Türkiye’de bazı konuların halen hassasiyetini koruması, o alanla ilgili yeterli bir tartışma yapılmamasından kaynaklanıyor. Çünkü herkes tartışma başlar başlamaz, “laiklik-anti laiklik” şeklinde olaya yaklaşıyor. Oysa her şeyin bir de diğer yüzü var.
Önünüzde duran bir buzdağıysa eğer siz sadece bir yönünü görürsünüz, madalyonsa da bu böyle…
Birkaç gündür Türkiye’de gündem alkole bağlandı.
TBMM’de alkole teşviki önlemek için gece saat 22.00’dan sonra “büfelerde satışının yasaklanması” bazı kesimleri içeriğini bilmeden ayağa kaldırdı, bazı kesimleri de içeriğini bilmeden desteğini sağladı.
Diğer bütün konularda olduğu gibi…
Olaylara ideolojik baktığımızdan olmalı ki, içeriğini bilmeyi pek gerekli görmüyoruz.
Eğer bizim destek verdiğimiz parti taraftarsa, biz de savunmaya başlıyoruz, değilse karşı çıkmaya.
Alkolün satış saatinin olması, özellikle sosyal medyada alkolseverleri ayaklandırdı.
Düne kadar alkolle ilgili tek paylaşım yapmayanlar, şişenin dibini görene dek paylaşım yaptı.
Bu sadece alkolde değil elbet…
Fuhuş söz konusu olduğunda da aynı…
Zira biz olaya hep kendi penceremizden bakmayı uygun görenlerdeniz.
Fuhuş, erkeklerin zevk aracı olarak bilindiğinden, bu işi meslek edinen veya zorla yapan kadınların penceresinden bakılmasından hep ürkenler çıktı.
Bir kentte “genelev kapatılacak” diye bir dedikodu yayıldığında, ilginçtir hak örgütleri bile ayağa kalkıyor.
Oysa orada vücudu pazarlanan, eti ortaya konan, ezilen, horlanan ve özgürlüğü elinden alınan kadınlar var.
İşin bu yönü tartışılmaz, tartışıldığında işin içine inanç ortaya atılır, laiklik devreye girer, hatta Atatürkçülük bile savunma mekanizmasına dönüşür.
İçkide de öyle oldu.
Alkole başlama yaşının düşmesi,
Alkol satışının tavan yapması,
Alkolün etkisiyle meydana gelen dramların çoğalması,
Özellikle kadına şiddet ve tecavüzde alkolün büyük etkisinin olması,
Trafik kazalarında ilk sırayı alkollü sürücülerin kaptırmaması…
Bütün bunlar, laiklik ve Atatürkçülükten sonra gelenlerdir.
Çünkü Atatürk içki içerdi…
O zaman içki içmek, Atatürkçülüğün olmazsa olmazıydı.
Halkın “ayık” olmasını istemeyenlerin, “sarhoşluğundan” nemalandığı fikrini bile güçlendiriyor.
Tıpkı fuhuş gibi…
Dün gazetelerde Almanya’da fuhşa zorlanan genç kızların dramına yer verilmişti.
Almanya’da her yıl binlerce kadın fuhşa zorlanıyormuş.
Bunlardan “kaçmayı” becerenler polise sığınıyormuş ama diğerlerinin akıbeti pek belli değil.
Uzmanlara göre Almanya'da 10 binden fazla kadının fuhşa zorlanıyormuş.
Fuhuş yaptırılan kadınlar sürekli kontrol altındaymış.
Çoğunluğu yıllarca güneşi göremiyorlar.
Bir odadan dışarı çıkmaları, sadece bir diğer odaya tuvalete ve banyoya gitmelerinden ibaretmiş.
Kaçmayı becerenlerden birisi üç yıl pencereden dışarıya bakmayanlardan.
Gün boyu erkekler odalarına geliyor veya özel müşterilere de “koruma” eşliğinde götürülüyorlar.
Ne hakları var, ne özgürlükleri…
İnsan bile değiller, hiçbir “özelleri” yok.
Bütün bunları söylediğinizde “olaya inanç yönünden” bakmakla suçlanıp, erkeklerin fuhuş yapma özgürlüğünü savunanlar çıkıyor.
Daha çocuk yaşta cinsel istismara uğrayan, iğrenç emellerine alet edilenleri saymadım.
Sadece “zorla” alıkonanların korkunç boyutlara ulaşan sayısı bile, işin vahametini görmeye yetiyor.
Hayatı ellinden alınan o kadınların özgürlüğü yok mu?
Onlar insan değil mi?
Tıpkı alkolün mağdur ettikleri gibi…
Bir devlet, vatandaşlarının “ayyaş” olmasını “yürekten” istemeli, bunu “teşvik” etmeli, bununla ilgili artışa “kayıtsız”mı kalmalı?
Alkolün etkisiyle meydana gelen tacizler, tecavüzler, cinayetler ve kazalarda mağdur olan, hayatını kaybeden, hayatı boyunca sakat kalan, ruh sağlığı bozulan insanların da bir hakkının olabileceği hesap edilmemeli mi?
Kuru kuruya yasakçılığa elbette hayır.
İnsanlar, içme özgürlüğünü elbet kullanmalı.
Ama bu, bir başkasının hayatına mal olmamalı.
İnsanların “yasak ilişkisi” kendisini ve ailesini bağlar; o ilişkinin “kurbanı” olmadığı müddetçe.
Kısaca bizim zevklerimiz, başkalarını kurban etmeye yönelik olmamalı!
Twitimden seçmeler
Koltuğa oturana kadar yaşantısı, anlayışı, davranışı, koltuğa oturduktan sonra değişiyorsa, suç koltukta değil, oturmayı bilmeyende!