Sistematik duyarsızlaştırma, belli bir uyaranla sürekli ve sistemli karşılaşma sonucu tepkinin azalmasını ifade eder. Sistematik duyarsızlaştırma uygulandığında bir durumun ortadan kalkması söz konusudur.
Bir başka tanımla sistematik duyarsızlaştırma, organizmanın korku duyduğu, istemediği uyarıcının zaman içinde yavaş yavaş ve aşama aşama organizmaya yaklaştırılması sonucu korkunun ya da istenmeyen davranışın ortadan kaldırılmasıdır.
Yani bir adam sokakta yürürken size bir tokat atsa belki kızar sizde ona bir tokat atarsınız. Fakat her gün aynı saatte yediğiniz bir tokata tepki vermeyebilirsiniz.
Kurbağaları soğuk suyla dolu kazana koyup yavaş yavaş ısıtarak pişirirlermiş.
Bu gün İslam ülkeleri, o kazanda ki kurbağalar misali birer birer kaosa sürükleniyor.
Bunu bir şeytanî bir odak, sistematik bir şekilde yapıyor.
2000 yılında yeni bir milenyum çağına girdi dünyamız. O zamanın Amerikan başkanı George W. Bush çıkıp 20 yıl içinde tüm İslam ülkeleriyle savaşacağız diye bir açıklama yapsaydı belki tepki çekerdi yada İslam ülkeleri ortak bir duruş sergileyebilirdi.
Fakat bu oldu!
2001 yılında 11 Eylül saldırılarının günah keçisi aranırken önce Afganistan hedef tahtasına konuldu sözde terör örgütleri ile savaş bahanesi ardına sığınılarak Afganistan yok edildi. Afganistan savaşı hala devam ediyor. Gün geçmiyor ki bir bomba haberi ile sarsılmayalım.
11 Eylül ABD için bulunmaz bir fırsattı Irak'taki 'Zalim diktatör' devrilmeli ve ülkedeki biyolojik silahlara el konulmalıydı.
Irak savaşında 1.5 milyon insanımız can verdi. Biyolojik silah bulunamadı. Özel olarak Türkiye-Irak ilişkileri ise mahvoldu. En çok ihracat yapılan ülke olan Irak harabeye döndü. Özerk bölgelere ayrıldı. Sınırımızda etnik temelli bir 'sözde devlet' peyda oldu. Irak savaşının ülkemize maliyeti ve zararları saymakla bitecek gibi değil.
11 Eylül İslam dininin terör örgütleri ile ilişkilendirilmesi için mükemmel bir dekor oldu.
Çin, Rusya gibi büyük ülkeler bu iklimden istifade ile kendi bölgelerindeki etnik unsurlara inanılmaz baskılar uyguladılar.
Çin, Doğu Türkistan bölgesinde tam bir diktatörlük ilan etti. İnsanların isimlerinden, kıyafetlerine tamamına müdahale etti. Karışan da olmuyordu çünkü büyük resimde İslam ve terörizm yanyana koyulmuştu.
Hindistan Keşmir de, Myanmar Arakan bölgesinde hala müslümanları ezmeye devam ediyor...
ABD yıllar içinde boş durmadı. Oyun tıkır tıkır işlerken gözüne kestirdiği ülkelere bir bir operasyon düzenledi.
Bir anda 'Arap Baharı' efsanesi doğdu. Sosyal medya patladı. Ülkelerde gösteriler, nümayişler...
Devasa medya organlarında "CNN, BBC" 24 saat süren canlı yayınlar başladı. Sanki müslüman ülkelerin demokratik hakları Batı'nın çokta umrundaymış gibi...
Bir kıyamet koptu ki; sanırsınız İslam ülkeleri aydınlanacak, demokrasi hakim olacak. Ama ne yazık ki bu büyük bir senaryonun önemsiz giriş bölümüydü.
Arap baharı Kuzey Afrika da Müslüman ülkeleri yerle bir etti. Libya'da Kaddafi ajanlar tarafından dövülerek öldürüldü. Cesedi sokaklarda sürüldü.
Ülkelerden zenginler ve krallar birer birer kaçarken olan yine mazluma oldu. İyi kötü bir istikrar içinde yaşayan Mısır, Tunus iç karışıklıklar dolayısıyla binlerce kurban verdi.
Daha fakir ve güçsüz olan Yemen, Somali gibi ülkeler ölüm gösterilip sıtmaya razı edilmeye çalışıldı. Taşeron terör örgütleri eliyle ülkeler vesayet savaşlarına terk edildi.
Suriye'de başlayan olaylar satılık yönetimin ülkesini Rusya'ya satmasıyla bir kısır döngüye girdi. 8 milyon insan evini barkını terk etti. 500 bin insan kıyıma uğradı.
İran her an bir operasyon beklerken iç karışıklıklar dolayısıyla korku nöbetleri geçirirken, Suudi Arabistan kıskaca alındı.
Kaşıkçı olayında tiyatro festivali aynen devam ediyor. Manipülasyon oyunları karanlık zihinler tarafından ısıtılıp ısıtılıp sunulan bir yemek gibi dünyanın gözüne sokuluyor. Suudilerin ya malına mülküne çekecekler ya bir darbe ile yönetimi devirecekler ne farkeder ki bir İslam ülkesi daha kaosa sürüklenmek üzere...
İşin en acı yanı ise İslam dünyası bir bütün olarak ölürken sıra kendisine gelmeyen ülkeler olayın farkında bile değil.
İran, Kaşıkçı olayına seviniyor...
Katar 24 saat Kaşıkçı olayını canlı yayınlıyor. İslam ülkeleri birbirine oh çekerken kimse büyük resme bakmayı akıl edemiyor.
Sistematik duyarsızlaştırma tam da budur. Strateji karşısında tepkinin yapacağı hiçbir şey yoktur. Yarın sıra kime gelecek diye beklemekten başka bir çare yok gibi görünüyor.
Batı'nın en büyük korkusu İslam dünyasının tek bir ses halinde tepki vermesidir. Fakat biz birbirimizin ölümünü bekleyen kurtlar gibiyiz. Güçsüz olanı ortaya alıp yiyoruz. Belki bu durum hoşumuza bile gidiyor...
Bizden geriye ne kalacak bilmiyorum galiba ruhsuz, köksüz bir topluluk...
Bu kadar karamsar bir yazıyı yazmak onuruma dokunuyor. Ağlamak istiyorum kaybolan hayatlar adına. Denizlerde boğulan mülteciler adına. Ölen milyonlarca masum müslüman adına. Kaybolan çocuk yüzleri, annesinin elini bir daha hiç tutamayacak olan küçük kızlar, birbirine aşık olan gençler...
Haykırmak istiyorum ama kime! Onlar da insandı demek istiyorum onlar da tıpkı sizler gibi insandı...
Biz daha bir asır evveline kadar kardeştik. Yemen'de savaşan Maraşlı Mehmet, Çanakkale de savaşan Filistinli Yasir, Afganistan, Pakistan, Hindistan'dan Çanakkale'ye gelen mücahitler ortak bir şuurun, ortak bir vücudun parçalarıydı...
Şimdi ise değil dünya çapında bir ortak anlayış kendi evimizde kendimize yabancılaşmış bir güruh olduk...
Tek sığınağım ise şafağın, gecenin en karanlık anında doğacağına dair ümidimdir...