..Ve farkında bile olmuyor insan,
Bir çırpıda ömür bitmiş oluyor.
“Keşke” diyebildiğimizde ise,
Atı alan çoktan geçiyor Üsküdar’ı…
Dönüp geriye baktığımızda yaşadığımızla ilgili o kadar çok keşke yapmasaydım dediğimiz hatalar var, yanlışlar var.
Bunları yazmama ilham veren ise CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın siyasi yaşamına ara veren, Genel Başkanlıktan istifa ettiren hadise…
Sayın Baykal bu yanlışı yaptı mı? Yapmadı mı? Orası beni ilgilendirmiyor. Ancak kendince doğru bildiği değer yargılarını korkusuzca savunması ve mücadele etmesi nedeniyle bende her zaman hayranlık uyandırmıştır.
Hani bir söz var ya; İnadına, inadına diye!..
Belki de bu inadının esiri olduğu için bunlar başına geldi. Belki de kendine çok güvendiği için!...
Ancak bunu hak etmediğini düşünüyorum.
Meselenin etik ya da ahlaki boyutuna da değinmek istemiyorum. Çünkü dinimiz bu tip konularda “ayıp saklamayı” emreder.
CHP’nin yeni Genel Başkanınız ve Parti Meclisini kutluyor, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
GELELİM KENDİ HAYATIMIZA DAİR ÖZELEŞTİRİMİZE!...
Kahramanmaraş’ta yaşamak benim için her zaman bir onur olmuştur. “Kahramanmaraşlı olmak, hep insanı ayrıcalıklı kılmıştır” Ancak bunun bir de bedeli olmalıdır diye düşünüyorum.
Bu şehirde yaşayanlar, bu şehrin havasını teneffüs edenler, bunun bedelini ödemiyorlar.
İşadamı sadece para kazanmayı düşünüyor.
Siyasetçi de öyle.
Belediye Başkanları “yapıp-yıkarak” hizmet ettiklerini sanıyorlar. 12 Eylül öncesini bilmem. Ancak 12 Eylül’den sonra bu şehirde belli bir yerlere gelen, seçilen, halka hizmet için halktan oy isteyen her siyasetçiye itirazım var.
Sorumluluk; kör bir kuruşun boğazdan geçmemesi değildir.
Sorumluluk; laf ebeliği yaparak, ben borçlandırmıyorum, ben yemem- yedirmem demek değildir.
Sorumluluk; “verdiğin söze sahip çıkmaktır”
Verdiğin sözleri unutmamaktır. Verdiğin sözlerin ardında durmaktır.
Kusura bakmayınız da, bizlerde oy verip belli yerlere getirdiğimiz insanlara; sadece “yalakalıkta yarışıyoruz!”
Hal böyle olunca da; o getirdiğimiz insanlar yaptıkları her şeyin doğru olduğuna inanıyorlar. Etrafını saran dalkavukların da etkisiyle bu hep böyle geldi, böyle devam ediyor. Adamın adı şu olmuş, bu olmuş o kadar da önemli değil.
Bir gazeteci olarak doğruları yazamıyoruz.
Bir gazeteci olarak olayların üzerine gidemiyor, sorgulayamıyoruz.
Bir gazeteci olarak yürekli olamıyoruz.
ÇÜNKÜ: Mücadelesini yaptığımız sade Kahramanmaraşlı bize sahip çıkmıyor.
SORUN BURADA
Bir kurumu ya da siyasetçiyi eleştirdiğimizde; ilk iş olarak “ya bu para istemiştir, vermeyince böyle yazıyor!”
Toplumun böyle düşünmesinde bizlerinde kusuru ve hatası vardır. Ancak toplumda artık iyi ile kötüyü de ayırt etmelidir. Çürüklerle- sağlamları aynı kefeye koymaktan kendilerini kurtarmalıdır.
Bir gazeteci olarak her alanda “kuşatma altındayız!”
Örtülü tehditler, ekonomik baskılar, dolaylı ve farklı tehditler.
Laf aramızda son günlerde Sayın Baykal’ın başına gelene benzer olayların bir benzerinin de bizlerin başına gelmeyeceğinin de bir garantisi yok.
Çünkü Kahramanmaraş’ta ki son dönemlerde yapılan siyasetin de çivisi kopmuş durumda.
İnsanlar tabiri caizse birbirlerinin yanlışını arıyor, yalan doğru demeden her önüne geleni her önüne gelen için söylemekten utanmıyor, ar etmiyor. Ar damarı çatlamış bir toplumun ne yapacağı belli olmaz.
Siz en iyisi, eşeğinizi sağlam bir kazığa bağlayın, komşunuzun adını hırsıza çıkarmayın!...
Bilmem anlatabildim mi?