Bu hafta sonu İstanbul’da bir ilçeyi gezdim. İlk kez gitmiyordum ama bu defa daha çok gezme şansı yakaladım. Gördüğüm heykellerin ucubeliği ve sayısı beni şok etti. Bir belediye başkanı, belediye hizmetlerini bir yana bırakıp, halkın parasını, belediyenin bütçesini bu kadar heykele yatırması yasal mı, sağlıklı mı, mantıklı mı, doğru mu diye merak ettim; kafayı yemiş olma ihtimali bana çok daha yakın geldi.
Kafayı yememiş olsa, pis kokan ilçenin neden pis koktuğunu merak eder, neden ilçede bulunan parkların yeşilden değil, betondan ibaret olduğunu sorup, soruşturur ve neden halkın parasının beş para etmez heykellere yatırdığını öğrenmeye çalışır.
***
Yerel yönetimler, yerele en kısa yoldan ve en gerekli hizmetleri sunması açısından büyük önem taşır. Yerel yönetimler deyince ilk akla gelen belediyelerdir. Bu açıdan belediyeleri çok önemseyenlerden birisiyim.
Hizmet alanı içerisinde bulunan bölgede yaşayanların neye ihtiyaç duyduğunu, bu ihtiyaçları hangi bütçeyle ve ne kadar sürede yapılacağını belirleyen kurumdur belediyeler.
Evdeyken, işteyken, sokağa çıktığınızda, caddeyi geçtiğinizde, aracınızla veya yaya olarak arşınladığınız her santimetre karede yapılan olumlu iş hayatınızı kolaylaştırır, yapılan olumsuz işler ise hayatınızı zora sokar veya ihmal edilen hizmetler, sizin yaşam standardınızı düşürür.
Su zamanında ve yeteri kadar gelmeli.
Çöp zamanında toplanmalı, koku olmamalı.
Çöp toplarken veya istiflerken, o bölgede yaşayanların sağlığına en ufak bir sorun gelmemesi için zamanında ve doğru dezenfekte yapılmalı, çöpler doğru yerde istiflenmeli, geri dönüşümü ya da farklı şekilde değerlendirilmesi veya imhası da sağlık kurallarına uygun olmalı.
Kaliteli yol yapılmalı, zamanında yapılmalı.
Yolun çizgileri unutulmamalı. Trafik işaretleri doğru yerde, doğru zamanlamayla hizmet verir halde bulunmalı.
Parklar yeterince olmalı, yeşil olmalı, betonla dolu alanlara park denmemeli.
Çocukların parklara ve oyun alanlarına ulaşımı kolaylaşmalı, yaşlarına uygun oyun grupları oluşturulmalı ve özellikle de sağlıklı ve güvenli olmalı.
Şehrin altyapısı ve üst yapısı tastamam olmalı, en ufak aksamaya zamanında müdahale edilmeli.
Ve şehirde yaşayan herkesin kültürel ihtiyaçlarına cevap verebilmeli.
Çocukların, gençlerin ve her yaştakilerin spor yapacakları alan oluşturulmalı, spor yapanlara destek verilmeli.
***
Bütün bunlara baktığınızda aslında belediyeciliğin plan, program ve uygulamadan ibaret olduğunu ve özellikle de, çok esnek, çok pratik ve çok hızlı acil müdahale kapasitesinin olması gerektiği anlaşılır.
Diğerleri sosyal belediyeciliktir ve her sosyal aktivite, belediyecilik kadar önemlidir.
Yoksullara ulaşmak, öğrencileri desteklemek, aç olana, yolda kalana, susuzluk çekene, kişisel temizliğini yapamayacak kadar hasta ve yaşlı ve kimsesiz olanlara kimse olmak gibi.
Orada yaşayanların konser, tiyatro, sinema ve kütüphane gibi gereksinimlerini karşılama gibi.
Şehrin dokusuna ve ürünlerine uygun festivaller düzenlemek, pazarlar oluşturmak, fuarlar açmak, destek vermek, önayak olmak gibi.
Bazıları hem belediyecilik yapıyor hem de sosyal belediyecilikle insanların gönüllerine dokunuyor ama işin kolayına kaçanlar, belediyeciliği bir yana bırakıp, sosyal belediyecilikle memleketine ve insanına hizmet ettiğini sanıyor.
Hatta bazıları esnaf ziyaretini, hasta ziyaretini bile belediyenin bir hizmetiymiş gibi sunmaya çalışıyor. Hâlbuki bu, sadece tepeden bakmayı bırakıp, halkın arasına girme güzelliğidir ve insani bir şeydir. Bunun için belediye başkanı olmanıza gerek yok.
Bazı belediye başkanları mirasyediler gibi har vurup harman savurur. Savurduğuna göre, halkın bir istifadesi olsa, gam yemeyeceğim. Hayırsız evlat gibi para saçarken, saçtığı para konser, festival ve illa da ucube heykellere gider.
Bunların da en heykelperestinin görev yaptığı İstanbul’daki ilçeyi bu hafta sonu gezdim. Düşündüm, bu ilçede belediye başkanı seçilmese de olur. Çünkü onun yaptığını bir heykeltıraş ve bir konser organizatörü yapar. İstiyorsa bir de kendisini öve öve bitiremeyecek cazgır buluruz, sabah akşam ne müstesna, ne mübarek adam olduğunu dinleyip dururuz.
Abartmamak için saydım, sadece bir parkta 30’dan fazla heykel var. Kimisi kaide üstünde büst, kimisi daha devasa, kimileri de ucube ama illa da çoğunluğu ucube.
İlçenin sınırları içerisinde bulunan ve adına heykel denen zevk yoksunu, sanat düşmanı ucubelerin sayısının bini geçtiğini söylesem abartı olmaz.
Bu kadar sorumsuzluk, bu kadar savurganlık, bu kadar iş bilmezliği bir başarı diye sunmak, hastalıklı bir kafanın ürünüdür.
Yaptığı üç beş konser, bir iki festival ve olabildiğince heykel, olabildiğinden fazla heykel, her yere heykel, her köşeye heykel.
Adam belediye başkanlığı yapmıyor, heykelle yatıp, heykelle kalkıyor ve belki de uykusunda bile heykel sayıklıyor. Allah yardımcısı olsun, heykelle kafayı bozmuş da olabilir.
Allah şifa versin, ne diyelim.