Son zamanlarda hep açılımla yatıp kalkıyoruz. Açalım derken kapanmanın yolu açılmasın! Halk sanki siyasetin kısır döngüsünden usanmamış gibi, birde açılımın kısır döngüsüne sokuldu. Neden Türkiye her zaman bir şeyle meşgul ediliyor? Türkiye birilerinin oyun alanımı? Ülkenin gerilim atmosferine sokulmasına iktidar neden müsaade ediyor? Eski siyasetçiler: “İktidar şikayet yeri değil , icraat ve çözüm yeridir” derlerdi. O zaman çözümü muhalefetten beklemek doğrumu? Kaotik ortamı kim düzeltecek? Bu arada; sokaklar güvenilir olmaktan çıkıyor mu? Siyasetçiler halka hiç acımıyorlar mı? neden bu kadar yoruyorlar? Bu kısır döngülerin ülkeye faydası var mı? soruları daha da çoğaltmak mümkün. Gelin dostlar bir an kaostan kurtulup gönül dostu Mevlana’yı hatırlayalım. O diyor ki: “İster Mecusi, ister putperes, istersen bin kere tövbeni bozmuş ol, bu kapı umutsuzluk kapısı değil, ne olursan ol gene gel.”
Bende diyorum ki: İster Türk ol, ister, Kürt ol, ister Alevi ol, ister Çerkez ol, ister Laz ol, kim olursan ol, ama bindiğin Türkiye gemisinin yara almasına ve batmasına izin verme. Aksi halde sende boğulmaktan kurtulamazsın. Yeniden dönelim Mevlanaya.
Mevlana Horasan Erenlerindendir. 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesinin Belh şehrinde doğmuştur. 17 aralık 1273 tarihinde Konya’da fani alemden baki aleme göçmüştür. Bu sene 736. Vuslat Yıldönümüdür.
Mevlana’nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında “bilginlerin sultanı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatibioğlu Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine hatundur.
Mevlana’nın asıl adı Muhammed Celaleddin’dir. Mevlana ve Rumi kendisine sonradan verilmiştir. Mahlası- Rumi’dir. Lakabı- Mevlana’dır. Mevlana: efendimiz manasına gelir.
Mevlana ölüm gününü (17 Aralık 1273) yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlana ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “ Şeb-i Arus” diyordu. Dostlarına ölümünün ardından ah, vah, edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu. Ayrıca kendi yaşamını özetlerken de: “Hamdım, Piştim, Yandım” diyordu.
Ben yaşadıkça Kuran’ın bendesiyim. Hz. Muhammed ( sav) ise ayağının tozuyum. Kim benim için bundan başka bir şey söylerse o sözden de, o sözü söyleyenden de şikayetçiyim, bizarım.
Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu diyor ki: Mevlana’dan nakledildiğine göre: “İnsanda iki büyük nişan vardır. Birincisi bilgi, ikincisi fedakarlıktır. Bazısında bilgi var, fedakarlık yok, bazısında fedakarlık var, bilgi yoktur. Her ikisine de sahip olana ne mutlu.
Mevlananın Vasiyeti: Size gizlide ve açıkta Allah’ tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı,isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, yaratandan gelen bütün cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı insanlara yaralı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olandır. Anlattığın şey karşındakinin anladığı kadardır.”
Mevlana yaşamı boyunca Anadolu’ya sevgi çiçekleri ekmiş. Onu derlesinler diye herkesi çağırmıştır. Din, mezhep, ırk, renk farkı gözetmemiş “Ne olursan ol gene gel” demiştir. Son sözü mevlanaya bırakalım:
Şu toprağa sevgiden başka, aşktan başka hiçbir tohum ekmeyiz;
şu toprağa,şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz