Televizyonlar açık oturumlardan geçilmiyor. Kadrolu televizyon konukları kanaldan kanala koşarak bilgilerini izleyiciyle paylaşıyor ama tarttığın zaman bilgiden çok daha başka şeylerin olduğunu görüyoruz. Herkesin her şeyi bildiği toplumlarda, yanlışı doğrudan, doğruyu da yanlıştan ayırmak pek mümkün olmuyor.
Sadece bir konu değil, bu ülkede herkes siyaset uzmanı ama siyasetin geldiği nokta ortada; hem sağda, hem solda hem de ortada…
“Ben bilmem” demek cehalet kabul ediliyor ama ben bilmediğimi söylemekten gurur duyanlardanım.
Mesela ben futboldan hiç anlamam ama televizyonlarda siyaset uzmanları, aynı zamanda futbol uzmanı da olabiliyor.
Sadece siyaset ve futbolla yetinse gam yemeyeceğim ama bağıra çağıra konuşurken aile danışmanı da oluyor, mutluluğun formülünü de bir bir ortaya koyabiliyor.
En iyi aşçı da o, en iyi aile babası da…
Depremden anlıyor, fizikten anlıyor, kimyadan anlıyor ama aslında hiçbir şeyden anlamadığını kendisi dahi bilmiyor.
Son tartışma bir kez daha gösterdi ki, Türkiye’de televizyon programına konuk olma enflasyonu yok, kıtlığı var.
Hep aynı isimler, hep farklı ekranlarda ve hep işe yaramaz bilgilerini ulu orta sergilemekten yüzleri de kızarmıyor.
Çok şükür açık oturum izleyicisi değilim ve doğal olarak da sinir katsayısı tavan yapanlardan değilim.
Ama tartışma, ekrandan çıkıp haber bültenlerine ve gazete köşelerine taşınınca, sosyal medyada tarafgirlik yarışına girişince ucundan kıyısından bilgi sahibi olmam da kaçınılmaz oluyor.
Herkesin futbol uzmanı olduğu bir zamanda, milli takımın hezimetinde fatura haliyle Fatih Terim ve futbolculara kesilir ama eleştirinin dozunu kaçırıp, Fatih Terim’in ailesine sövmeye kadar işi götürünce amacın üzüm yemek olmadığı, kin kusmak olduğu anlaşılır.
Fatih Terim’in kibrini sevmem…
Kibirli olan hiç kimseyi de sevmem.
Sevmek zorunda da değilim ama bu, onun özel hayatına, kutsal bildiği değerlere ve mahremiyetine saldırmayı gerektirmez…
Ama aynı Fatih Terim’in kendisini edepli ve ölçülü şekilde eleştiren Prof.Dr. Ahmet Şimşirgil’e tepki göstermekle kalmıyor, onun çıktığı televizyon kanalını protesto da ediyor.
Aynı Fatih Terim, kendisini oruç fetvası verecek makamda görürken, bir tarih profesörünü “futbol hakkında konuşamaz” ilan edebiliyor.
Oysa aynaya dönüp baksak, hepimiz her konuda uzmanız ve üstelik de üstümüze bir başka otorite tanımıyoruz ama yaptıklarımız da ortada.
Günü geldiğinde ekrana çıkanların her konuda uzman kesilmesine alıştık artık.
Ülkede bu kadar uzman varken, bu kadar da sorun olması garip elbet ama haddini bilmeyenlerin ekran sevdası yüzünden neyin doğru, neyin yanlış olduğunu da karıştırmamız çok doğal.
Herkesin, “bütün milli eğitim bakanlarından daha iyi eğitime vakıf” olduğu, herkesin “bütün sağlık bakanlarından daha çok sağlıktan anladığı”, herkesin “bütün ekonomi ve maliye bakanlarından daha iyi ekonomiden anladığı” bir ülkede, kimin neyi yanlış, neyi doğru yaptığını çözmek kolay değil.
Ülkenin önemli bir yerinde deprem olduğunda ortaya çıkan ve ekran parselleyenlere karşın, depremler bu ülkede insanlarımızı öldürmeye devam ediyor, etmeyeceğine dair en ufak bir emare de gözükmüyor.
40 yılı bulan teröre karşın, “şıp diye terörü bitirecek” uzmanlarımızın her gün laf yetiştirmesine karşın, sürekli canımız toprağa düşüyor.
Sola yakın televizyonlarda siyaseti yorumlayan ve ilk seçimde iktidar garantisi verenlere karşın solun hali ortada.
Sağ görüşe yakınlar da böyle, muhafazakârlar da böyle…
Avrupa Birliği konusunda uzmanlar için de değişen bir durum yok, iç ve dış politika uzmanlarının enflasyonuna rağmen de değişen yok.
O zaman akıllara şu soru geliyor; ya işi yapanlar liyakat sahibi değil ya da her şeyi eleştirenler boş konuşuyor.
Belki ikisi de doğru ve en kötüsü de sanırım bu…
Haddini bilmiyorsa kişi, ağzına geleni söylemekten çekinmez ve kendisini sürekli her konuda bilgili göstermeye çalışır, hiçbir şey bilmiyorken…
Ve biz de oturup aval aval bunları izleriz, dişe dokunur şeyler söyleyecek diye…
Oysa herkesin her şeyi bildiği bir zamanda, hiçbir şey bilmemektir evla olan…
Tweetimden Seçmeler
Dedikodu varsa; Güzellik yoktur. Samimiyet yoktur. İçtenlik yoktur. Güven yoktur. Dürüstlük yoktur.. Ama her şeyde sahtelik vardır.