İktidarın, Türkiye’nin son elli yılının en azami yol, tünel, inşaat, baraj, gölet, iktisadî hamlelerine ve dış güçlerin ekonomik saldırıları karşısında yıkılmamak için elden geleni yaptığına kimse itiraz edemez. Fakat iktidarın temelli bir kültür ve insan politikası oluşturamadığı acı bir gerçek. Uzun uzun düşünülmesi gereken budur.
Kültürde popülizme, yâni kolaycılığa kaçtı. Kültürün sathi tarafıyla uğraşıp popülist bir görüntü verdi. Geçici bir avuntuydu bu… Hedeflediği toplumu ve insan tipini dipten derinden kuşatan, inşa eden bir kültür ve eğitim politikası geliştiremedi ve hayata geçiremedi.
Modern ve seküler usullerle güya İslâm kültürümüzü taşımaya çalıştı. Temelli ve kararlı olmayınca hedef ittihaz ettiği insan ve toplumu kalbinden ve dimağından kuşatamadı. Savruk, samimiyetsiz ve popülizmin kıskacındaki insan böylesine gevşek bir kültür politikası karşısında çabucak dağılır ve dolayısıyla bağlılığını kaybeder.
Türkiye’de maalesef kültürün iktidarından bahsetmek mümkün değil. Tabii ki kültürü modern anlayışla değil, İslâmlaşmış kültür değerlerimizle anlamalıyız. Bunun daha üst mânası hayatımızı bir baştan bir başa maddî ve mânevî olarak kuşatması gereken İslâm medeniyetidir. Bugün Türkiye’de bu mânada kültür ve medeniyet değerlerimizin hâkimiyeti çok cılızdır. Var olanlar folklorik, turistik ve müzelik mahiyette bir değer olarak yanımızda yönümüzde yer alıyor. Fakat hayatımızı, düşüncemizi, ahlâkımızı yönlendirmesi bakımından tesiri son derece çok az. Çünkü modern seküler bir dünya salgın hâlindedir ki, iktidarın gücünü kırmaktadır.
Milletin, üzerinde ittifak ettiği zihnî ve irfanî hâkimiyeti sağlayan bir kültürün iktidarı hem birleştiricidir, hem de millet ve iktidar arasındaki uyum açısından önemlidir. Tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Cumhuriyet Batılılaşmasında bu uyum yok oldu. Dayatılan kültürel iktidar aynı zamanda seküler devletin siyasî iktidarıydı.
Seküler rejimin kültürel hâkimiyeti kırılamadığı için, niyet hâlis de olsa günümüzdeki siyasî iktidarla Müslüman millet kültürünün tam bir mutabakat içinde olduğunu söylemek zor. Tarihimizdeki gibi ideal bir siyasî ve kültürel iktidar uyumu henüz sağlanmış değil.
EĞİTİM VE KÜLTÜRDE SINIFTA KALAN İKTİDAR
Evvel emirde söyleyelim: İktidar eğitim ve kültürde sınıfta kalmıştır. Yozlaşma son sürat devam ediyor. Tanzimat’tan Cumhuriyete kadar Batılı modernleşmenin kültür ve eğitimdeki tesiri iktidar eliyle postmodern yozlaşma olarak devam ediyor. Kemalizm artığı darbe ve vesayet rejiminden canı yanan üç kuşağın tercihen reyleriyle hükümet olan iktidar bu meselelerde kendisinden bekleneni verememiş, hedefini tutturamamıştır. Millet nâmına üzücü bir durum bu. Ders kitaplarında bin yıllık İslâmlaşmış dimağ ve zihnimize hitap eden üç beş okuma parçası ve yazar dışında, seküler modernleşmeye dayalı edebiyat ve düşünce son sürat devam ediyor. Okullarda cinsiyet eşitliği projelerinin uygulanmaya konulması düşüncesi dahi korkunç bir şey.
Devletin televizyonlarında Batının âdeti olan yılbaşı dâhil çok zaman yabancı konserler öndedir ve kültür yayıncılığı bir rezalet… Kültürün temsilcileri olarak sinema artistleri, piyano, seküler turistik yapılar yine ön plânda. Tanıtımın fon müziği bile ecnebi melodilerden seçilmiş. Arka fonda tanrıtanımaz Batı’nın taklidi çıplak kadın heykel resimlerinin de yer aldığı saçma sapan seküler resimler boy gösteriyor. Ne hüsnühat var, ne Selimiye, ne Süleymaniye, ne Yunus Emre, ne Âkif… Ne de Müslüman bir âlimin portresi… Millî olana dair hiçbir şey yok…
KÜLTÜREL İKTİDARI SAĞLAMAK
İktidar kültür ve ideal insan tipimizin oluşmasına bu mânada yeteri kadar yatırım yaptı diyemeyiz. İyi niyetine rağmen milleti toparlayıcı kültürel iktidarı siyasî iktidarın önüne geçiremedi.
Siyasî olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. İktidarın ömrünü uzatan ve dayanıklı kılan ikincidir aslında. Doksan yıllık bir zamana göre söylersek, milletle en uyumlu bir dil ve hissî bağlar kuran iktidarın kültürel iktidarı oluşturmaktaki ihmalleri ve tâli bir mesele olarak görülmesi bugüne önüne acı bir fatura olarak çıkmıştır.
Genç insan kitlesinin kalbinden ve dimağında tutacak temeli bir sosyal, fikrî ve kültürel politika oluşturulamadığı içindir ki genç kitle mukaddesatçı ve muhafazakâr iktidarın yakın siyasî tarihimizdeki vesayetçi iktidarlar içindeki varlığını “önemsemiyor ve kavrayamıyor. Bu, mukaddesatçı ve muhafazakâr iktidarlar için tehlikeli bir vaziyettir. Yeni nesil bu istikamette ciddi bir kültür, eğitim ve insan tipi politikasıyla kuşatılamazsa her yere savrulabilir. İktidarın kültürel iktidarı oluşturamayışını bu noktalarda aramak lâzım.
Bugün belli nisbette varlığı hissedilen muhafazakâr-dindar kültürel iktidarın muhtevası da kalitesi de elbette tartışılır.
Milletin târifini bile çoğunun bilmediği câhil siyasîlerin ve aydınların cirit attığı bir vasatta hakiki mânasıyla kültürel iktidar oluşmaz. Kültürel iktidar, millet irfanını bilen ve onu ihya edecek gerçek (şimdilerde organik diyorlar) mütefekkirlerin, ediplerin, sanatçıların işidir ve onların hâkimiyetiyle sağlanabilir.
Ders kitaplarında bin yıllık İslâmlaşmış dimağ ve zihnimize hitap eden üç beş okuma parçası ve yazar dışında, lümpen ve gayr-ı millî modernleşmeye dayalı edebiyat ve düşünce son sürat devam ediyor. Okullarda cinsiyet eşitliği projelerinin uygulanmaya konulması düşüncesi dahi korkunç bir şey.
Üniversitelerin sayısı katlanıyor fakat millî dimağımıza inşa edecek çapta değil. Millî muhtevadan yoksun olduğu gibi, talebelerin ve öğretmenlerin çoğunluğu arzu edilen millî mefahir vasfını haiz bir seviyede değil.
Bize ait Kültür Bakanlığı hâlâ yok… Opera, bale, Truva konserleriyle iştigal eden sözde kültür bakanlığı bu milletin irfanını temsil etmiyor. Sanki sömürge kültürünü taşıyan bir kurum. Türkiye’de, sırtını on bir asırlık Müslüman Türk irfanına ve İslâm medeniyetine dayamış bir millî eğitim ve kültür bakanlığından bahsetmek zekâmıza ve aklımıza hakarettir.
YOL, TÜNEL, BARAJ TAMAM; KÜLTÜR VE İNSANA YATIRIM EKSİK
Bu hâliyle Türkiye’de yol, su, elektrik dışında çok şey değişmemiştir. Ahlâksızlık ve lümpenlik alabildiğine gidiyor. Câmiler ve başörtüsü serbest. Fakat iktidarın söylemi ve vadettiği Müslümanca ve hakça bir düzen hayatın bütün cephesine hâkim kılınamamıştır. Özellikle lise ve üniversite de dâhil gençlik kitlesinde yozlaşma son sürat… Bütün olumsuzlukların müsebbibi elbette iktidar değildir. Her ahlâksızlık ve yozlaşma bu iktidar döneminde başlamıştır diyemeyiz. En az yüzelli yıldır sürüp gelen, Tek Parti Dönemi iktidarlarıyla da kökleştirilen olumsuzlukların üstesinden gelmek kolay olmasa gerek.
Milletçe desteklenen iktidarın kendisinden beklenen sosyal, ahlâk, kültür, eğitim ve gençlik mevzularında radikal kararlar alamadığı bir gerçek… “Eski Türkiye” nin sosyal ve kültürel yozlaşma kaynakları kurutulamamıştır. Eğitime, aileye, gençliğe zarar veren ve dünyanın her yerinde görüldüğü üzere yozlaşmayı, suç işlemeyi artıran modernleşmeye müdahalede zayıf kaldığı bir gerçek…
“Küresel” modern- kapitalizmin karşısında ayakta durmanın zorluğu bilinse de, dayanıklı olmak için radikal kararlar gerekli… Batılı demokrasi ve Avrupa Birliği kriterleri bu toplumu yozlaştıran en önemli saiktir. İktidar yanlış olan her şeye müdahale etmelidir. Yozlaşmanın merkezi olan televizyon dizilerine, üniversitelere ve ahlaksızlığı iş edinen her müesseseye, derneklere, faaliyetlere ve her yanlışa kanun gücüyle engel olmalıdır. Bunlar yapılmadığı müddetçe yozlaşmayı önlemek mümkün değil.
Hülâsa ifadeyle, Avrupa modernleşmesinin neticesi olarak Türkiye’de toplum ve devlet düzeninin sekülerleşmesi mukaddesatçı-muhafazakâr iktidara rağmen ilerlemeye devam ediyor. İktidar, ilkelerinde (o ilkeler Müslüman Türkiye’nin dâvası ise şayet) kararlı ve radikal olmalı…(ilbeyali@hotmail.com)