızadan da öte, mazluma şerefsiz diyecek kadar alçalanlar da aynı derece de zalimdir.
Artık bu olaydan sonra zalimlere hiç şaşırmıyorum.
Eline silah alıp dağa çıkan, ovaya inip minicik bedenlere kurşun sıkan zalimler, şiş göbekli, kalın enseli, kalpsiz, hissiz, vicdansız, merhamet duygusundan yoksun lokantacı gibidir.
Bana omuz attın diye gencecik bir insanı öldüren, tıpkı o lokantacı kadar zalimdir.
Park yerine sen girdin, ben girdim diye ortalığı savaş alanına çevirenler, lokantacı kadar zalimdir.
Eşini döven, çocuklarını vuran, annesine, babasına el kaldıranlar da tıpkı o lokantacı kadar zalimdir.
Biz oturduğumuz yerde bazen devletlerin zulmünü eleştiririz, bazen terör örgütlerinin…
Bazen zalim olan bize göre eşkıyadır, bazen ağadır, bazen amirdir…
Emri altındakilere zulmeden bir işverendir, idarecidir, patrondur, para babasıdır…
Bunları söylerken, bizim müşfik olduğumuz, insan olduğumuz, değer yargılarımızın bulunduğu ve yüreğimizin olduğunu anlatmaya çalışırız.
Oysa zalim, insanların yüreğindedir; ya onu öldürürsün ya diriltirsin…
Bir insan isterse iyi olur, isterse kötü.
Hangi yanının galebe çalması kendi elindedir.
Başkasına zalim derken, zulmeden olmamak gerek.
Başkasına hırsız derken de hırsız olmamak gerek.
Başkasına isnat ettiğiniz neyse onu yapan olmamak, eleştiriyi haklı kılar, aksinde ise “kendisi yapmıyor/yapamıyor” diye eleştirdiği anlaşılır.
Ne yazık ki toplumumuzda yapılan bütün tenkitler, getirilen bütün eleştiriler, verilen bütün kavgaların altında yatan da “biz yapamıyoruz” kavgasıdır.
O nedenle acımasızca yapılan tüm eleştirileri dinlerken, altında yatan sebebe de bakıyorum; insanlığından mı tepki gösteriyor, hayvanlığından mı, diye…
O duygusuz, insanlıktan yoksun ve tam bir faşist olan lokantacıyı şimdi anlıyorum, şerefsizliğin ne olduğunu iyi öğrenmiş; her gün aynaya bakıyor, kolay mı?
Tweetimden seçmeler
Salakların, salaklar olduğunu bilmediği söylenir. Faşistler de faşist olduğunu bilmez, başka faşistleri suçlarmış. Bir birlerini iyi tanıyorlar!