Bu pahalıkta berbere gidilmez ama hırpani kılıkla da dolaşılmaz diye iş çıkışı yönümü önce berbere, sonra eve diye ayarladım.
Berber bir yandan saçımı keserken, bir yandan da sözünü uzatıyordu. Saçım kısalıyor, söz uzuyor, söz uzuyor, saç kısalıyordu. Bunu hep yapıyordu ve bu kısır döngü tıraş bitene kadar sürdü gitti.
Berber çok dertliydi.
Hayat pahalıydı ama buna sebep olan aç gözlüler, çıkarcılar, kan emiciler, fırsatçılar, ahlaksızlar, namussuzlar vardı…
Makas az daha sağ kulağımı kesecekti. Can havliyle kenara çekilince berberin makasından kulağımı kurtardım. Özür dileyip, devam etti.
“Geçen gün markete gittim”, dedi. “Vicdansızlar, markette hangi ürüne elini atsan zamlanmış. Reyon çalışanları ellerinde etiket, sürekli yapıştırıp duruyor. İnsanda vicdan olur” diye dert yandı.
Marketçilerde vicdan yoktu…
Sol kulağımın üstünde kalan birkaç kılı makasla keserken, aynadan kontrol ettim, gardımı aldım, sol kulağa makas değmeden ani bir hareketle Robin Van Persie gibi kafamla topu atarak gol olmasını, pardon makasın kesmesine engel oldum. Bu hareketim, FİFA tarafından ödüle layık görüldü.
Berber dert yanmaya devam etti. Dün kasaba gitmişti, fahiş zamları görmüştü. Sütçü iki kat süte zam yapmış, belki bir kat da suyla beslemişti. Ekmeğe el atılacak gibi değildi, köşedeki bakkal da tam zalim çıkmıştı.
Nihayet iki kulağımı ve bedenimin üstündeki başımı kestirmeden saç tıraşımı tamamladım.
Berber saçımı yıkarken şikâyet ettiği konuları ve fırsatçı diğer esnafın kim veya kimler olduğunu duymadım. Muhakkak su zammına da değinmiştir, gerçi belediyeler esnaf olmadığı için onların attığı kazığı millet pek fark etmiyor. Hatta otomatiğe bindirilmiş ulaşım ücretlerinden şikâyet edeni de görmedim. Demek ki kazığı atan belediye olacak, esnaf değil!
Ceketimi giyindim, borcumu sordum, söylediği fiyatı duyunca dudağım uçuklamasın diye iyice ısırdım ve mecburen yüzde yüz zamlı tıraş ücretini ödeyip çıktım. Demek berber de halay çeken kurdan etkilenmişti.
Tam çıkıyordum ki, eşim aradı, ‘bir kilo et’ almamı söyledi. Bir an tereddüt ettim, acaba bakanlar kurulunu yemeğe mi alıyorduk?
Neyse şimdi hanımla etin gramı üzerine tartışmanın bir anlamı yoktu ve vardı mutlaka bir bildiği…
Kasap bir kiloluk eti yarım saatte ayarlayabildi.
Kolay değildi. Bu pahalıkta kim gelip bir kilo et alacak ki, sindire sindire veriyor, özene bezene eti hazırlıyordu.
Kasap bir yandan benim eti özenle hazırlıyor, bir yandan da da konuşuyordu. Ben de o konuşurken elindeki bıçağa bakıyordum. Alimallah konuşurken elini keser diye ödüm patlıyor. Yahu bana ne? Adam kasap, kendisi usta, bu işi en iyi bilen o. Herhalde bıçak kullanmayı öğretecek değilim.
Kasap dertliydi. Berber fiyata zam yapmıştı, ekmeğin fiyatı almış başını gidiyordu. Markete uğranacak gibi değildi. Herkes fırsatçı olmuştu. Hatta geçen gün bozulan su tesisatı için gelen tesisatçı tam fırsatçı çıkmış, tamir ücretine yüzde yüz zam yapmıştı. Dolarla mı tamir ediyordu, avroyla mı, altınla mı?
Caminin tuvaletine bile zam gelmişti, tuvalete, kurla mı çiş edecektik?
Gerçekten de kasap çok dertliydi, geçen gün arabasının bakımı gelmiş. Geciktirmek istiyormuş ama daha büyük masraf çıkmasın diye götürmüş. Aman Allah’ım, bu nasıl fiyat, sizde hiç vicdan yok mu diye ortalığı ayağa kaldırmış da, zorla ayağa kalkan ortalığı oturtmuşlar.
Etimi aldım, AVM’nin önünden geçerken uzayıp giden kuyruğa takılmamak için karşı kaldırıma geçip, sonra diğer kaldırıma geçtim. Fırından zamlı ekmeğimi de alırken, girdi fiyatını konuşan patronun sözlerine kulak kabartmayı gereksiz gördüm.
Ekonomi kötüydü gerçekten de…
Birileri kurlarla oynuyordu, bu kesindi.
Oynayan her kur birilerini çok ama çok zengin ediyordu; bu zaten bilinen bir gerçekti. Yine oynayan her kur, devasa şirketleri değil, bankaları değil, patronları değil, bizim gibi ve bizden daha az ücretle ayı zor eden garibanı vuruyor, daha da fakirleştiriyor, famfakir, yopyoksul, çapçaresiz bırakıyordu!
Çifte telli oynayan kurlardan, artan fiyatlardan, etiket yapıştırmaktan obez olan ürünlerden hükümet zaten sorumlu değildi, bu dış güçlerin oyunuydu. Ezan susmazdı, bayrak inmezdi, vatan bölünmezdi; lay lay lom da, laylay lomdu…
Ama bir gerçek vardı ki, hükümeti zora sokma amacı güdenlerin ardı arkası kesilmezdi; bu, gün gibi aşikardı.
Ekonomi daha da kötü olsun diye dua eden, mum yakan, dilek dileyen, deniz aşırı ülkelerden, dağdan, mağaradan, inden aldığı emirleri harfiyen uygulayan muhalefet de vardı, asıl iğrenç olan buydu.
Kurdaki dalgalanmalar, akaryakıta gelen zamlar, pandeminin bıraktığı izler, nakliye, girdi.. derken her ürün bir şekilde fiyat artışından etkileniyordu. Bu zaten yadsınamaz bir gerçekti.
Ama bir şeyler de yanlış gidiyordu.
Ahilik kültürünün kalmadığı esnafın ve zincir marketlerin yaptığı zam, ekonomideki oynaklıkla alakalı değil, ahlaki bir sorunla direkt ilgiliydi.
Ve en kötüsü bunu berber de bilmiyordu, kasap da bilmiyordu, bakkal da farkında değildi, marketin bunu bilmesi zaten mümkün değildi.
Ne tamirci bu sorunun farkındaydı ne tesisatçı ne boyacı ne temizlikçi…
Sorun, başkasında şikâyet ettiğimiz her şeyin bizde olmasıydı ve biz bunun farkına vardığımız anda, kurlarla oynayanların oyunu bitmez ama pek de tutmaz diye düşünüyorum.
Hayat pahalı, gerçekten çok pahalı ama insan çok ucuz, insanlık çok ucuz!
Bu da bir başka acı gerçek, ne yazık…