Osman oğullarından Yavuz Sultan Selim han, Mısırı Mekke ve Medine’yi idaresi altına aldıktan sonra, kutsal emanetlere de sahip olarak halifeliğini ilan etti
Yavuz Sultan Selim han sonrasında tahta geçen Osmanlı padişahları islam aleminin manevi temsilcisi durumunu devam ettirdiler.
İmparatorluğun dağılması sonrası Anadolu’da Mustafa Kemal önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, eskiyi tamamen elinin tersiyle itti, batılılaşma ve modernleşme adına bize ait ne varsa üzeri çizildi, eskiyi çağrıştıran her şey düşman ve kötü ilan edilerek ötelendi. Yani devrim kendi değerlerini topluma dayattı.
Bu günlerde tartıştığımız sistem tartışmaları 200 yıldır bu topraklarda aydınların sıcak gündemi olmaktan çıkmadı. Cumhuriyetin ilk yıllarında da en çok tartışılan konulardan biride Halifeliğin kaldırılması konusudur.
Modern Cumhuriyette bunlar neden tartışılıyor gibi konulara yaklaşma yerine, model olarak aldığımız batı da Vatikan papalık Hristiyan alemini nasıl birleştiriyor bir araya getiriyorsa, acaba Türkiye Cumhurbaşkanının, TBBM başkanının veya Diyanet işleri başkanının bütün dünyadaki Müslümanların manevi lideri önderi olmasının Türkiye’ye kazandıracağı veya neler kaybettireceklerini de sağlıklı bir zeminde tartışsak acaba ne kaybederiz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika gezisi kapsamında ÇAD ve Sudan’da karşılanışı sırasında Sudanlı ve Çadlıların Osmanlı ruhunun tezahürü olarak, Cumhurbaşkanımıza SULTAN ERDOĞAN sloganları atarak sevgi gösterilerinde bulunuşlarını haberlerde izleyince sorma gereği duydum.
İslam coğrafyasında halkların Cumhurbaşkanımıza SULTAN ERDOĞAN sloganıyla karşılayıp sevgi gösterisinde bulunmaları görüntülerinden biz ne anlam çıkarmalıyız?
Bu durumu siyaset bilimcilerinin, sağdan ve soldan siyasetçilerin sorgulamasında yarar olduğu kanaatindeyim.
Benim derdim Sultan, padişah, Devlet başkanı veya kral değil; ben gazeteciyim herkes gibi olaylara bakamam, sorarım, sorgularım.