Şairlerin sultanı ve büyük atası Fuzûlî, “aşk imiş her ne var âlemde / ilim bir kıyl ü kâl imiş ancak” diyerek, maddî, yâni “beden” şehrinden el etek çekip aşk ve muhabbet diliyle inşa ettiği dil şehrinde yaşadı. Selâmını rüşvet değildir diye almayan, kendi ifadesiyle “buruşuk suratlıların” şehrini, tasavvufî mânasıyla “beden” ülkesini değil, âşıkların mâşukların bir arada yaşadığı dil şehrini tercih etti.
Dil şehrinin Yektası ve Resûlü Peygamber Efendimiz için “Dostlarım! Eğer (sevgilinin) elini öpmek arzusuyla ölürsem toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin” diyen Fuzûlî “beden” şehrinde yaşayabilir miydi?
LEYLÂ DİL ŞEHRİNDEDİR
Bir baştan bir başa aşk ve irfan diliyle inşa edilen bu şehrin adı ilâhî aşk şehridir. Dil, yâni gönül bu şehrin havası, suyu, toprağı ve her şeyidir. Leylâ dil şehridir, dil şehri Leylâ’dır. Fuzûlî’nin aradığı Leylâ dil şehrindedir. Leylâsına, yâni mâşukuna kavuşmak için çöle gider. Çöl çile, ızdırap, ateş ve yanmaktır. Dil şehrini çölde pişirerek inşa eder.
BEDEN ŞEHRİNDEN DİL ŞEHRİNE…
Fuzûlî’nin “beden” şehrinden aşk şehrine varması rûhî ve lisanî gayretlerle dolu bir mâceradır. Allah aşkından ve Peygamber Efendimiz’e olan hasretinden hüzünle kavrulmuş gönlünü âbâd etmek ve inşirah buldurmak için insanın beşerî tarafını temsil eden nâsutî âlemden ilâhî âleme ulaşılacak ilk durak olan dil şehrinde yaşamaya karar verir. Böylece “beden” şehrinden çıkıp dil, yâni gönül şehrine sefere çıkar. Çileli yolculuktan sonra bu şehre varır ve yerleşir.
DİL ŞEHRİNDE AŞK, HÜSN, MUHABBET VAR
Dil şehri güzeldir, fakat cefası vardır. Havf, gam, adâvet (düşmanlık), maraz, ümit, muhabbet ve ferah bir aradadır bu şehirde. Fuzûlî ümit, muhabbet ve ferahla dost olur, diğerlerini kovar. Beden şehrinin âzâları bu duruma karşı çıkarak, yalan, kin ve haset kabilelerinin yardımıyla gönül şehrini işgal ederler. Fuzûlî, yâni aşk ferah’ı hüsn’e göndererek yardım ister. Hüsn: “Ya aşk gerektir ki kadrimi bilsin, ya akıl gerektir ki beni zapdebilsin” der. Muhabbet aşk’a, yâni Fuzûlî’ye varır, durumu izah eder. Böylece aşk, hüsn, ferah, ruh ve akıl anlaşır ve gönül şehri düzene kavuşur. Beden ülkesi mağlup olmuştur artık. Bu mücâhedenin sonunda Fuzûlî hüsn’le birleşip gönül şehrine hâkim olur.
Dil şehrinde ferah hüsn’ün, yâni güzelin, muhabbet aşk’ın, ümit aklın yerini tutar. Bu şehrin padişahı hüsn, yardımcısı aşk’tır. Hüzün de nazının çekilmesi gereken ve olmazsa olmaz bir ferdidir. Bundan böyle dil şehrinde kâl ehli olan yaşamaz; hâl ehli olan yaşar.
Modern zihniyetle malûl şairlerden, sanatçılardan, filozoflardan, “homo sapiens”lerden Fuzûlî’nin dil şehrine dâvet eden çıkar mı? İnsanın eşref ve hüsn vasfından uzaklaşmış seküler şehrin ahalisinden dil şehrine hicret düşüncesi hâsıl olur mu?
BEDEN ŞEHRİNİN Mİ AHALİSİ OLALIM, DİL ŞEHRİNİN Mİ?
O zaman soralım kendimize: Kıyl ü kâl olan modern şehirde, diğer mânasıyla “beden” ülkesinde mi yaşayalım, yoksa hüsn’nün, aşk’ın, ferah’ın şehrinde mi? Beden şehrinin mi ahalisi olalım, dil şehrinin mi? Ferah’a, saadet’e ve selâmet’e mi kavuşalım, yoksa beden hazzı ve konforunun olduğu dünya şehrinde mi kalalım? Kaynaktan mı su içelim, sonradan yapılma gölden mi? Cevabını Fuzûlî’den dinleyelim: “Aşk, âşıklara hidâyet yolunu aydınlatınca, hakikat yolunun yolcusu aşk’a uyar. O’nun gösterdiği yola gider.”
Velhâsıl, Ali Yurtgezen hocanın “Fuzûlî’nin Musammat Gazelini Şerh Denemesi”, Prof. Ali Nihat Tarlan’ın “Fuzûlî Dîvanı Şerhi” ve Prof. İhsan Fazlıoğlu’nun “Fuzûlî Ne Demek İstedi?” kitaplarından gücümüz nisbetinde tahsil ettiğimiz Fuzûlî’nin dil şehrinin yolunu öğrenmektir muradımız. Fuzûlî’nin dil şehrinin yolunu bilmeyen, bilene sorsun. Ona dost olmak bahtiyarlıktır.(ilbeyali@hotmail.com)