Geçmiş yıllarda, fazla kilolu ve hatta şişman olmak “bolluk ve servetin” bir göstergesiydi. İnsanlar sofralarına oturanlara daha fazla yemesi için ısrar ederlerdi. “Ye gadasını aldığım, yemezsen darılırım. Allaha ad verdim yiyeceksin” gibi ısrar ve zorlamalarda bulunurlardı. “ Bir dirhem et bin ayıp örter” diyerek daha fazla yemek istemeyen kişileri yemeye ikna ederler/zorlarlardı.
Eskiden ne kadar çok zenginlik ve refaha sahipsek o kadar çok yer ve o kadar şişman görünürdük. Yeme/beslenme olayına bugün tamamen zıt yönde bakıyoruz. Fazla kilolarımızdan kaynaklanan olumsuzlukları ve sebep olduğu hastalıkları gayet iyi biliyoruz. Ama nafile, aldığımız kiloları kolay kolay geri veremiyoruz.
Kilolarını geri veremeyen arkadaşlarımın çoğunluğu ya diyetisyene gidiyor, ya spor yapıyor, ya kavitasyon yaptırıyor, ya da bir avuç ilaç kullanıyor. İstenilen sonuca ulaşan arkadaşım maalesef hemen hemen yok gibi. Göbek, basen ve karaciğer yağlarından kurtulmak hiçte kolay olmuyor.
Her önüne konulanı yiyen kişi farkına bile varmadan; “kalp-damar, akciğer, mide barsak, kas-iskelet ve ciltle ilgili ciddi sorunlarla baş başa kalmaktadır. Hipertansiyon, ani kalp durması, uyku apnesi sendromu, diyabet, karaciğer yağlanması, safra taşları, reflü hastalığı ve eklem hastalıkları yaşaması muhtemel olan hastalıkların sadece bir kısmıdır.
Bu hastalıklara yakalanan birisinin tekrar eski sağlığına kavuşması mümkün müdür bilemiyorum. Ama kurtulmak için doktor doktor gezdiğini ve günde bir avuç dolusu ilaç içtiğini kendi yaşamımdan biliyorum.
Toplum olarak bu işi ciddiye almalıyız. Beslenme alışkanlıklarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. Yedirme ısrarımızdan vazgeçmeliyiz. Özellikle iftar sofralarımızı sadeleştirmeliyiz. Ağırlıklı olarak etli ve hamur işi yemeklerden oluşan ve kilo almaya çok müsait olan mutfağımızı az da olsa değiştirmeliyiz. Hele hele aziz ve mübarek ramazan hürmetine hazırladığımız sofralarımıza ısrar bile istemeden yutulan hafif kuyruk yağlı dolmaları, mümbarları, içli köfteleri, kebapları, tavaları, lahmacunları, mantıları, tatlıları ve dondurmaları kesinlikle koymamalıyız.
Onu yeme bunu yeme peki ne yapalım kardeşim dediğinizi duyar gibiyim; uzmanların yap dediği ve bir türlü yapamadığımız bazı öneriler. İnşallah siz yaparsınız:
“Yanlış beslenme alışkanlıkları çocuk yaşlarda başlıyor, bu yüzden çocuklarımızı düzenli gıda tüketimine alıştırmalı, abur cuburdan uzak tutmalı ve özellikle alışkanlık haline gelmemesi için televizyon karşısında yedirmemelisiniz.
Akşam saat 8 den sonra şekerli gıda tüketimini durdurmalı, acıktığımız zaman meyve tüketerek fazla gıda alımını durdurmalısınız.
Yemek yerken süreyi uzun tutmalıyız. Yavaş yavaş çiğneyip arada sohbet edip yemek yemeyi sosyal bir hale getirmeliyiz.
Sabah kahvaltısını mutlaka yapmalıyız ki vücut sabah yeterli gıda almazsa öğlen aldığı gıdaları yakmak yerine depolayacaktır.
Sabah ve öğle saatlerinde dilediğinizce yiyiniz, ancak saat 20.00’den sonra mideyi boş bırakmayı asla unutmayınız.
Her gün en az bir saat yürüyünüz. Yapamıyorsanız haftada en az 2-3 kez mutlaka kalp hızınızı 120' nin üzerinde tutacak, ancak sizi aşırı yormayacak sporlar yapınız.
Unutmayalım ki zayıfıyla, kilolusuyla hepimiz aynı mozaiğin birer parçalarıyız. Sağlıklı yaşama ancak toplum olarak gereğini yaparak ulaşabiliriz.
Sağlıklı ve mutlu bir yaşam için bu önerilere “Amin, başüstüne” diyerek uymamız gerekiyor.