İnsanlık, çok badire atlattı. Hz. Adem'in oğulları Habil ile Kabil'den itibaren Rahmanî taraftarlar ile Şeytanî taraftarlar hep bir kavga eder haldedir. Şeytan, aldığı izin gereği, hareket yeteneğine sahiptir. Yeryüzündeki temsilcileri aracılığı ile ilahî huzurda mağlup olduğunu ve nihaî olarak da mağlup olacağını bilmesine rağmen; ruhsatı kullanmıştır, kullanmaktadır ve kıyamete kadar da kullanacaktır. Çünkü ondaki en belirgin özellik KİBİR'dir. İnsanlardaki kıskançlık, gıybet, nefsî ve şehvetî nitelikler de, onun en büyük yardımcılarıdır.
Firavun, Nemrut, Ebu Cehil, Mazdek geçmişte ne ise; günümüzde insan kanı içmekten mutluluk duyan uluslararası emperyalist kuvvetlerin dev para babası kişiler de onlardandır. Rothschild, Rockefeller, Russell, Warburg, Onassis, Reynolds, Oppenheimer, Morgan, Lord, Habsburg, Fremann, Dupont, Collins, Bundy, Astor ailelerinin temsilcileri de odur. Bunlar için önemli olan iki temel ideal vardır. BİRİ, PARA GÜCÜNÜ DEVAM ETTİRMEK; DİĞERİ İSE, MİTOLOJİK HEDEFLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK. Bu iki ideal doğrultusunda Makyavelist bir anlayışla, hedefe giden her yol mübahtır.
PARA gücünü devam ettirmek için, doğal gaz, petrol gibi enerji bölgelerine hâkim olmak; gelecekte önemi daha çok anlaşılacak YENİ İPEK YOLU'nun sahibi bulunmak; ekonominin sembolü DOLAR'ın tek vazgeçilmez öge olarak kalmasını sağlamak gerekir. AMERİKA ve İSRAİL, bu hedeflerin gerçekleşmesinde BAŞ AKTÖR; diğer Batılı Devletlerin çoğu ise YARDIMCI AKTÖR görevindedir. Zaman zaman aralarında rekabet olduğu görülse de, esasta, temel hedefleri güçlü aileleri daha güçlü hale getirmeye aracı olmaktır. Örneğin, İngiltere son yıllarda Amerika ve İsrail'e muhalif bir yapı içindeymiş gibidir. İngiltere, ortak hedefin gerçekleştirilmesinde, liderin Amerika değil de kendisi olmasını arzu etmektedir. Rothschild Ailesi'nin Amerika tarafında yer almasından sonra, ibre İngiltere aleyhinde dönmeye başlamıştır.
Günümüzün şeytan taraftarlarının temel ideallerinden diğeri, MİTOLOJİK HEDEF ise; ARZ-I MEVUD'dur. Özellikle son yüzyılda giderek artırılan bir gelişmeyle KUDÜS merkezli BÜYÜK İSRAİL Devleti kurmaktır. Tarihî aşamalarına girerek özden ayrılmak istemiyorum. Merak edenler, özellikle Sultan Abdulhamit döneminden itibaren Yahudiler başta olmak üzere Batı dünyası ile Osmanlı / Türkiye dönemindeki siyasî ilişkilere tekrardan göz atmalıdır.
Öncelikle İngiltere, akabinde Sovyetler Birliği, Almanya, Fransa ve Amerika'nın KUDÜS merkezli program ve projeleri dikkatlice okunduğunda tablo daha net duruma gelir. Suudi Arabistan merkezli VAHHABİLİK mezhebinin oluşturulması ve temsilcilerinin her alanda desteklenmesi; Mısır, Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan gibi Arap ülkelerinde seçilen insanların yetiştirilip yönetici olarak ilgili devletlerin başına getirilmesi; temel ideallerin gerçekleştirilmesinde birer araçtır. 1948 yılında kurulan İSRAİL'i resmen ilk tanıyan Müslüman ülkenin, İsmet İNÖNÜ'nün cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye olması da oldukça manidardır. Sonraki zamanlarda, Türkiye'nin NATO kapsamında Amerika ve İSRAİL gibi devletler ile siyasî, iktisadî ve askerî işbirliklerinde Türkiye'nin menfaatlerinin göz ardı edilmesi de, büyük talihsizliktir.
ARZ-I MEVUD kavramından söz eden; yöneticilerimizi uyaran entelektüel yazar ve siyasîlerin PARANOYAK ve KOMPLOCU olarak gösterilme gayretleri ve dikkate alınmamaları da, ülkemizin geleceği için ayrıca talihsizlik olarak görülmelidir. Son 70 yıldır konunun önemini ısrarla vurgulayan aydınların etkisiz ve yetkisiz bırakılması; tedricen yaklaşan tehlikeyi görmezden gelen siyasîlerin ve yönlendiricilerin ülkemizin ekonomisinde ve siyasetinde etkin kılınması, günümüz tablosunu oluşturmuştur, kanaatindeyim.
***
Siyonist Yahudiler, Hıristiyan Dünyası'nı da arkalarına alarak bugün ARZ-I MEVUD merdiveninin son basamağına gelmiştir. Kutsal kitapları TEVRAT, büyücülük kitapları KABALA ve töre kitapları TALMUT inancına sahip çıkan Kabalist Yahudiler, yıllardır sözünü ettiğimiz gibi, ARZ-I MEVUD'u gerçekleştirmektedir. Siyonist / Kabalist Yahudilerin aslında, en son hedeflerinin ARZ-I MEVUD de olmadığı kanaatindeyim. Şimdilik saklamaya gayret ettikleri, ASIL NİHAÎ HEDEFLERİNİ DE, ARZ-I MEVUD'U GERÇEKLEŞTİRDİKTEN SONRA, İNŞA ETMEK İSTEDİKLERİNİ DÜŞÜNÜYORUM.
Siyonist / Kabalist Yahudilerin (Kendi hallerinde dinlerini yaşayan Musevîleri tenzih ederim.) nihaî hedeflerinin, 8 milyarlık dünya nüfusunu; (nükleer savaşlar, salgın hastalıklar, katliamlar, uyuşturucu madde kullanımı vb. sebeplerle) 1 milyara düşürmek ve yeryüzünde ŞEYTANÎ DÜZEN kurmak olduğu gerçeği, artık gün yüzüne çıkmalıdır, inancındayım.
Şeytanın istediği, kendi adına düzen kurulmasıdır... Çünkü, onun amacı; kıyametten önce yeryüzünde düzenini kurmak, Yüce Allah'a, "Bak işte, benden değerli kıldığın insanları teslim aldım ve senden uzaklaştırdım." diyerek KİBRİ'ni ve İSYANI'nı perçinlemektir. SADECE MÜSLÜMANLARIN DEĞİL; ŞEYTANIN AMACINA HİZMET ETMEK İSTEMEYEN TÜM HIRİSTİYANLARIN, MUSEVİLERİN VE DİĞER DİN TEMSİLCİLERİNİN BU OYUNA GELMEMESİ, "İNSANLIK" GEREĞİ OLARAK DÜŞÜNÜLMELİDİR.
***
Son yıllarda, bölgemizdeki ve ülkemizdeki olaylara bakacak olursak:
- Suriye coğrafyasında 10 milyon insan, göçe zorlanmış; Irak ve Suriye'de 2 milyon insan öldürülmüş; bölge insanının yüreğine büyük bir korku körüklenerek coğrafya boşaltılmıştır.
- 4000'den fazla tır dolusu silâh ve mühimmat bölgeye yığılmıştır;
- Suriye'de 8-10 civarı yeni havaalanı yapılmıştır;
- Kara ve hava yönünden ikmal yolları artırılmış ve zenginleştirilmiştir;
- Bölge insanlarının arasından ileri karakol liderleri düzeyinde temsilci elemanlar yetiştirilmiş ve konuşlandırılmıştır;
- Suriye ve Irak Kürtleri beyinsel olarak motive edilmiş; BÜYÜK KÜRDİSTAN ideali gönüllere nakşedilmiş ve ortalama 100 bin kişilik YPG ordusu kurulmuştur;
- Önceki 7 yıl içinde "ARAP BAHARI" ile Kuzey Afrika ülkeleri başta olmak üzere Müslüman ülkelerin her alandaki direnci kırılmıştır;
- Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkelerin liderlerine İsrail ve Amerika dostluğu üzerine söylemler yaptırılmış; Arap Müslümanların eli ve kolu bağlanmıştır;
- Yemen, karıştırılmış; Lübnan Başbakanı kaçırılmış, haftalarca nerde olduğu bilinmeden saklanmış / saklandırılmış ve paranoyak duruma getirilmiştir;
- Türkiye dostu Katar'a Arap ülkeleri tarafından ambargo uygulatılmış; Katar'ın hareketsiz kılınması sağlanmıştır.
- "Cambaza bak, cambaza" malum hikâyesi doğrultusunda, Siyonist Yahudi dostu BARZANİ ailesine KÜRDİSTAN REFERANDUMU yaptırılmıştır;
- Türk Hükûmet yetkililerinin kimilerinin dikkatsizlik ve umursamazlıklarının neticesinde, hâlâ şaklaban mı, casus mu olduğu bilinmeyen Reza ZARRAP eliyle Türkiye köşeye sıkıştırılmak istenmiştir;
- İslâm'ın son kalesi durumundaki Türkiye'nin belini kırmak için son çeyrek yüzyılda meydana gelen faili meçhul cinayetler, Gezi Olayları, şehir merkezlerindeki intihar saldırıları, PKK ve DAEŞ terörleriyle toplumsal KAOS oluşturulmak istenmiştir;
- İleri karakol temsilcileri hüviyetindeki kimi siyasîler ve sözde aydınlarla ülkemiz yararına her türlü gelişmenin önü tıkanmak; iktidarın ülke yararına yaptığı teşebbüs ve atılımların üzeri örtülmek istenmiştir;
- Başta siyasîler olmak üzere, toplum kanaat önderleri arasında millet ve ülke menfaatine KONSENSUS'un oluşması, Musevi-Hıristiyan ittifakının yerli işbirlikçileri eliyle her fırsatta engellenmek istenmiştir;
- Marmaray, Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Kanal Projesi, İstanbul - İzmir Karayolu, Osman Gâzi Köprüsü, Yeni Havaalanı Projesi, Savunma Sanayindeki Gelişmeler, Nükleer Santraller gibi ülkemiz menfaatine dev proje ve yatırımların önü, olumsuz algı operasyonları ile tıkanmak istenmiştir;
- 17-25 Aralık 2013 Olayları, 15 Temmuz Darbesi, son aylarda ise Rıza ZARRAP Olayı ile iktidar zayıflatılmak ve güçsüz duruma sokulmak istenmiştir;
- Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN'a ve ailesine saldırılar yapılarak / yaptırılarak MİLLET öndersiz, DEVLET başsız bırakılmak istenmiştir;
- Musevi-Hıristiyan İttifakı, özellikle son çeyrek yüzyılda hiç boş durmamış; iki temel ideallerini gerçekleştirme yolunda hızla ilerlemektedir. Yahudiler. Kudus'ün Osmanlı'nın elinden çıktığı 6 Kasım 1917 tarihini unutmayarak 100 yıl sonrasında KUDÜS'ün, İsrail'in başkenti olduğunu Amerika Başkanı TRUMP'ın ağzıyla resmîleştirmiştir.
***
SON YÜZ ELLİ YILLIK SÜREÇ İÇİNDE ABDÜLHAMİT UYUMADI, ATATÜRK UYUMADI, KISMEN ADNAN MENDERES UYUMADI... KİMİ SİYASÎLERİMİZ, BÜROKRATLARIMIZ VE AYDINLARIMIZ DA UYUMADI. LÂKİN, DEVLETİMİZİN PEK ÇOK SİYASETÇİSİ, BÜROKRATI VE SÖZDE AYDINI UYUDU... Uyumakla, gaflet ve dalaletle kalmadı; kimileri de ihanet etti. Uyuyanlar uyumakla kalmadı, milleti de uyuttu... Çoğu insanımız da uyuduğunun, uyutulduğunun farkında olmadı; hatta belki de uyumaktan mutlu oldu.
Tarihinden, kültüründen kopuk, okumayan nesiller; kısır siyasî çekişmeler, günlük rantiye hesapları; nemelazımcılık, kıskançlık ve dedikodu gibi beşerî zaaflara gömülmüş mahalle ve şehir önderleri ile ancak bu kadar olabildi. KENDİ SEÇMEDİĞİ VEKİLLER VE BELEDİYE YÖNETİCİLERİ İLE; LİYAKATSIZ İNSANLARIN ARKASINDAN GİDEN GÜRUHLA; İLME VE İRFANA ÖNEM VERMEYEN, TOPLUMSAL KONULAR VE SORUNLARA VAKİT AYIRMAYAN PROTOKOL TEMSİLCİLERİ İLE DAHA NE KADAR OLABİLİRDİK?
***
Bugün KUDÜS, resmen İSRAİL'in başkenti ilân edilmişse, bunun sorumlusu; siyasîlerden ve üst düzey bürokratlardan ziyade; KÖY, MAHALLE VE KASABALARIMIZIN SÖZDE KANAAT ÖNDERLERİDİR, diye düşünüyorum. Önceki zamanlarda da ifade ettiğimiz gibi; hangi seçim öncesinde parti genel merkezleri tarafından gösterilen adaylara itiraz ettik. HANGİ ZAMANDA, GERÇEK ANLAMDA SÖZÜ DİNLENİR MUTEMET VE MUTEBER İNSANLARI ÖNÜMÜZE ALARAK PARTİ GENEL MERKEZLERİNE YÜZLERCE, BİNLERCE KALABALIKLA GİTTİK. "Biz, bu insanın aday olmasını istemiyoruz; biz şu insanın aday olmasını istiyoruz." dedik. Bizim istemediklerimiz, bizi yönlendirdi ve yönetti.
Sonuç budur. Bugün KUDÜS, elden çıkar (Zaten, 1948'de çıkmıştı.); yarın İSTANBUL...
***
Her şeyden önce milletin geleceğine yön veren yasalar değişmeli. 2019 Seçimleri (Muhtemel 2018'te bir erken seçim öngörüyorum.), bu yönden önemli görülmeli. TERCİHLİ SEÇİM SİSTEMİ mutlaka getirilmeli. RANTİYECİLER; KÜLTÜRÜNDEN, TARİHİNDEN KOPUK İNSANLAR; TERÖRİST ZİHNİYETLİ BUKALEMUNLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NE VE BELEDİYE MECLİSLERİNE GİRMESİ ÖNLENMELİDİR, inancındayım.
İkinci önemli bir yasa değişikliği de "MEMURA SİYASET HAKKININ" verilmesidir. Özellikle BELEDİYE VE İL GENEL MECLİS ÜYELERİ; MESLEKLERİ İLE GELECEKLERİ KONUM VE MAKAMLARDA AYNI İŞİ YAPAR İNSANLARDAN SEÇİLMEMESİNE ÖNEM VERİLMELİDİR, inancındayım. PARASI OLAN DEĞİL, YAŞADIĞI MAHALLEDE VE ŞEHİRDE İTİBARI OLAN İNSANLARIN ADAY GÖSTERİLMESİNE ÖZEN GÖSTERİLMELİDİR, kanaatindeyim. Ancak, bu şekilde, her alanda dirilmenin gerçekleşeceğini umabiliriz, kanaatindeyim. Aksi takdirde, BÜYÜK DEVLET geleneğine sahip bulunsak bile, SÜPER DEVLETLER'in Kudüs'ü İsrail'in başkenti yapması karşısında veya milletimize ve mukaddes değerlerimize yapılmış benzer saldırılar karşısında âciz kalmış oluruz, diye düşünmekteyim. Yani, LİYAKAT'in SADAKAT kadar önemli olduğu gerçeğini, ülkemizin karar alıcı ve uygulayıcılarının bilmesi zorunludur, diye düşünüyorum.
***
Bugün, KUDÜS ise, yarın sıra İSTANBUL'dur. Milletimiz, ülkemiz, devletimiz çok uzun zamandır devam eden ve son noktaya gelen BÜYÜK BİR KUŞATMA ve SALDIRI ile karşı karşıya...
Onların deyimi ile "Büyük Savaş ARMEGEDON" çok yakındır. Temel iki idealin gerçekleşmesi yolunda; onlara göre Türk, Kürt, Arap demeden bütün Müslümanlar gerekirse ölecektir.
Biz de, mukaddes değerlerimiz ve menfaatlerimiz doğrultusunda gerekirse ölmesini bileceğiz. Lâkin, tarihimizden ve milletimizin değerlerinden güç alarak akl-ı selim, dikkatli ve akılcı olmak zorundayız.
Atatürk, diyor ki; "Ey vatan toprağı, sen seni sevenlerin mezarı değilsin. Bereketini ve feyzini göster." Bizler, saflarımızı hiç olmadığı kadar daha sıklaştırarak, devletimize sahip çıkarak, günlük dedikodu ve iftiralara kulak tıkayarak, içimizdeki safraları temizleyerek, geçmişteki hatalarımızdan dersler çıkararak önümüze bakmak zorundayız. Bu aziz vatan topraklarının nimetinden üzerinde yaşayarak yararlanmalı ve torunlarımıza güzel vatan bırakmanın vicdanî rahatlığını yaşamalıyız.
Hükûmetlerimizin ve siyâsilerimizin hataları elbette olmuştur. AK PARTİ hükümetlerinin de son 16 yıl içinde, siyasî, iktisadî, toplumsal hataları tabii ki vardır. Sayın ERDOĞAN da bir insandır ve aldığı kimi kararlarında yanlışlıklar tabii ki olmuştur. Lâkin, son 5-6 yıldır, özellikle son 2 yıldır gerek PKK, gerek SURİYE, gerekse uluslar arası ilişkilerde son derece MİLLÎ DURUŞ sergilenmekte ve önceki yanlışlardan hızla uzaklaşılmaktadır.
Sayın ERDOĞAN'a eleştiri yapanların hatırlaması gereken önemli nokta; AK PARTİ kadrolarının içine daha başlangıçta sızmış FETÖ'cüler ve PKK sempatizanlarının ihanet ve faaliyetleridir. 17/25 ARALIK 2013 VE ÖZELLİKLE 15 TEMMUZ 2016 TARİHLERİNDEN SONRA BU HAİN GRUPLARLA MÜCADELE EDİLDİĞİ NİÇİN FARK EDİLMEZ? ÖNCEKİ YILLARDA AK PARTİ HÜKÛMETLERİNİN ALDIĞI YANLIŞ KARARLARDA, ADI GEÇEN TERÖR ÖRGÜTLERİNE ÇALIŞAN BU TÜRDEN İNSANLARIN ETKEN OLDUKLARI NİÇİN GÜNDEME GETİRİLMEZ? SAYIN ERDOĞAN'IN "FERD-İ MÜCAHİT" GİBİ, BU TERÖR ÖRGÜTÜ VE TEMSİLCİLERİYLE MÜCADELE VERDİĞİ VE VERMEYE DEVAM ETTİĞİ NİÇİN GÖRMEZDEN GELİNİR?
Sayın BAHÇELİ'nin millete ve Sayın ERDOĞAN'a verdiği destek de tarih sayfalarına altın harflerle yazılacaktır. Bu ikilinin önderliğinde, ülkemiz ve bölgemiz üzerinde oluşturulan KAOS'un yıkılacağına inanıyorum. Hak vaki olup bu liderlerin yokluğunda bile, aziz milletimizin yeni liderler çıkaracağı, tehlikeler karşısında MİLLÎ DURUŞ sergileyeceği konusunda zerre kadar şüphe duymuyorum. Karamsar değilim, olmayacağız. Ecdadımızdan, derin medeniyet bilgilerimizden cesaret alarak sadece BÜYÜK DEVLET değil; SÜPER DEVLET de olacak ve insanlığa hizmet edeceğiz. Bu potansiyelin, eksikliklerimize ve son yüz elli yıldaki hatalarımıza rağmen; aziz milletimizde olduğunu görüyor ve biliyorum.
Sadece sabredelim, yapıcı ve pozitif düşünelim, dedikodularla devletimizi ve hükûmetimizi yıpratmayalım, dua edelim, gayret gösterelim, içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlar karşısında kenetlenelim... Gerisi, inşallah kolay olacak...
Selâm, saygı ve sevgilerimle...