Size dokunmayan yılanın kaç yıl yaşayacağı umurunuzda olmayabilir ama dokunduklarının acısını yüreğinizde hissetmeye başladığınızdaysa iş değişir.
Bu sözüm, sadece Balyoz Darbe Planı veya Ergenekon Terör Örgütü’nün yaptıkları ve yapmayı planladıkları için değil, hayatın tüm alanında geçerlidir.
Ergenekon’un adı duyulmaya ilk başlandığında ülkede iki farklı anlayış hâkim olmaya başladı.
Bir kısmı “zinhar” böyle bir şeyin olmayacağına inananlardı ki, bunlara göre bu ülkede darbe falan olduğu da yoktu.
Ne derin yapılanma vardı, ne faili meçhule giden canlar.
Ne kimsenin hakkı yenmişti, ne çiğnenen bir hukuk vardı.
Elindeki yetkiyi kötüye kullanan olmadığı gibi, millettin ödediği vergilerle alınan silahların vatandaşa çevrilmesi de söz konusu değildi.
Onlar, dışkı yedirilen insanlardan bihaberlerdi.
Onlar, annesi, babası, eşi ve çocuğunun önünde tecavüz eden darbecileri görmemişlerdi.
Onlar Diyarbakır Cezaevinde insanlık dışı muameleye tabi tutulmamışlardı.
Ve onlar darağacına giden başbakan veya bakanları olmadığı gibi “acısını hissedenler” de değillerdi.
Bütün bunlarla karşılaşmayan veya karşılaşanları can kulağıyla dinleyip, yüreğine ateş düşmeyenler,
İstiklal Mahkemelerinin aşağılık kararlarından,
Dersim’e bomba atan iğrenç ellerden,
Kubilay’ı katleden hainlerden haberdar olmaları da beklenemezdi.
Çünkü yılan kendilerine hiç dokunmamıştı.
Bu nedenle bu yılanın kaç yıl yaşayacağı da umurlarında değildi.
Onlara göre “laik” olmak yeterliydi.
Atatürkçü olmazsanız da öyle görünmek, bütün kötülükleri önlemeye yetiyordu.
En azından “yaftalama” görmeden sürüp giden bir hayata sahiplerdi!
***
Balyoz Darbe Planı davasının gerekçeli kararı dün yayınlandı. Buna göre Çetin Doğan “Cunta Lideri” olarak gösterildi.
Bin 435 sayfalık gerekçeli kararda, Balyozcuların neler planladığını, nerelere kadar geldiklerini ve gerçekleştiremedikleri darbeden söz ediliyor.
Şu söz dikkat çekiyor; “Söz konusu yapılanma Ağustos 2003 tarihinde cunta lideri Çetin Doğan’ın emekli olmasından sonra darbeyi gerçekleştirecek elverişli ortamı nasıl bulduğu sorusu akla gelmektedir. Ancak TSK’da genel olarak daha önceki planlardan yola çıkarak yeni planlar hazırlanması yönünde bir alışkanlık vardır. Hatta Balyoz darbe planı hazırlanırken 12 Eylül 1980 darbesinden yola çıkılmıştır.”
“Alışkanlık” dikkat çekici bir kelime…
TSK içerisinde her zaman birileri “cunta lideri” hevesine kapıldığı anlaşılıyor. Örnekleriyse 12 Eylül darbecileri…
Tıpkı ondaki gibi “şartları olgunlaştırma” adına cinayet işleyebiliyor, ülkeyi karıştırabiliyor, faili meçhule giden insanların esas faili olduklarını haykırıyorlar.
Bütün bunların bize bir zararı olmamış olabilir…
Yılan henüz bize değmemiştir.
YAŞ kararıyla atılarak, simit satmak zorunda kalanlardan olmayabiliriz.
28 Şubat sürecindeki bütün adaletsizlikler bize uğramamış da olabilir.
Ne iftiraya uğramışsınızdır, ne düzmece belgelerle işinizden olmuş, bir parça ekmeğe muhtaç duruma düşmüşsünüzdür.
Ama eğer “gerçekleşmeyen” darbe gerçekleşseydi, hayal dahi edemeyeceğiniz kötü şeyler olacaktı.
Belki yine size bir şey olmayacak, “laik” kalkan sizi koruyacaktı.
Bunun için de yılanın size dokunmadığından hareketle kaç yıl daha yaşaması üzerine kafa yormamış olabilirsiniz.
Ama insanlık da zaten burada başlıyor, size dokunmayan yılan, bu ülkenin iliklerine kadar yeterince dokundu ve o dokunma nedeniyledir ki, 40 yıldır bu ülkede terör can alıyor, kan döküyor, gözyaşları sel olup akıyor.
Acı, sadece size yapıldığında sızı vermez.
Önemli olan, ta uzaklardaki acıyı yüreğinde hissedebilmektir. Aslında darbecilerin açtığı yara, öyle çok da uzaklarda değil, hemen yanı başımızdaki insanlara bakın, hissedin, kulak kabartın yeter.
***
Kararda sanıklar için söylenen şu söz de çok önemli; “Kendi mağduriyetlerine kısmen ya da tamamen kendi hareketleriyle neden olan sanıklar, bu durumdan kendi lehlerine sonuç çıkararak haklarının ihlal edildiğini iddia edemezler.”
Elbette edemezler, bir kez de yaparken düşüneceklerdi.
Halen Ergenekon’un ve Balyoz’un avukatlığını yapanlar illa balyozun kafalarına inmesini beklemelerine gerek yok.
Bu kafayı biz her dönem, her ülkede, her ortamda gördük.
Birileri, koca ülkeyi kendisine kul köle etme gibi bir hastalığa tutuluyor ve bunun sonucu da “darbe” diye ortaya çıkıyor.
Bu defa iyi kurtardık, hepsi bu!
Twitimden seçmeler
Zonguldak Kozlu'da “kömür işçisi” 8 vatandaşımızı kaybettik. Kömürden ekmek yapanların acı sonu!