Atalarımızın bu güne kadar araya gitmiş hiçbir sözü ve nasihati olmamıştır. Tarih boyunca yaşadıkları acı ve tatlı hadiseler bu ulu sözlerin, cümlelerin oluşmasına zemin hazırlamış ve kendilerinden sonra gelen nesiller için yol gösterici, aydınlatıcı olmuştur.
1699’a gelmeden çok önceleri aziz Türk milleti için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Bu tarihe gelmeden önceleri aziz ceddimiz, güç zehirlenmesi yaşamış, kendisine zoraki tabii olan milletleri, hafife almaya, düşmanı ciddiye almamaya başlamış, gelişmeleri görememiş ve neticesinde iç ve dış düşmanın işbirliği ile uzunda sürse çok acı günler ve yıllar yaşayarak bu günlere gelmiştir.
Büyük devletlerin birçoğu bu süreci yaşamıştır. Etrüskler, arkasından Selçuklu, arkasından Osmanlı ve Avrupa da bir çok devlet için yazılan bütün yıkılış sebepleri içinde bize bir şey olmaz, bu devran böyle gider düşüncesinin olduğu gün gibi aşikardır. Nerede ise dört yüz yıldır beka meselesi yaşayan aziz Türk milleti, hala esenliğe çıkmış değildir. Tarih kendi beka meselesinin farkına varmayan, aptalların mezarlığı halindedir.
Cumhuriyeti kuranlar içinde çok akıllı insanlar bulunmuş ve bunlar yerli ve milli silah sanayinin olmaması halinde düşmandan temin edilen silahlar ile vatanın uzun süre muhafaza edilemeyeceğini beyan ile yerli silah yapmak için çırpınmışlar, fakat Atatürk’ün dediği gibi dahili bedhahlar vasıtası ile bu çalışmaları akamete uğratılmıştır. Atatürk’ün partisi olmak iddiasındaki CHP bu yerli silah üretiminin en büyük düşmanı olmuş ve her kim bir uçak, araba veya silah yapacak olsa çeşitli bahaneler ile önleri kesilmiştir. Yakın tarih sarih bir şekilde yazıldığında bunları her kes görecek ve Atatürk’ün partisi olmakla öğünen bu partinin mensupları gizlenecek dal arayacaklardır.
Bu son iki yüzyılda kendi ayakları üzerinde duramayan Türk devleti, Avrupa’nın denge siyasetine güvenmiş, fakat büyük bedeller ödeyerek toprağının ve nüfusunun yüzde doksanını kaybetmiştir. Geldiğimiz son on yılda, bu kötü gidişin biraz değişmeye başladığına şahit olmaktayız. Çok karmaşık olanından, en basitine kadar bir çok silah ve teçhizat ihtiyacımızı kendi gençlerimizin gayreti ve aklı ile yapmaya başlamış bulunuyoruz. Fakat etrafımızda bizi parçalamak için fırsat kollayanların nerede ise aralıksız elli yıldır hücumlarını da karşılamaya gayret etmekte ve bu çaba içinde hem gelişmek ve hem varlığımızı korumak ve hem bizden medet umanlara el uzatmaya gayret etmekteyiz.
Bu günlerde bir şeyler başarıyoruz gibi oluyor isek. Bunu yaşlı gözler ile bize dua eden, bizden gelmez ise aç, bizden gelmez ise yaşama imkanı olmayan, garip Müslümanların duasına borçluyuz. Mazlumların duası ve Rabbimizin inayeti ile yüzlerce düşmana karşı, nerede ise tek başımıza mücadele eder iken, etrafımıza da umut olmaya devam ediyoruz.
Bu yerli silah üretme meselesinde, adımları tek tek çıkar iken, acil ihtiyacımız olanları da satın almak durumundayız. Türk milletinin en büyük iki düşmanından birisinden bu silahları almak durumunda olan Türk milleti, her kim bu silahları bize verse de, aslında kan gibi düşmanımız olduklarını da unutmadan bu temini yapmak durumundadır. Daha bundan doksan sene önce, karsı, Ardahan’ı, İstanbul’u isteyen, 1917 ekiminde birbirini Bolşevik, Menşevik diye vurmasa idi yurdumuzun tamamını elimizden almak için işgal ve kıtallerde bulunan Moskof kafiri, diğer büyük kafirin vermediği, füze savunma sistemini bize vermeyi kabul etmiştir. Geçmişte de bize silah yardımında bulunan eski ve kadim Türk düşmanı Moskof, bu satışı gönüllü olarak yapmamaktadır. Düşmanımın düşmanı dostumdur prensibi icabı, Amerika ile girdiği bilek güreşinde, onu Türkiye’nin yardımından uzak tutmak için bu silah satışını kabul etmektedir.
Rusya’dan gelen milyonlarca turist ile tanışan Türk milleti, birebir Ruslar ile yaşar iken onların iyi insanlar olduklarını tespit ile ticaret yapanlarda sözlerinde durduklarına şahit olmaktadırlar. Aslında her milletin fert fert kişileri iyi insanlar olabilir ve ticarette de sözlerinde durmaları onların kendi yurttaşlık vazifelerini yapmak için aldıkları eğitim ile ilgilidir. Fakat iş milli menfaatlara geldiğinde, her şey değişir ve tarih gösterir ki , sözünde hiç durmayan ve sadece sıkıştığında kurtulmak için söz veren bir kafirler topluluğu vardır ve bütün sözleri tekrar güçlendiği güne kadardır.
Yaptığı bütün anlaşmaları tek taraflı bozmada ve daima aleyhimize her işi yapmaya hazır bir Rusya’nın olduğu tarihen sabittir. İşte bu gün de, Amerika’ya muhalif olarak bize füze savunma sistemlerini az buçuk teknoloji transferi de yaparak vermeyi kabul eden Rusya’nın, aslında arkamızdan verdiği bütün sözleri çiğnediğine de şahit olmaktayız. Tarih şuuru ve geçmişi ile bağları kuvvetli bir millet, düşmanın bu günkü durumuna hiç şaşırmamalıdır. Bizler geçmişimizin nerede ise beş bin yıllık kesiminden haberdar olan, atalarımızın yanlışlarını ve doğrularını iyi bilen kişiler olarak, Rusların bu alçaklığını çok normal karşılamakta ve beklemekte idik. Suriye de, kırımda, Kafkasya ve Türkistan da ve daha bir çok yerde aziz Türk milletine düşmanlık ile saldıran ve menfaatlarımıza zarar veren Rusya, güya bize silah satan dost ve müttefik rolünü oynamakta, fakat icraatı ile eski Moskof olduğunu gizlemekte zorlanmaktadır.
Araya girenlerin kurduğu ilişkiler ile Astana ile başlayan bir süreçte, Suriye ile hiçbir sınırı olmayan Rusya ve kadim fitnebaz düşmanımız İran ile yapılan anlaşmalar var. Bu iki ülke güya bizimle anlaşmışlar ve mutabakata varmışlar gibi, arada bir buluşmalar yapılmakta ve ardından her kes, kendi menfaatı neyi gerektiriyor ise onu yapmaya devam etmektedir. Dış işleri bakanımız ve ordumuzun üst rütbeli subayları bu işlerin böyle olacağını gayet iyi biliyorlar aslında. Fakat gücümüzü ve karşımızdaki düşmanları gayet iyi bilen bu insanlarda, aziz Türk milletine zaman kazandırmak için, güya bu anlaşmalar için bir araya gelmekte ve karşılıklı bir tiyatro oynanmaktadır. Türkiye’ye ne işin var Suriye de diyenlerin, on binlerce kilometreden, Suriye’ye gelerek, insanları katleden esede destek verdiklerini hiç kimsenin görmediğini zan etmekte ve aslında çok ta umurlarında olmadığını da göstermekten çekinmemektedirler.
Suriyenin beş para etmez rejimine milyonlarca silah veren Rusya, mazlumları bombalayanın rejim değil bizzat kendisinin olduğunu hiç kimsenin bilmediğini zan ettirmek için, aptalca oyunlar oynamaktadır. Türk milleti bu oyunların içinde dört yüz senedir ayakta durmaya çalışmakta olduğundan, her söylenen söze itibar etmeyerek, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz diyerek kendi milli menfaatlarının ve mazlum müslümanların menfaatları için çırpınmaktadır.
Soytarı Suriye rejiminin, şehit Muhammed Mursiye işkence eden, mısırlı hakimler tipindeki dış ilişkiler bakanı, adından başka muallim tarafı olmayan zat, haddini aşarak, Türk ordusu ile çarpışmak istememekteyiz diyebilmektedir.Bu cümleleri ona kurduran, başta Rusya ve her sıkıştığında sadece nefes alabildiği tek kapısı olan Türk devletini , her kurtulduğunda sırtından vuran İran, dır. Bu coğrafyada, bozkurtlardan oluşan ordumuzun önünde hiçbir milletin bir gün duramayacağını dost ve düşman bütün milletler bilirler. Fakat bu kuklayı böyle konuşturan, güya bize savunma sistemi satan Rusya dır. Rusya bizim bu ihtiyacımızı en son kertesine kadar suistimal ile, suriyede idlib üzerinde varılan mutabakata ters bir şekilde, rejimi saldırtarak, mazlumların son sığınağını da ellerinden almak istemektedir. Bu sıkışıklığımızda bizim buna fazlaca ses çıkaramayacağımızı hesap etmekte ve saldırmaya devam etmektedir.
Atalarımızın yıllarca yaşadıkları tecrübeler gösteriyor ki, ata sözümüz haline gelen veciz cümleler, tekrar tekrar bize o günleri yaşarken, aydınlatıcı olacaklardır. Rustan dost olmayacağını söyleyen atalarımız daima haklıdırlar. İki günlük turist ve ticaret ile yüzlerce yıllık düşmanlığın bitmeyeceğini, Moskof sıcak denizlere inmek için karşısında ki tek gücün aziz Türk milleti olduğunu biliyor. Sadece kendi ihtiyacı ile bizim ihtiyacımız örtüştüğünde yanımızda duran, fakat her fırsatta bizi vurmaya hazır bir Moskof olduğunu biliyoruz.
Suriyede rejimin çembere aldığı teröristleri, toplayarak idlibe getiren bizzat Rusya, iran ve rejimdir. Şimdi ortada bir saldırı olmadığı halde, bu grupları bahane ederek mazlumları bombalayanlarda aynı devletlerdir. Astana süreci, soçi görüşmeleri felan, kurdun keçiye suyu bulandırıyorsun demesine benziyor. Kurtlar için bahanemi yok. Aziz Türk milleti kurt olduğunu gösterecek kudrete yavaş yavaş kavuşmakta ve bunu düşmanlarımızda hissetmektedir. Bütün mesele bizim bu gelişmemizi akamete uğratacak ve bize zaman kaybettirecek engelleri önümüze çıkarmaktır.Bu saldırılarda onlara cesaret verende, hala içimizdeki satın aldıkları hainler ve bedhahlardır. Maalesef bu hainlerin, yanlarına çekip, uyumalarına sebeb olduğunu büyük bir nüfusunda olduğunu görmemiz gerekmektedir. Tarih bu şekilde atalet içindeki milletlerin mezarlığıdır.
Yazımın başlığında kullandığım atasözümüzü hatırımızdan çıkarmamamız gerek yıllardayız. Su uyur düşman uyumaz. Morayı çok feci bir şekilde kaybettik. O günler orada yaşanacak fecaati İstanbul’da dile getirenlere, kim bize bunu yapacak, rumlarmı, ermenilermi, onlar bizim sadık tebaamız diyen ahmaklar yüzbinlerce Müslümanın katline sebep olmuşlar, akıbetinde gözyaşları içinde oraları kaybetmişizdir. Tarih akılsız ve geçmişinden ders almayanlar için çok acı bir şekilde tekerrür eder. Şükürler olsun ki şu an ayakta ve uyanığız. Rabbim aziz Türk milletini iç ve dış düşmanlarından asan eylesin. Vesselam.