Bir gazetede bu başlığı görünce bir titreme yaşadım. Ne oldu bize böyle diye düşündüm. Bizler çocuklarımıza helal bir lokma götürebilmek için kendimizce mücadele ederken, yetişen yeni neslin rüşveti doğal olarak görmesine hayıflandım.
Genç Girişim ve Yönetişim Derneği “Gençlik araştırması” adı altında Ankara’da 1783 genç ile yüz yüze anket yapıyor. Anket sonuçlarına baktığımızda % 90 işsizliğin sone ereceğine inanmıyor bu gençler. 15 yıla kadar Türkiye’nin AB’ye gireceğine de inanmamışlar. Bu gençlerden % 30’u itibarın parada olduğuna inanıyorlar. % 76’sı ise geçinebilmek için rüşvet almanın doğal olduğuna inanıyorlar.
**
Merhum Arif Nihat Asya, bizim ruh ve sosyal dünyamızdaki bu bozulmayı ne güzel dile getirmiş böyle;
Evlat babaya değil,
Baba evlada hizmet eder oldu.
Bize bir nazar oldu,
Cumamız pazar oldu.
Bize ne oldu ise,
Hep azar azar oldu!...
(A.Nihat Asya)
**
"Bana bir uygarlık gösterin ki, dışarıdan gelen nasihatlerle yükselmiş olsun."
Böyle diyor Atatürk!
Özellikle 12 Eylül 1980 ihtilali sonrasında Türk Milleti çok korkunç bir kültür erozyonu ile karşı karşıya kaldı.
Neredeyse her yıl Milli Eğitim Politikalarının değiştirildiği bir ülkede yaşıyoruz. Neler oluyor böyle?
Türkiye eğitimde yerlerde sürünüyor. Her değişen Milli Eğitim Bakanıyla birlikte müfredat değişmekte, geleceğimiz dediğimiz genç nesil adeta deneme tahtası haline getirildi.
İnsanlar cebi ile vicdanı arasına sıkışıp kalmış vaziyettedirler. Bu ülkede her şeyden önce eğitim alanında bir seferberlik ilan edilmelidir. Eğitimi bir yola girmemiş ülkede, gelişme olmaz. Hükümet bütçe bazında ciddi yatırımlar yapıyor. Manen yapılan yatırımlar daha da önemlidir. TV’ler, yayın organları emek ve helal lokma yerine kolayca zengin olan insanları özendirecek yayın yapmaktadırlar.
Sokağa çıktığımızda; “Çocuğunuzun ne olmasını istersiniz diye bir soru yöneltsek; aileler ya popçu ya da topçu olsun diyeceklerdir.
Merhum Arif Nihat Asya’nın dediği gibi;
Bize ne oldu ise,
Hep azar azar oldu!...
Rüşveti doğal olarak gören bir neslin topluma vereceği ne olabilir ki? Siyasetçiler, medya, hukuk, toplumun diğer katmanları öncelikle şeffaf yönetim noktasında bir çalışma içine girmelidirler.
Bir Yahudi sözü olduğuna inandığım; “Bal tutan parmağını yalar!” sözünün hiç İslami ve ahlaki yanı yoktur. Ancak ne var ki, toplum bu şekilde azar azar bozulmuştur. Bu bozulma ülkemizde sistematik bir şekilde yapılmaktadır. Bize düşen görev ise; her insan kendi ailesi içinde bu hastalıkla mücadele etmelidir. Sonra ise bu dalga dalga yayılır.
Değerli eğitimci Fatih Akbaba; “eğitim ailede başlar!” diyor. Öncelikle eğitime kendi içimizde ailemizden başlamalıyız. Bunda başarılı olursak, her şey birkaç yıl içinde düzene biner. Yoksa gelecek neslin hali bizden de daha zavallı bir durum arz eder…