İnsanların ayıplarını yüze vurmada “gece gibi ol!” sözü her zaman benim için bir kural olmuştur.
23 Ocak Pazar sabahı şehre hakim bir tepe üzerinde kurulu olan malum baba yadigarı evimizin terasından Kahramanmaraş’ı izliyorum.
Çatı’nın gedikli müşterileri arasında her zaman konuştuğum yusufcuk ve diğer kaçkın kuşların arasına birde “sığırcık” gelmez mi?
Sessizce aşağı indim, mutfakta ekmeği küçük parçacıklara bölerek, kimseleri rahatsız etmeden tekrar bu kuş misafirlerimin yanına geldim.
Kar tanelerinin uzanmadığı bir yere bu ekmekleri bıraktım. Bir yandan onlara bakıyor, bir yandan Kahramanmaraş’ı seyrediyorum.
Tane tane, nazlana nazlana toprak ile buluşmak üzere gökyüzünden “gelinlik bir kız gibi” süzülüşünü izlemek, biraz daha dikkatlice baktığımızda o kar tanelerinin usta bir sanatkarın elinden çıkan kristal halini görünce, O ustaya teşekkür etmek, O ustaya şükretmek, O ustaya iman etmenin de güzelliği hem ruhunuza hem de yüzünüzde gülümseme olarak kendini nasılda hissettiriyor. Öyle değil mi?
Yüksek terastan evlerin “damına” baktığımızda o kirli, renkli, alalı bulalı görüntüler bir anda kaybolmuş, ruh berraklığını temsil eden “kefenlik” beyaz örtümüz her yeri bir anda kaplayıvermiş.
Oysa bu beyazlık, bir bakıma zamanı durdurma, bir bakıma ölümü hatırlama ve bir bakıma ise de, ruh temizliği gibi değerlendirilir.
Ağaç dallarındaki o beyaz örtü ve bu beyaz örtü arısında, kuşların sekişi, zıplayışı..vesselam.
Benim misafir kuşlarıma baktığımda ise, onlar birbirleriyle kavga etmeksizin getirilen yiyeceği nasılda yiyorlar.
Oysa bizler “bir lokma ekmeği” adeta bir başka insanın boğazından zorla, kaba kuvvetle, hatta hile, yalan dolan ile almanın hesabı içindeyiz.
Öğle ezanı sesiyle bu seyir sefası sona erdi.
Kendime geldiğimde buz gibi kesilmişti vücudum.
Ama bütün kabahatleri örten, bütün pislikleri kapatan bu bembeyaz örtü bana, ölümü, insan olmayı, başkalarına iyilik yapmayı, fedakar olmayı ve en önemlisi de etrafta başka canlılarında yaşadığını fark etmemi sağladı.
Tabii bu fark ediliş farklı bir şey. Bunu anlayan anlar… Anlamayana ise bu yazdıklarım bir değer ifade etmez…
Değer ifade eden ve bunu anlayan insanların sayısının artmasını ve yüreklere merhamet güneşinin doğmasını yüce Mevla’dan niyaz ederim….
************* ******************* ************
ANDIRIN NEREYE BAĞLANMALI?
Osmaniye’de Andırınlılar Derneği Başkanı Andırın ilçemizin Osmaniye’ye bağlanması yönünde bir görüş beyan etmiş.
Bu görüşe hemen aceleyle tepki vermem.
Önce meseleye bakmam, araştırmam gerek. Daha açıkçası talebin mantıklı olup olmadığını veriler ışığında irdelemem gerek.
Hamasi duygularla, abuk-sabuk nitelendirmelerle bu talebi dile getiren vatandaşı vatan hainliğiyle suçlamak doğru değildir.
Akıllı, mantıklı ve makul oluşuna bir bakmalı ve ona göre de görüşlerimizi ifade etmeliyiz.
Öncelikle Osmaniye, Kahramanmaraş’tan daha mı gelişmiş?, Osmaniye’de işsizlik, ekonomik kriterler v.s. bizden daha mı ileri? Osmaniye Andırın ilçemize bizden daha mı yakın?
Bu ve buna benzer sorulara makul ve mantıklı ve Andırında yaşayan vatandaşların bu bağlanma ile lehine gelişecek bir durum göremiyorum.
Kaldı ki, son yıllarda Andırın-Göksun, Andırın-Kahramanmaraş yolu, daha da önemlisi Karadeniz’i – Akdenize bağlayacak olan yolun Elbistan- Göksun- Geben- Andırın güzergahından geçecek olması Andırın’a sosyal, ekonomik ve daha başka roller yüklenmesine sebep olacaktır.
Acaba bu geçiş güzergahı nedeniyle mi birileri Andırın’ın Osmaniye’ye bağlanması için, Andırınlılar üzerinden bir lobi çalışması yapıyor?
Değerli kardeşim Andırın’ın yetiştirdiği entelektüellerden ekonomist Yüksel Seyfioğlu “Andırın nereye bağlansın?” başlığı altında bu konuyu çok iyi özetlemiş.
Küçük çıkar gruplarının bir saptırması olarak güzel bir şekilde analiz yapan değerli Seyfioğlu’na teşekkür ediyorum. O artık bu meseleyi böyle ele alarak milletin hislerine tercüman olmuşken, bu anlamsız tartışmada son noktayı koyarken, herkes aklını başına almalı diyorum…
********************* **************** *************
BELEDİYE İYİ SINAV VERDİ
Geçtiğimiz yıllarda en ufak bir kar yağdığında caddeler kapanıyor, bir çok vatandaş mağdur oluyordu.
Son günlerde yağan ve bir hayli de fazla yağan kar, günlük yaşamımızda daha önceki yıllarda yaşadığımız sorunları tekrar yaşamamamızı sağladı.
Kahramanmaraş belediyesi ekipleri zamanında önlem alarak, vatandaşların rahatça trafikte seyir etmesini sağladı.
Bilindiği gibi Kahramanmaraş 7 tepe üzerine kurulmuş bir kent. Rampaları, yokuşları alabildiğince çoktur. Böylesi bir coğrafya üzerine kurulan bir kentte kar yağışı nedeniyle ciddi sorunların yaşanması normaldir.
Ama vaktinde önlem alındığı takdirde de bu sorunlar yaşanmaz.
Sanırım 2006 yılıydı. İki gün evimin bulunduğu cadde kapalı kalmış, araçlarımızı çalıştıramamıştık. Ve yağan kar da bu kadar fazla değildi.
Bu yıl aynı sendromu yaşamadık.
Ekmek almak için de başka bakkal ve market aramadık.
Demek ki istenildiğinde her güçlük aşılabiliyormuş. Bu kış aylarında bize yolda kalma sendromu yaşatmayan Belediye personeline, Belediye Başkanı Mustafa Poyraz şahsında teşekkür ediyorum….
İyi ve bol karlı günler dilerken, yolda da kalmak istemiyorum…..
Ve bir not: Ocak ayı Ülkemiz açısından önemli olayların yaşandığı bir ay olarak tarihi hafızalarımızda yer almıştır. 24 Ocak kararları, Uğur Mumcu cinayeti v.s…Darbeler tarihi açısından Uğur Mumcu cinayeti büyük önem arz ediyor. Bu cinayetin aydınlanması, derin devletin ve taşeronların ifşa edilmesi anlamını taşıyor. Siyasi olarak düşünce farklılığı yaşasam bile, araştırmacı gazetecilik açısından mesleki olarak saygı duyduğum Uğur Mumcu’ya Allah’tan rahmet diliyorum.