Hayata geldiği günden bugüne az geldi, uz geldi insanoğlu.Dere tepe düz geldi.
Bazen istediği oldu.
Bazen yutkunup istediğini elde edemedi.Ya küstü hayatın bu tavrına ya alıp başını başka bir deneyim için yola devam etti.Kendinden uzaklaşarak(içselliğinden)kendini daha iyi tanıyıp,karekterini oturtmadan,bir yol ya da deneyimi kendine hedef seçemeden yaşamın kollarında dolanır buldu kendini.
Hayat bu edindiği tecrübeler yoldaş oldu.Hayatı deneyimleyerek yolculuk devam etti.Şundan emindi insan ölüm haktı.Ve günü ,saati belli değildi.Ama yine de yaşamın içinde deneyimlemelere umutla sarılır, yoluna devam ederdi.Durmak yoktu.
Akışta olup, akan olmak gerekiyordu,bakan değil.Akmayınca zaman yine işliyor, çark dönmeye devam ediyordu.Zamanın gerisinde kalmak, kazandırmıyor, her bakımdan kaybettiriyordu.Çevreye uyumu zorlaşıyordu.Kendini geliştiremiyordu.
Velhasıl edinimler yolu aydınlatıyor, uzağa konulan umutlara görünmeyen ipek ipliklere tutunup yolculuk devam ediyordu.Umut iplikleri kopunca yeni ipliklere tutunup akışta olmak insanın doğasını aydınlatıyor ve ufkunu genişletip, tecrübe sahibi yapıyordu.Ve bunu her birey kendisi yapıyordu.Biri bir başkası adına yaşayamıyordu.Herkes kendine yazılan kader ölçüsünde ,kendi ömrünü imzalıyordu dünyaya gelerek ve sahip çıkıyordu.Ah bir de farkına varabilseydi; kendisinden bir tane daha olmadığının.Sekiz milyar içinde şahsına münhasır bir tek yaratıldığının.Şunu bilmek gerekiyordu ki; hiçbir şey boşa yaratılmamış ve karşısına çıkan hiçbir insan sebepsiz karşısına çıkmazdı.Ya insan ondan bir şey öğrenecek ya da insan ona bir şey öğretecekti.
***
Öyle güzel bir düzen vardı ki yaşamda evim, yurdum denilen yerlere eninde sonunda dönülüyordu.İnsanın kendine dönmesi de en güzel dönüştü aslında.Özüne,sözüne kendine dönüşle başlardı her şey.Ah ! Bilebilse…
Güneşte gökyüzünde dolanıyor ve yine yuvasına dönüyordu.Sabah doğuyor,akşam evine çekiliyordu, göremiyordu insanoğlu.Bu kez endamıyla ay görünüyordu, gece boyunca.Yanlız bırakmıyordu gecenin gökyüzü piri, insanları.Güneş kadar ihtişamlı değildi.Bunu oda biliyor olmalı ki, arada bir tutuluyor, şekil değiştiriyor.Yapı olarak güneşten güçsüzlüğü aşikardı.
Yeryüzünde karınca misali insanoğlu günışığı ile başlıyor güne ve iş dediği, işim dediği çabalamalara dalıyordu.Karmaşık yaşıyordu.Sakinlik ve dinliğine ancak 80-85 inde beklide daha ileride kavuşabiliyorlardı.Bu kez ataların dediği gibi; akıl başa geliyordu.
***
Oysa sadelik yaşamın her evresinde sadelik mevcuttu.Sadelik en zarif durum iken karmaşık yaşayan insanoğlu bunların arasında kendini unutuyor.Yolunu unutuyor.Yolcu olduğunun bilinci sıyrılıp gidiyor aklından.Dağarcığını kendisi için gerekli ya da gereksiz birçok değerli ve değersiz dediği şeylerle meşgul ediyordu.Peki aslolan neydi ?
İnsanın insana değerini eşyaya dayandıran bir sistem oluşturup, eşya üstün insan üstün değil manasızlığı içinde debeleniyor çoğunlukla.
Modernlik denirken, teknoloji derken aslolan insan varlığı bir kenara bırakılmaya çalışılıyor.iş ve işlemleri elinden alınıyor.Robotlaşılıyor.
Hangi yol yolcuyu yormadan menzile götürür?
Alınteri, emek, çalışmak ve neticesinde ekmek…
Kalın sağlıcakla…