Kaybettiğimiz Değerler ve Eleştiri Sevdamız

.

 

Aşk, sevda elbette çok güzel duygular. Bu duyguları kınayanlar, seviyesiz bulanlar ve yasaklayanlar mutlaka zarardadır. Ama yapılan her şeyi eleştirme sevdasına tutulanlara, çoğu zaman yapılanı küçük görüp küçük gösterenlere ne demeli. Onların sevdası elbette onaylanacak bir sevda değildir. Bu konuda her geçen gün sicilimiz biraz daha bozuluyor.  “Başkalarına en sert biçimde çuvaldız batırırken kendimize toplu iğnenin ucunu bile değdiremiyoruz.”

Maraş Gündem yazarı Gül Ayşe Yetmez Hanımefendinin 20 Aralık 2012 tarihli “Uzaklardan” başlıklı enfes yazısını okuduğumda “dalıp uzaklara gittiğimi” fark ettim. Bu yazı bana hızla kaybettiğimiz; “Olumlu düşünme ve bardağın dolu tarafına bakma” ilkesini yeniden hatırlattı. Kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum. Okumayı seven tüm dostlara rahatlıkla bu yazıyı okumalarını önerebilirim.

Görgü, nezaket ve asalet

Görgü, nezaket ve asalet kaybettiğimiz başka değerler. “Asil azmaz” derdi eskiler. Şimdi azmayan kimse bulmak ne mümkün? Görgülü ve nazik bir insan olmak elbette kolay değil. Çarşıda / Pazarda satılmıyor ki alasın. Bu kazanımlar için uzun yıllar gerekiyor. Başka bir yerden gelip bir beldeye yerleşen bir ailenin ancak üçüncü nesilleri arzu edilen görgü seviyesine ulaşabiliyor. Bilindiği gibi çocuklar “görgü, nezaket ve asaletlerini” öncelikle aileden alıyorlar. Okullarda pekiştiriyorlar.

Dinleme görgüsü

Görgü ve nezakettin olmazsa olmazı “dinlemeyi bilmektir” derdi büyüklerimiz. Büyükleri ve de küçükleri dinlemek çok önemliydi. Bu sebeple “Söz gümüşse sükût altındır” derdi eskiler. Bu güzelim söz de geçerliliğini yitirdi maalesef. Büyükleri susturmanın imkânı olmadığı gibi çocuklara bile susun demek nerdeyse suç kabul ediliyor artık. Herkes konuşmak istiyor. Dinlemeyi beceremeyen görgü ve nezaketten yoksun yığınların bulunduğu ortamlarda huzur olmuyor. Ne yazık ki buralarda kargaşa ve kavga egemen oluyor.

İkili ilişkilerde görgü

Görgü, nezaket ve asaletin şartlarından bir diğeri, insanları kırmamaya özen göstermektir. Bu başkalarının her isteğine “evet” diyeceğimiz anlamına gelmemelidir. Elbette ki toplumun zararına olacak her eyleme “hayır” diyebilmeliyiz. Kendi menfaatlerini öncelik haline getiren, arsız ve utanmazların isteklerini tabi ki geri çevirmeliyiz. Ama bunu yaparken nezaket kurallarını elden bırakmamalıyız. Görgüsüz ve nezaketsiz insanların iki cihanda da kabul görmeyeceklerini, bir başkasının hakkını çiğnemenin, başkalarının hakkını yemenin kötü bir davranış olduğunu çocuklarımıza mutlaka öğretmemiz gerekiyor. Hem de olabildiğince hızlı davranarak… 

Makamda görgü

Bize; “Makamın geçici olduğu bu yüzden makamların insanları yüceltemeyeceği, insanların kendi deneyimleriyle makamları yücelteceği” öğretilirdi. Makam sahiplerinin hallerini arz etmek için yanlarına gelenleri olabildiğince tevazu ve hoşgörü içerisinde dinlemeleri ve vatandaşın dertlerine çözüm üretmeleri söylenirdi. Sürekli “adam olmaktan” bahsedilirdi. Adam olmak; “görgülü ve nazik olmak” demekti.

Kabalıklarımız

“Ne söylediğiniz önemli değil, karşınızdakinin ne anladığı önemlidir” mealinde bir söz vardır. Güler yüzlü, etrafıyla iletişim kurabilmeyi başaran, selam veren, iyi günler dileyen, teşekkür edebilen, özür dileyebilen insanların sayısı o kadar azaldı ki. Ters orantılı olarak toplum içinde gerginlik, kabalık, itiş kakış, kavga, boşanma, ayrışma, ötekileşme, farklılaşma adaletsizlik, saygısızlık, kısaca “kabalıklarımız” o denli çoğaldı ki kendimizi tanıyamaz olduk.

Ve kurtuluş

Çözüm mü? Bilmem… Her şeyi bilen ve her şeyi düzenleyen iktidar sahibi beyefendilere sormak lazım…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri