Bir köyle ile şehirli yakın iki arkadaş olmuşlar. Köylü ‘adam’ her yıl, şehirli arkadaşının evine misafir olup, yer içer, sonra da ayrılırken: “Her yıl ben sana geliyorum, gelecek yılda sen bana gel, misafirim ol!” dermiş.
Aradan uzun yıllar geçmiş, yine köyle şehirli arkadaşının yanını gelmiş, tabi yanında ailesi de var, yine yemiş içmiş ve giderken davetini yenilemiş. Hem de ısrarcı bir şekilde ancak şehirli yine gitmemiş. Çocukları, babalarına ısrarla davete icabet etmesi gerektiğini belirtmesine rağmen o: “Evladım, bir türlü oraya yönümü dönemiyorum, işim gücümde var, inşallah bir gün gideriz demiş.
Ancak köyle ertesi yıl şehirlinin evine geldiğinde, arkadaşının vefat haberini almış, üzülmüş! Bu arada kendisine bir mektup bırakılmış. Alıp, mektubu koynuna koymuş. Kendisine bu defa dur, burada kal diyen olmayınca, duasını yapmış, taziye bulunmuş ve valizini alıp köyüne dönmüş…
Eve geldiğinde mektubu açmış, okumuş içinde: “Dünya fanidir, ömür çabuk gelip geçer, yol azığını hazırla yanıma gel!”
Köylü şaşırmış! Kardeşim demiş ölenle ölünmez ki, rahmetli neden bunu böyle yazmış diye homurdanmış, biraz da kızmış!
GÖÇTÜ KERVAN KALDIK DAĞLAR BAŞINDA
Şairler, yazarlar, ilahiyatçılar, hocalar, eş dost herkes, dünyanın fani olduğunu söyler durur da bir türlü inanmayız.
Neyse bizim köyle kardeş, bu mektubu köyün imamına götürüp, ahiret için yol azığı nasıl hazırlanır diye sormuş?
Camiden içeriye girdiğinde hoca efendi şaşırmış! Çünkü şahıs ilk defa camiye gelmiş. Ama hoca efendi, şaşkınlığını belli etmeden, ona yardım elini uzatıp, güler yüzle karşılamış.
Karşılıklı konuşmalardan sonra ona şu nasihati vermiş: “Bak kardeş, Allah bizi bu dünyaya imtihan için göndermiş ki, ona kulluk edelim. Biliyorsun dünya dedikleri bir gölgelik, kervan göç etmeden, vakitli azık biriktirmek gerekiyor. Önce namazını kıl, namaz dinin direği. Sonra güzel ahlaklı ol…
Mevlana’nın bir hikayesi vardır, bir adam güneşin değil de gölgenin peşine düşer. Der ki o hikâyede kısaca şöyle denir: “Ahmağın biri gölgeyi avlamak ister. Peşinden koşar; tâ tâkati kesilinceye kadar. Haberi yok; ardına düştüğü ve boşuna peşinden koştuğu o gölge, havadaki kuşa ait.
Zavallı; kendisini aldatan o gölgenin aslı nerede, bilmiyor.
Bu yüzden; Durmadan gölgeye ok atıyor. Sonunda ok torbası bomboş kalıyor. Ömrünün ok torbası, bir gölge uğruna sıfırlanıyor. Hayatını yok yere harcamış oluyor. Dünyada insanın hâli bu!
Şu günlerde hepimiz ölüme çok yakın olmamıza rağmen, hala dünya denilen gölgeliğin peşinden koşmuyor muyuz?
GAFLET UYKUSUNDAN UYAN
Gafil olanlar, ömür boyu bu şekilde sadece birer gölge avcısı. Ârifler ise, bu fânî gölgeden sıyrılarak ilâhî nûrun sonsuz deryâsı içine dalarlar. Dolayısıyla gölge avcısı gibi yaşayan gafillerden olmamak gerek. Kuran ile aramıza örülen duvarları yıkalım, Allah dostlarının hayatını okuyalım, hem ahiret hem dünya için çalışalım…
Değerli dostlar, sevgili okurlarım, bende siyaset, ekonomi v.b güncel konularda yazabilirim ama dünya işleri gaflet insanlarının işleridir. Bediüzzaman değiştiremeye gücünün yetmediği işlere pencereden bakar gibi bakınız, siz ahiretiniz için çaba gösteriniz der. Elbette dünya da önemlidir ama birincisi daha önemlidir. Ölmeden ölüme hazırlanmakdan bahsediyorum.
Bizde deriz ki; “Buda Geçer Hu!” Daha çok güzel ve acı günler yaşanır, yeni hükümetler de kurulur, çol çocuk okur, evlenir ve ömür biter, gelin ömür sermayesini gölgelere ok atarak geçirmeyelim.
Şair ne demiş: “Uyan ey gözlerim gafletten uyan. Uyan uykusu çok gözlerim uyan. Azrail'in kastı canadır inan…”
Bakınız en sevdiklerimiz aramızdan nasıl da bir bir ayrılıyorlar.
İbret almak gerekmez mi?
Köylü ibret almış mıdır? Bilinmez ama biz istedik ki, bir gözü gafletten uyandıralım.
Peki kalın sağlıcakla