Şükürler olsun bu senede ‘Ramazan’ ayını yaşamak ve uğurlamak nasip oldu. Bayram haftasına girdik. Bayramla ilgili yazı yazmak gerçekten kolay değil. Hele hele; ‘Ah nerde o eski bayramlar’ diye başlamayan bir yazı yazacaksanız işiniz gerçekten zor. Tüm zorluğuna rağmen bu günü, ‘düne özlem duyan arzularıma kurban etmeyeceğim.’ Zamanın ve acımasız gerçeklerin mola aldığı ve geçici de olsa insanların çoğunun mutlu olduğu bayramlarla ilgili bu yazımda dünde kalan bayramlardan söz etmeyeceğim…
Biz oturduk, eşimle birlikte bayram programımızı yaptık bile. Bayram süresince uygulamak üzere, bayramla ilgili bir dizi kararlar aldık. Neler mi?
Her bayram olduğu gibi çocuklara mutlaka bayramlık alacağız. Hanımefendinin, ‘ihtiyaçları yok, tam ara mevsim. Yazlık alsan olmaz kışlık alsan olmaz. En iyisi bu bayram kıyafet almayalım, zaten ihtiyaçları da yok’ itirazına rağmen ben direttim; ‘çocuklarımıza bayram sevincini yaşatacaksak eğer mutlaka bayramlık alınacak.’
Evde varsa dahi bayram için şunlar eve mutlaka yeniden alınacak; az da olsa, yenmese de ‘çörek’ (kömbe) mutlaka alınacak. ‘Hoşaf’ mutlaka yapılacak. Kolonya şişelerinden birisine ‘beyaz zambak’ diğerine ise ‘altın damla’ kolonyası doldurulacak. Mahmut Ayhan’dan iki yüz elli gram ‘taze kahve’ alınacak. Şekerci Arif’ten azar azar ‘kâğıtlı şeker, çikolata, bademli ve fıstıklı şeker ve Fıstıklı lokum’ alınacak.
Evdeki bayram temizliği için Gönül ve Zeynep bacılar temizliğe çağırılacak. Bayramdan birkaç gün önce sadece salon değil ev tepeden tırnağa temizlenecek. ‘Parkeler silinip cilalanacak, tavanlar, avizeler, duvarlar, panjurlar, camlar, koltuklar, kanepeler ve sandalyeler silinecek, perdeler yıkanıp ütülenecek. Evin içindeki tüm gümüşler parlatılacak.’
Son yıllarda bayramın birinci günü ‘Salıya’ gelirse eğer baştaki Pazartesi ile sondaki Cuma günleri idari izin sayılarak bayram tatili dokuz güne çıkartılıyor. Muhtemelen bu senede böyle olacak derken yetkililer, bayram tatilinin dokuz güne çıkartıldığı müjdesini verdiler bile. Zannedersem biz Zülfü Livaneli’nin etkisinde kalıp buna rağmen il dışına çıkmayacağız.
Zülfü Livaneli, Vatan Gazetesi’nde çıkan ‘Bayram Düşünceleri’ yazısında, ‘seyahat bahanesi’ gibi görülen bayramlara değindikten sonra şöyle yazıyor: ‘Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü... Bunların hepsi batıdan öğrendiğimiz bayramlar! Bir yandan yüzlerce yıldır kökleştirdiğimiz gelenekleri unutuyoruz, bir yandan da yeni bayramlar benimsemek istiyoruz. Oysa kendi bayramlarımızı gerçekten sevinçli bayramlara dönüştürebilsek, batıdan bayram ithal etme garipliğine düşmeyiz.’
Biz öyle yapacağız. Yüzlerce yıldır kökleştirdiğimiz geleneklerimizi yaşatmak için Maraş’ta kalacağız. Ben ve oğullarım bayram sabahı erkenden kalkıp ‘Bayram Namazı’ için eski mahallemizdeki camimize gideceğiz. Namazdan sonra camideki eski mahallelilerimizi görüp onlarla bayramlaşacağız. Oğullarımla eski komşularımızı tanıştıracağım. Sonra, sonra kabristana gideceğiz. Dedelerimizin, Ninelerimizin, Babamızın, Annemizin, Ağabeyimizin, tüm hısım ve akrabalarımızın kabirlerini ziyaret edeceğiz. Hepsiyle tek tek bayramlaşacağız. ‘Yasinlerini ve fatihalarını’ okuduktan sonra Cenab-ı Hak’ka; ‘Biz babamızdan, annemizden, ağabeyimizden ve burada yatan hısım ve akrabalarımızdan razıyız, sen de razı ol Allah’ım. Bu kullarına kabir azabı çektirme, Onları Peygamber efendimizin şefaatine nail eyle Allah’ım’ diye dualar edeceğiz.
Kabristan ziyareti bittikten sonra evimize döneceğiz. Eve girer girmez ben, ‘Ablamın elini öpeceğim. Eşim benim elimi öpecek. Küçükler büyüklerinin elini öpecekler.’ Büyükler küçüklere harçlıklarını verecekler. Ailecek, ‘ramazan boyunca terk ettiğimiz’ kahvaltı sofrasına oturacağız sonra. Kahvaltı biter bitmez herkes ‘yeni giysilerini’ giyecek. Ev halkı hazır olunca ailemizin en büyüğünün elini öpüp duasını almak üzere yola koyulacağız.
Bayram sonrası gördüğümüzde utanmak istemediğimiz kim varsa, hısım, akraba, konu komşu ve sivil toplum kuruluşlarının listesini çıkardık. Listeye aramızda dargınlık ve kırgınlık olanları da eklemeyi unutmadık. Allah nasip ederse bu bayram tek tek hepsini ziyaret edeceğiz. Çok sık görüşemediğimiz yaşlılarımızın mutlaka gönüllerini alıp, helalleşeceğiz.
Elimizi öpen her çocuğa bayram hediyesi olarak ‘para’ vermeye karar verdik. Biz küçükken ‘kim para verirse’ ilk önce onun elini öpmeye giderdik. En çok sevindiğimiz hediye ‘para’ olurdu. Her şey değişse de ‘çocukların ve büyüklerin paraya karşı zaafları asla değişmediğinden’ böyle bir karar aldık.
Bu bayram etrafımızdaki herkesin gülmesine, mutlu olmasına yardım edeceğiz. Etrafımızdaki kimsenin ama hiç kimsenin; ‘Bayram gelmiş neyime / Aman anam garibem / Kan damlar yüreğime’ diye feryat etmesine müsaade etmeyeceğiz. Bu bayram yüzler gülecek inşallah... Bayramınız Kutlu olsun, yüzünüz ve gönlünüz hep gülsün…