Gönül Dünyamızı Aydınlatan Mümtaz Şahsiyetler -19-

.

Gönül ve ruh dünyamızı aydınlatan şahsiyetlerimizi unutmamak adına O zatların, miladi ya da hicri vefat yıldönümleri geldiğinde, hayatlarına dair kısa bilgileri derleyerek her Cumartesi bu köşede yazmaktayım. Bu hafta ki gönül dünyamızı aydınlatan mümtaz şahsiyetlerden bazıları:

HZ. MEVLÂNÂ MUHAMMED CELÂLEDDİN-İ RUMÎ

Mevleviyye tarikatının kurucusu, mutasavvıf, âlim ve şair. Hz. Mevlana, 30 Eylül 1207 de Horasan bölgesinde, Afganistan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Asıl ismi Muhammed Celâleddin’dir “Efendimiz” manasına gelen “Mevlana” ise eskiden büyük zatlara ve alimlere verilen bir unvan. “Rumi” ise, “Anadolulu” demektir. Mevlâna’nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında “Bilginlerin Sultanı” unvanını almış olan Bahâeddin Veled’tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’ den ayrıldılar. 1222 yılında Karaman’a geldiler. Bu yıllarda Anadolu Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu. Konya bu devletin baş şehri idi. Hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti. 1228 yılında Konya’ya ailesi ve dostlarıyla geldiler. Sultan Alâeddin, kendilerini ve Mevlana Celalettin Rumi’yi muhteşem bir törenle karşıladı. Onlara Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni ikametlerine tahsis ettiler. Hz. Mevlana’nın babası, âlem-i ervaha irtihal eylediğinde talebeleri ve müritleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Onu babasının tek varisi olarak gördüler.

Hz. Mevlâna 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebriz’inin yerini doldurmaya çalıştılar. Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Hz. Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ ın rahmetine kavuştu. Ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyor, bu güne “Şeb-i Arûs” diyordu. Hz.Mevlana “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir” demişlerdi. Vefatının 746. Sene-i devriyelerinde rahmetle anıyoruz.

FARABÎ

İslam'ın ‘Altın Çağı' olarak adlandırılan dönemde yaşamış ünlü filozof ve bilim insanı, gökbilimci, mantıkçı ve musiki üstadı. “İkinci Aristo” olarak da bilinir. Asıl adı Ebu Nasır Muhammed İbn el-Farah el-Farabi, 870 de Türkistan’da Farab kentinde doğdu. Farabi diye anıldı. Medrese öğrenimi gördükten sonra, Harran’da felsefe araştırmaları yaptı. Halep’te Hemedani hükümdarı Seyfüddevle’nin konuğu oldu. Muhtelif Arap ülkelerinde yaşadı. İslam felsefesini metot, terminoloji ve problemler açısından temellendirdi. Sosyolojide, Psikoloji ve metafizik üzerine kitaplar yazdı. Aynı zamanda musiki alanında da büyük bir üstattı. Kitab’ül-Musika isimli kitabında, Müzik sanatı ve bilimi üzerine, müzik notaları bilgisine katkıları yanında, bazı müzik enstrümanlarını da icat etti.

Tıp alanında çalışmalar yapan Farabi, bu konuda çeşitli ilaçlarla ilgili eser yazdı. Aristo’dan sonra gelen bir felsefeci olarak kabul edildi. Eskiyi yeni felsefeye ustalıkla aktardı. Montesgieu, Spinoza gibi batılı filozoflar, Farabi’nin eserlerinin tesirinde kaldılar. Felsefe ve tasavvufun sentezini amaçladığı eserleri, İbn Sina’nın çalışmalarının yolunu açtı. Farabi'nin eserleri Aristo düşüncesinin yeniden anlaşılmasında merkezi bir öneme sahip olarak, arkadan gelen felsefi zenginliğe ilk açılımı yapmıştır. İbn-i Rüşd ve Endülüslü filozoflar Farabi'yi mantık, psikoloji ve siyaset konularında önemli bir otorite olarak görürler. 14 Aralık 950 tarihinde Şam’da vefat etti. Rahmetle anıyoruz.

ALİ KUŞÇU

Türk astronomi ve matematik bilgini. 1403 de Semerkant'ta doğdu. Babası Türkistan ve Maveraünnehir emîri Uluğ Beyin doğancıbaşısı Muhammed'dir. Kuşçu adının da buradan geldiği söylenir. İlk eğitimini Semerkant'ta alan Kuşçu sonrasında Bursalı Kadızade Rumî'den ve Uluğ Beyin kendisinden matematik ve astronomi derslerini aldı. 1421 yılında Uluğ Beyin kurduğu rasathaneye müdür oldu. Hacca gitmek üzere Tebriz'e geldi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan burada çok itibar etti ve onu Tebriz'de alıkoydu.

Uzun Hasan, Osmanlılarla barış konuşmalarını yürütmek üzere elçi olarak Ali Kuşçu'yu İkinci Mehmet'e (Fatih) yolladı. Ali Kuşçu’ya büyük muhabbet duyan Fatih, kendisinden İstanbul'da kalmasını rica etti. Bu daveti elçilik görevini bitirdikten sonra gerçekleştirebileceğini bildirdi ve Tebriz'e geri döndü. Bir süre sonra, bütün ailesini alarak İstanbul'a geri geldi. Fatih’in emriyle Osmanlı-Akkoyunlu sınırında büyük bir törenle karşılandı ve Ali Kuşçu Ayasofya medresesine müderris oldu. Çalışmaları kelam, dil bilgisi ve matematik, astronomi yönünde gelişti. En önemli eserlerinden biri, Fatih Sultan Mehmet adına atfen ‘Muhammediye’ adını verdiği matematik kitabıdır. Ali Kuşçu 16 Aralık 1474 yılında İstanbul’da vefat etti. Vefatının 545. Sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri