Modern kapitalizmin hâkimiyetiyle şehirler ve şehirlilerin İslâm medeniyet kimliğinden dipten başa koptuğunu söylemek felâket tellâllığı değildir. Şehirler “Medine” mânasında şehir değil, şehirliler de Medine muhtevasına has şehrî olmak vasfından uzak.
Şehir ve şehirlilik, Medine, yâni medeniyet ruhundan uzaklaşıp Batılı seküler kapitalist “uygarlığın” peşinde doludizgin yozlaşarak gidiyor. Şimdiki zamanın şehirlerinde yaşamakla, çok eğitim görmekle, üniversitelerin çoğalmasıyla şehrî ve şehirli olunmuyor.
İslâm’ın ölçülerinden sâdır olan bu iki kavramın içi bugün bomboş. Medine-i münevvere, yâni aydınlık, nurlu şehir mânasında şehirli olabildik mi? Bu sualin altında topyekûn eziliyoruz bugün. Şehirli olmak sadece şehirde yaşamak değil, Medine yahut medenî mânasında bir zihniyete, hayata ve nizama sahip olmakla kazanılır.
Fıkıh, yâni hukuk, medrese, eğitim, çarşı ve bütün bunları tanzim eden İslâm ahkâmının tecessüm etmiş numunesi olan Medine, çağın ihtiyacına göre şehrin ve şehirliliğin en temel ölçüsüdür. Medenîliğin mekânla irtibatı, yâni şehrin varlığı, bir daha söyleyelim, Müslüman toplumun fıkıh, eğitim, idare, çarşı gibi maddî ve mânevî bütünlüğünün tesis edildiği nizamla alâkalıdır.
Bu sebeptendir ki medenî, yâni Medineli, diğer anlamıyla şehirli olmanın ölçüsü İslâm’ın kurumlaştığı ve sistemleşip yürürlükte olduğu hayatı sağlayan mekândır. Bu mânada mekân herhangi bir yerleşik mekân değil, yukarıda belirttiğimiz şartları haiz olandır.
Şehirli, yâni medenî olmanın târifi
Şehirliğin medeniyetle aynı mânaya gelmesi elbette bugün için geçerli değil. Osmanlı-İslâm asırlarında kaldığını ehli bilir. D. Mehmet Doğan’ın “Büyük Türkçe Sözlüğü” medeniyetin şehrî olduğunu yazıyor: “1. Bir topluluğun, hayat tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü, maddî ve mânevî varlığı ile ilgili vasıfların bütünü.2. Bir topluluğun bu bakımlardan ileri olması hâli.
Aynı sözlükten “medenî” kavramının da şehrî, yâni şehirli mânasına geldiğini öğreniyoruz: 1. Hayat tarzı, bilgi seviyesi bakımından yüksek durumda bulunan. 2. Şehir ya da kasabada oturan, şehrî, şehirli. 3. Kibar, edepli, terbiyeli, faziletli. 4. Göçebe veya vahşi olmayan, yerleşik.
Ferit Devellioğlu’nun sözlüğü gibi itimatlı birkaç sözlükte de medeniyetin şehrî ve şehirlilik olduğu belirtiliyor: Terakkiyat-ı hazıraya muvafık sûrette maişet ve içtimâ’. Ulum ve fünun ve sanayi ve ticaretin semeratından bihakkın istifade ile hüsn-i halde ve refah ve asayişte yaşayış, hadariyyet, terakki. Bedeviliğin zıddı şehrilik; maişeti medeniye; ilmin sanayiin ve içtimai tekamüllerin sâik olduğu tarzı hayat ve maişet. Medeniyet: Bir millet ve toplumun maddî, manevî varlığına âit üstün niteliklerden, değerlerden, fikir ve sanat hayatındaki çalışmalardan ilim, teknik, sanayi, ticaret vb. sahalardaki nimetlerden yararlanarak ulaştığı bolluk, rahatlık ve güvenlik içindeki hayat tarzı, yaşama biçimi, medenilik Medeni: 1. Medeniyetin sağladığı imkânlardan yararlanan, medeniyetle ilgili, uygar mütemeddin (kimse). 2. Şehre ait, şehir halkından olan, şehirde olan şehirli (kimse) 3. Medine şehrine ait olan; Medineli. Görgülü, terbiyeli kimse; kibar, nazik.
Şehrîlik medenî vasfını taşımaktan geçer
Görüyoruz ki sahih kaynaklara göre, İslâm şehirde, yâni Mekke ve Medine’de doğmuş ve Medine isminden müsemma olarak medenî, yâni şehrî bir nizamı teklif etmektedir. Medenî (şehirli) ve köylü (bedevî) kavramlarının kökeni âyetlerden gelir. Medinetî, yâni hadarî (şehirli) olan övülür ve bedevîlik övülmez. Bu mânada eğitimin, sanatın, kitabın, kıraatın, hukukun, nizamın, cemaatin, dolayısıyla birbirine İslâmca itaat ve davranışın sürdüğü yer şehir ve bu meziyetleri yaşayıp sürdüren de şehirli demektir.
Bu ölçülerden neşet eden medeniyet köyden sâdır olmaz. Elbette bugünkü şartlarda köy farklıdır. Kastettiğimiz, yukarıda belirttiğimiz şartları taşımayan mekân anlamında bir köylülüktür. Şehirli olmak ya da köylü olmak mekân anlamında değil, İslâm medeniyet değerlerinin neşvü nema bulması, kurumlaşması ve zihnî bir faaliyet olarak kendi göstermesi anlamındadır.
Haberleşmeye, istişareye, eğitime ve toplumla beraber olma âdabına kapalı ve uzak olduğu için köylülükten medeniyet sâdır olmaz, demişler. Bu tesbitin, modern-seküler kapitalizmin “ötekileştirme” davranışıyla bir ilgisi yok. Elbette birçok insanın şehirde köylü gibi, birçok insanın da köyde şehirli gibi yaşadığı bugünün bir gerçeğidir. Asıl mânada şehri ve şehirliyi oluşturamadığımız için modern kapitalizmin hayat biçimi bugün şehirlilik ve köylülüğü keskin sınırlarla ayıramaz hâle getirdiği ayrı bir gerçek.
En temel ölçümüz olan âyetlerde işaret edildiği üzere İslâm medeniyeti şehrîdir. İbn-i Haldûn, Mukaddimesi’nde medeniyetin ileri safhası olarak kullandığı “hadari umran” (bedevî umranla karıştırılmamalı) kavramının merkezine “Mükemmel insan” olarak Hazret-i Peygamberimiz’i ve asr-ı saadet’i koyar. Bu merkeze bağladığı devlet, hukuk, istikrar, ilim, kültür ve sanatın şehirlerde oluşup gelişeceğini belirterek İslâm toplumu yahut medeniyetinin şehrî hususiyetine işaret eder.
Medeniyetin şehrî vasfını teferruatlıca yazan Fârâbî, “Es-Siyasetü'l-Medeniyye veya Mebadi'ül-Mevcudat” kitabında (Büyüyenay Yayınları) medeniyetin niçin köyde değil de şehirde yeşereceğini “Cemaatü'l-İnsaniyye” , “Cemaatü'l-Medeniyye”, “el-Medine” ve "İctimaatü'l-Medeniyye” kavramlarıyla izah ediyor ve erdemli toplumun, iş bölümünün, dayanışma ve düzenin şehirde meydana geleceğini anlatıyor. "İctimaatü'n-Nakısa" kavramıyla da “eksik toplulukları” , yâni şehirleşmemiş, şehrî olmayan köylü toplumu kastediyor.
Mevzuun sadedinden kopmadan hülâsa olarak diyelim ki, insan köyde şehirli, şehirde köylü zihniyetiyle yaşayabilir. Mevzumuz olan medenîlik, yâni şehirlilik bakımından önemli olan yukarıda belirttiğimiz Medineli olmak zihniyetidir.
Bu sahanın âlimlerine göre, medeniyet tarihinden bahsedilecekse bu aynı zamanda Medine esaslarını sürdüren şehirlerin tarihidir. Şehirliliğin tarihi vardır, köylülüğün tarihi yoktur.
Bu ağır hesaba göre, kendi medeniyetimizi taşıyan şehri inşa etmeden şehirli, yâni şehrî olmak mümkün görünmüyor.