Gazze’de Çocuklar Ağlamıyor

.

Çocuk dediğin ağlar. Çocuk dediğin güler ve çocuk dediğin oynar. Çoğu şımarır, şımaracak sevdiklerini bulduğunda. Efelenir bazıları, sükse yapar. Giydiği her kıyafetle ortalığın tozunu atar.

Oynar çocuklar, oyuncaklarla, sevdikleriyle ve hayatla…

Güler çocuklar, belli belirsiz, sebepli sebepsiz…

Bazen ağlar çocuklar; ulaşamadığına kolay sahiplenmek için, isteklerini yaptırmak için ve acıyan yönlerini söylemek için…

Konuşmaz çocuklar, somurtur, güler, ağlar, inler ve derdini annesine, babasına anlatmış olur.

Çocuğun konuşmasıdır gülücüğü, ağıtı, kahkahası, somurtması…

Sağlıklı çocuk etrafına neşe saçar; sevildiğini bilen çocuk şımarır, mızmızlanır, daha çok, daha çok da isteyebilir…

Hasta çocuk derdini kendince anlatır; bazen ağlar, bazen sızlanır, bazen inler…

Mutsuz çocuk kırar, döker, yıkar, yakar…

Mutlu çocuk, parıltısıyla göz doldurur…

Rengi, dili, dini, mezhebi, ırkı veya henüz kavrayamadığı “ayrımların” farkına varmamış olsa da, çocuklar için bütün bunların önemi yok.

Çocuk, tertemizdir, günahsızdır, hatasızdır ve her anı, her adımı, her kelimesi sevaptır…

Dünyanın iğrenç hale gelmesinde, insanların kan emici vampire dönüşmesinde, zalimleşmesinde, hırsı için insanları yok etmesinde bir payı yoktur.

Kötü yönetimlerin, zorba yöneticilerin, acımasız idarecilerin, kısaca tüm beyinsizlerin işlediği suçta, hiçbir çocuğun günahı yoktur.

Savaşları çıkaran çocuklar değildir.

Ülkeleri yoksullaştıran, ekonomik krize sokan çocuklar değildir.

Dünden sorumlu olmayan, yarına bir dahli bulunmayanlardır çocuklar…

Hatta çocuklar, bazı gözü dönmüş sapıkların iğrenç emellerinden de bihaberdir.

Emeğinin sömürüldüğünü bilmeyen çocuklar da vardır, kundakta pazarlandığının farkına varmayan da…

Bütün bunlara rağmen, bütün bu beyinsiz yöneticilerin, zalim iktidarların, güç kavgalarının, mezhep savaşlarının, faşist arzuların kurbanı olur, mis gibi çocuklar…

O çocuklardan bazıları Gazze’de ölüyor…

Yara alıyor, mis gibi vücutları…

Kurşun değiyor, öpmeye kıyamadığın bedenlere…

Ve insanlık Gazze’de ölüyor; bütün sağır, kör ve vicdansız dünyanın gözü önünde…

Hiçbir ayrım gözetmiyor; dinlisi de görmüyor, dinsizi de…

Vicdanı olmayan koca bir dünyanın gözü önünde minicik bedenler toprağa düşüyor, paramparça halde sedyeye ulaştırılmaya çalışılıyor; şifa sunacak doktor ve hastane bulabilirlerse…

***

Gazze’deki Şifa Hastanesi’nde çalışan Filistinli Doktor Belal Dabour, Bianet’e verdiği demeçte, özellikle çocukların durumunu anlatıyordu ve oradaki bir ayrıntı çok ilginçti; yaralı çocukların çoğu ağlamıyordu…

Aslında doktor çok şeyler söylüyordu; hastaneye getirilen çocukların yürek burkan görüntülerini, sayılarını, yaşanan dramı, yoklukları, elektrik ve suyun olmamasını, hastanelerin imkânsızlığını, ilaçsızlığını ve daha neleri neleri…

Ama doktor bir başka şey daha söylüyordu; çocukların ağlamadığını…

Oysa çocuk dediğin ağlar…

Vücuduna aldığı kurşun veya parçaların tesiriyle acıyan yerini, kıyametleri kopararak etrafına duyurur ve çare ister.

Ama bu çocuklar ağlamıyordu…

Vücudu yara bere içindeydi…

Çoğunun kolu, bacağı “kopmuş” veya “kopacak” haldeydi…

Yüzü, gözü kan içindeydi…

Başından yaralanmıştı, elleri kan içindeydi…

Vücudunun her yanı sızlıyor; acı, dayanılmaz boyutlara geliyordu…

Ama ağlamıyorlardı…

Bir büyük gibi…

Onurlu insanlar gibi…

Kendileri küçüktü, mini minnacıktı ama sanki kocaman birer yürek göğüslerine yerleştirilmişti.

Öyle bir yürekti ki, o yürekler; bütün İslam ülkesinde “Müslüman’ım” diyenlerden daha kocamandı…

Öyle bir yürekti ki, o minicik yürekler, bütün medeni ülkelerde yaşadığı için şişinenlerin yüreğinin toplamından daha fazlaydı.

İnsan hakları örgütünde feryat figan edenlerin yüreğinden de kocamandı…

Hayvan hakları diye ortalığı inletenlerden, yeşil sevdalılarından, çevreye duyarlı olanların yüreğinden de kocamandı…

Ve aslında o çocukların yüreği, insan olduğunu sananların yüreğinden de büyüktü; kocamandı, koskocaman, bir dünya kadar…

Hepimizi, insanlığımızdan utandıracak kadar kocaman…

 

Tweetimden seçmeler

Anne ve babanın yokluğunu, bayramda “öpecek el” kalmadığında, sabahın ilk ışıklarıyla “gidecek yerin olmadığında” çok daha iyi anlayabiliriz.

www.naifkarabatak.net

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri