Bugün Ramazan’ın 2. Günü. 11 ayın sultanı olan bu mübarek ay ve sonrasında Ramazan Bayramı, gönüllerdeki kirin, pisliğin arındırılmasına, gönül güzelliğinin oluşmasında büyük önem arz eder.
Üzülerek ifade etmek istiyorum ki; insanlar, bu güzel ayda bile birbirlerine olanca güç ve kuvvetleriyle saldırmakta, gıybet etmekte, hatta iftira etmekten bile utanmamaktadır.
İmkanım olsa, Yüce mevlam yüreğime, ruhuma ve bedenime o güzellik nurundan zerre-i miktar kadar üflemiş olsa, hiç terüddüt etmem, dünya ile ilgimi, alakamı, ilişkimi keser, sadece ve sadece günlerimi ibadet ve şükür ile geçirirdim.
Her terbiye edilmemiş nefis gibi, bende “hiç ölmeyecekmişçesine” dünya için kendimi paralıyor, bir şeyler yapma çabası içine giriyorum.
Şüphesiz ki; Allah bilen ve işitendir.
Kendi vicdanında fırtınalar koptuğundan farksız, başkalarının ayıplarını aramakla geçirilen boşa geçirilen zaman ve ömrün bedeli bizden mutlaka sorulacaktır.
İbadet Yaradan ile yaradılan arasında ki akit nedeniyle önemli ve bireyseldir.
Ancak beşeri ilişkiler için aynı hüküm geçerli değildir kanımca. Zira beşeri ilişkilerde “hak” “hukuk” “adalet” “dürüstlük” gibi genel kurallar, töreler vardır.
Meseleye bu açıdan bir yaklaşım sergilediğimizde, doğrudan karşımıza “kul hakkı!” bir silah gibi çıkmaktadır.
Kul hakkı sadece maddi bir şeyleri ifade etmez. Onun birde manevi yönü vardır.
Onlara baktığımızda, sıla-i rahim yani ziyaret önemli bir yer tutar. Bu ziyaretleri genişlettiğimizde, eş, dost, akraba ve mezarlık ziyaretidir.
Değerli dostum, hocam Mehmet Fatih Erdoğan’ı bir süre önce ziyaret ettiğimde bana bir şey söyledi.
Dedi ki: “ Ziyaret, ticareti beraberinde getirir. Zaman içinde ziyaret ettiğin ve gözden ırak eylemediğin dostların, ihtiyaç hasıl olduğunda seni ararlar. Ama gözden ırak olursan, gönülden de ırak olursun!”
Değerli hocama çok teşekkür ediyorum.
Bu bana zahmetsiz bir sevap olarak nitelendirdiğim “Ziyaret” ve yapılan ziyaret sebebiyle Allah’ın bizim artı hanemize yazdığı bir şeyler vardır.
Yeter ki ziyaret amacına uygun yapılsın. Ziyarette gıybet yapılmasın, iftira atılmasın.
Sürekli birbirimizi gördüğümüz, kimi zaman aynı mesleği icra ettiğimiz insanlar ile ilgili konuşulanlar, hata aramalar, hiç doğru bir davranış biçimi değildir. Çünkü insanların geçmişine baktığımızda “kırmızı çizgisi” olmayan insan yok gibidir.
O halde beşeri ilişkilerimizde etrafımızda yer alan, görüşme ve konuşma mecburiyeti içinde olduğumuz insanların hatalarını arayarak, o bulduğumuz hataları deşifre etmek yerine, o insanı uyarmak ve tekrar etmemesini istemek daha erdemli ve doğru bir davranış biçimi olsa gerek diye düşünüyorum.
Zira hatasız kul olmaz.
Bizler bir imtihan içindeyiz.
Önemli olan bu imtihanı az bir zararla kapatmak olmalıdır.
Bunu yapanlar menzile ulaştıklarında daha az yara bere ile varırlar.
Bizlere de düşen en önemli görev; dostlarımızın kusurunu örtmek olmalıdır.
Bu duygu ve düşünceler ile Ramazan ayının bolluk, bereket, huzur ve barış içerisinde geçmesini Yüce mevladan niyaz ediyorum!...