Günümüzde, Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütler, dünya ülkelerine ilişkin İnsan Hakları Raporları hazırlamaktadır.
Bu bağlam çerçevesinde, kişisel meseleler de dahil olmak üzere, tutuklama ve sınır dışı edilme gibi, misyonerler ile ilgili tüm meseleler, tüm inceliğiyle zikredilmekte ve hedef alınan ülke, dini hoşgörüsüzlükle suçlanmaktadır.
Öyle ki; Amerikalı misyonerler, kongrede yaptıkları lobi faaliyetleri ile İslam ülkelerindeki kiliseyi ve Hristiyan cemaati, “Zulüm altındaki kilise” olarak ifade etmişlerdir.
Aynı şekilde, Amerikan hükümeti de lobi faaliyetleri neticesinde, Din Özgürlüğü Komisyonu kurmuştur.
Ki; bu komisyonun öncelikli hedefi, İslam ülkelerindeki Hristiyanlara dikkat çekerek, İslam ülkelerini Uluslararası Örgütler ve dünya kamuoyu karşısında sıkıntıya sokup, itibarlarını zedelemektir.
Aynı şekilde, Anadolu’nun eskiden Hristiyan toprağı olduğu ve yeniden böyle olması gerektiği; Müslümanlığın, Anadolu halkının geri kalmışlığına neden olduğu; Hristiyanlığın ise, bunu önleyebileceği; Anadolu’da, Müslüman olarak bilinen çok sayıda kişinin aslında Hristiyan olduğu; Anadolu’da yaşayan gayrimüslimlere ve özellikle de Süryani kesimine baskı yapıldığı iddiasında bulunulmaktadır.
Avrupa Birliği de misyonerliğe yönelik üzerine düşeni yapma gayreti içerisinde, dünya genelinde yürütülen misyonerlik faaliyetlerini incelemektedir. Böylelikle, misyonerlerin karşılaştığı zorlukları ortadan kaldırmaya çalışmakta; barışçı bir görünüş altında, karşı tarafı pasifleştirmek ve yanıltmak istemektedir.
Dinlerarası Diyalog
Dinlerarası Diyalog, elbette gereklidir. Ne var ki; bu oyun, kurallarına göre oynanması gereken bir oyundur. Bu nedenle, sadece kurallarını bilenler, bu oyun içerisinde yer almalıdır.
Nedeni şu ki; 1990 yılından beri artış gösteren ve yaygınlaşan Dinlerarası Diyalog girişimleri, Müslüman Türk toplumunun Hristiyanlığa karşı direnç noktalarını zayıflatmaktadır.
Dinlerarası Diyalog girişimleri ayrıca, toplumun çeşitli kesimlerini misyonerlik faaliyetlerine açık duruma getirmektedir.
Bir başka ifadeyle, geçmişte yaşanan Müslüman – Hristiyan çatışmalarından kaynaklanan olumsuz imajı yok edip, karşı tarafın direncini kırmak amacıyla başlatılan Dinlerarası Diyalog girişimleri, Türkiye’de doğrudan misyonerlik yapmakta zorlanan misyoner grupların önünü açmıştır.
Medyada, misyonerlik faaliyetleri abartılmakta ve bundan kaynaklanan gereksiz tepkilerin Dinlerarası Diyalog faaliyetlerine zarar vereceği ve Türkiye’yi Avrupa’da zora sokacağı iddiasında bulunulmaktadır.
Bundan dolayı, Türkiye de dahil olmak üzere, gittikleri İslam ülkelerinin uluslararası ilişkilerdeki rolleri nedeniyle, misyonerlere ve misyonerlik faaliyetlerine göz yumulmaktadır.
Gelir dağılımındaki dengesizlik, yoksulluk, evsizlik, dışlanmışlık; göç olayları, adalet hizmetindeki aksamalar ve büyük şehirlerdeki yabancılaşma, misyonerliğe zemin oluşturmaktadır.
Misyoner örgütler, toplumda çoğu zaman kendilerine hizmet götürülmesi unutulan veya gözardı edilen engellileri de katiyen unutmamışlardır ve hatta, onlara ulaşmanın da bir yolunu bulmuşlardır.
Şöyle ki; misyonerlik faaliyetlerine açık toplum kesimleri tespit edilerek, onlara ulaşabilmek için çeşitli fonlar oluşturulmuştur.
Türkiye’nin dört bir yanında yeni yeni açılan kiliselerin cemaatleri de büyük bir oranda bu fonların hedef kitlesinden oluşmaktadır.
Özellikle yangın, deprem veya savaş gibi zamanlarda ortaya çıkıp, bölge halkına yardımda bulunmayı tercih etmektedirler. Böylece, sözde yardım amaçlı yaklaşarak, mağdur halkı etkilemeye çalışmaktadırlar.
Özetle, misyonerlere her kapıyı açarak, onlara destek olunması çağrısında bulunulmaktadır. Sıkıntılardan da ancak o zaman kurtulunacağı vurgulanmaktadır.
Çocuklara yönelmekteki maksatları ise, eğitimlerine katkıda bulunmaktan öte, Hristiyanlığa bağlı yetişmelerini sağlamaktır.