İSTANBUL TAVRI KUR’AN VE EZAN UNUTULUYOR MU?

.

Dünyada her milletin, kendine has musikisi vardır. Türk milleti de İslâm’la şereflendiğinden bu zamana kadar, hançere yapıları, kendine has fonetiği ile Kur’an okuma tavrı geliştirmiştir. İstanbul, özellikle Üsküdar merkezli bu üslup kadim kültürümüzde “İstanbul Tavrı” diye bilinmektedir.

İstanbul Tavrının Genel Karakteri;

Kur’an’a yakışmayan icrâ tavırlarından uzak, tecvid kurallarının hakkıyla icrasıdır.Türk musikisin birbirinden güzel, zengin makamları ve maharetle seslendirilen gırtlak nağmeleriyle okunur. Durak mahallerinde askılı (uzun aralı) okuma söz konusu değildir. Nevi şahsına münhasır olup bir başka tavır taklit edilmez.

Televizyon kanallarında, birçok yarışma programları yapılıyor. Bunlardan biri de son günlerde halkımızın beğendiği TRT’de yayınlanan “Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması” dır.

Birbirinden değerli yarışmacıların Kur’an tilaveti bu yılki ramazanımızı daha da anlam kazandırmıştır. Ancak, okunan Kur’anların tavırları ne yazık ki çoğu İstanbul tavrından uzaktır. 

Bu konu ile gönlümüzden geçenleri, Tarihçi-Yazar Murat Bardakçı, 9 Haziran 2017 günlü, Habertürk’te  “İstanbul Tavrı Kur’an’a, TRT Sayesinde El-Fatiha” başlıklı makalesinde biraz da sitemkâr bir şekilde kaleme almış, sizlerle paylaşmak istedim: 

“Bilenler bilir: Her Müslüman memleketin Kur’an tavrı tarih boyunca kendine mahsustu, bizim temel tavrımız da “İstanbul” üslûbu idi. Kur’an’ın yanısıra ezan da bizde asırlar boyunca bu tavırla okundu ve sonraları “Üsküdar tavrı” da denen üslûp kıraate son şeklini verdi. Eski asırların bugüne isimleri gelen hâfızlarının ardından ses kayıtları elimizde bulunan 20. asrın Sami, Karabacak Süleyman, Âmâ Osman, Büyük ve Küçük Kemal, Mecid, Hasan Akkuş, Abdurrahman Gürses, Aziz Bahriyeli, Kâni Karaca gibi önemli hâfızlarının tamamı hep bu tavırda okudular. Kıraatlerinde kendilerine mahsus üslûp farkları tabii ki vardı ama kıraatleri ve ezanları hep İstanbul tavrında idi...

Anlayış zamanla değişti, İstanbul tavrı bir yana bırakıldı ve kıraatte Arap, özellikle de Mısır’ı taklit etmek moda oldu, en favori hâfızlar da Abdülbâsıt Abdüssamed ile Mustafa İsmail idi! Hıfza başlayan talebenin hedefi artıkHâfız Kemal, Hasan Akkuş, Kâni Karaca yahut bir başka büyük hâfızımız değil Mısır idi, özellikle de Abdülbâsıt!

Şimdi zaten hemen her genç hâfız, birer küçük Abdülbâsıt! Mısır tavrında okumaya özenip o tavrı taklit ediyorlar ama kıraatin aslı varken taklidini, üstelik kötü taklitlerini dinleyip ve bir şeyler hissetmek ne mümkün?

TRT’deki yarışmanın bahsedilmeyen ve üzerinde hiç durulmayan menfi tarafı işte burada: Yarışmacıların tamamına yakınını izlerken fark ettim, müsabaka sanki Türkiye’de değil Mısır’da, Kahire Televizyonu’nda yapılıyordu! Hâfızlar Türk ama tavır genellikle Mısır, daha doğrusu Mısır taklidi idi ve asıl tuhaflık jürideki hocalardan birinin bile bu işe ses çıkarmaması, “Evlâdım, şöyle bir Üsküdar yak bakayım” dememesiydi!

EZANA DA BÖYLE ETTİLER

Son senelerde Mısır tavrının moda olmasının sebepleri çeşitlidir. En başta genç hâfızların özenmeleri vardır ama asıl sebep İstanbul tavrının güç olması; “tecvid”in, yani Kur’an’ı düzgün okuma kurallarının yanısıra musikiye, özellikle de makamlara âşina olmayı gerektirmesidir. İstanbul tavrında kıraat eden hâfızlar bir sureyi her defasında başka nağme ile okurlar, zira musiki bilirler ama Mısır tavrının taklidinde buna gerek yoktur,Abdülbâsıt’ın Youtube’da mebzul miktardaki kayıtları ezberlenir ve iş olur, biter! (Murat Bardakçı)”

Bu vesileyle yaklaşan Ramazan Bayramımızın tüm İslam alemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Selam ve sevgilerle.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri