"Ne padişahlık açmıştır onların yollarını ne cumhuriyet. Hangi parti iktidarda olursa olsun onlar için kış geldiğinde iktidarda olan tek güç yolları kapayan kardır. Allah'tan başka sığınacak kimseleri yoktur. Belki de o yüzden, en fazla Allah'tan söz edene verirler oylarını.”
Rejim ile ilgili bir yazıdan alıntıladığım bu satırlar, halka dokunmayan idare biçiminin adının ne olduğunun, halk nezdinde hiçbir önem arz etmediği hakikatinin çarpıcı bir ifadesidir.
Hukuksuz, fikirlerin hapsedildiği, yazarlarıyla, fikir insanlarıyla, sanatçılarıyla kavgalı, ötekileri bitmeyen, adaletin, güçlünün topraklarında hüküm sürdüğü, güce yaranmak uğruna güçsüzü öteleyen, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin olmadığı bir idare biçiminin adının ne olduğu hiçbir önem arz etmemektedir.
Yine de her halükarda; mağduriyetten mağdur etme gücüne erişenin kendi saltanatını kurduğu, erişilen güçten istifade etmek için kişiliksizleşen pragmatistlerin cirit attığı coğrafyamızda "cumhuriyet" bu pragmatistlerin tahayyülündeki idare biçiminden fersah fersah ilerdedir.
Gazi Mustafa Kemal’in bu ülkeye en büyük katkısının neden “laiklik” olduğunu gün geçtikçe daha net idrak ediyorum. 21. yy’ da mücadele edemediğimiz siyasal islamcılar, dindarımsılar, dini çıkarlarına maşa yapan pragmatistlerle Gazi Mustafa Kemal’in 1920’li yıllarda yaptığı mücadelesindeki kararlılığa/netliğe ayrı bir hayranlık/saygı duymaya başladım. Türkiye’nin İslam coğrafyasından az da olsa bir farkı varsa bu “laiklik” sayesindedir.
Elbette her dönemin eleştirel ciheti olacaktır, ancak tüm eksiklerine rağmen “cumhuriyet ve laiklik” son asrın en büyük iki kazanımıdır. Yanlış ve eksik uygulamaları olsa da demokrasi ve inanç özgürlüğünün temelinde bir asır önce elde edilmiş bu kazanımların emareleri görülür. Hele hele bilhassa İslam coğrafyasında, radikal dinci örgütlerin kendilerinden görmedikleri inançlara karşı tutumları baz alınınca demokrasi ve inanç özgürlüğünü önceleyen bu ilkelerin önemi daha net idrak edilecektir.
Kanlı 15 Temmuz Darbe Girişimi; Gazi Mustafa Kemal’in aklı öteleyen, itaat ve tapınmayı önceleyen radikal dinci gruplara karşı 1920’li yıllarda verdiği radikal/kararlı mücadelenin haklılığını bir kez daha acı bir şekilde gün yüzüne sermiştir. Her ne için olursa olsun aklı öteleyen, bireyi baskılayan, düşünceyi törpüleyen, bütün inanç ve inanç grupları bu ülkenin geleceğine prangadır. Bu coğrafyada öncelenmesi gereken en önemli unsurlar akıl, bilim, sanat ve üretimdir.
Bunları öncelemedikçe günde üç öğün kafir edebiyatıyla Batı’ya küfredip, onun ürettikleriyle hayatını idame ettiren bir parazit gibi nefes almaya devam edeceğiz. İnsanlığın evrensel hafızasına milimetrik bit katkı sunmadan, üretmeden övünme hastalığına tutulmuş zavallı bir güruh olmaktan ileriye gidemeyeceğiz.
Entelektüel camiada yaşadığımız kısırlık ve katkımız olmayan bir maziye sürekli atıfta bulunarak böbürlenme zaafımız üzerine uzun uzun düşünmeliyiz.
100 yıl öncesinde söylenen şu satırların önemini iyi kavramalıyız:
“Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”
Dücane Cündioğlu cemiyet olamadığımız için cemaat oluruz der. Ben bu toplumun ne cemiyete ne cemaate ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Tek ihtiyacımız düşünen, soran, sorgulayan, üreten bireyler…
"Büyük olmak için, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin; hiç kimseyi aldatmayacaksın; memleket için hakiki mefkûre ne ise onu görecek, hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır; fakat sen buna mütehammil olacaksın; önüne nihayetsiz manialar yığacaklardır. Kendini büyük değil, küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telakki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine kani olarak bu maniaları aşacaksın. Bundan sonra da sana büyüksün derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin. "
Sözleriyle yaşam felsefemi inşa eden, cumhuriyet ve laiklik gibi radikal bir devrimle (layıkıyla uygulanamasa da) "halk egemenliği" ve “inanç özgürlüğü”nü topluma armağan eden Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarına sonsuz şükranlar.