Meraklanmayın, yazı başlığında ki adamı, fiyatlar genel düzeyi ve özellikle de el yakan gıda fiyatları ve buna etki eden faktörleri belirttikten sonra, sebepler, müsebbibler, yapısal sorunlar yani; enflasyon, döviz kuru, faiz, carı açık, bütçe disiplini, planlama v.b konular yerine, "fahiş fiyat" avcılığına çıkan ülkem de, İnegöl'lü kendini arayan o meşhur adamdan bahsedeceğim elbet.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK ) Ağustos 2021 üretici fiyat artışını (ÜFE) % 45.52, gıda üretici fiyat artışını da % 39.20 olarak açıklamıştı. Çarşı, pazar, market, mutfak adeta yangın yeri...
TÜİK'e göre ortalama olarak her 100 TL'mızın 25.94 TL'sını gıdaya harcıyoruz. Yaklaşık 26 TL'lik bu harcama miktarı, gelir düzeyi düştükçe 45-50 TL'yİ bulmaktadır.
Ağustos ayı toptan ortalama fiyat artışı % 19.25 iken, gıda fiyatlarında ki artış %29.82 oldu.
Şimdi tüketicinin gündemi, dört iklimli, dört denizli, bereketli topraklar üzerin de kurulu bu devâsa ülkede ateş pahası, el yakan gıda fiyatları karşısın da, "karnımı en ucuz nasıl doyurabilirim ?" le, ekonominin hiç sevmediği yaklaşan kış ayı nedeniyle odun, kömür, doğal gaz zamlarıyla oluşan, takat sınırını zorlayan ısınma derdi, kira derdi kısaca geçim derdi.
Yukarıda da bahsettiğim gibi gıda üretenlerin hammade ve diğer girdilerine % 39.20 zam gelmiş, piyasaya ancak bunun % 29.82'si yansımış durum da. Arada ki % 10' luk farkın piyasaya yansıması an be an meselesi...
İhtimaldir ki, eylül ayı enflasyon açıklamasın da biz böyle yüksek rakam göremiyeceğiz. Nedeni de "Çekirdek Enflasyonu " adı altın da değerlendirmeyle gıda, enerji, alkolsüz içecekler enflasyon tesbitin de yer almayacak. Ama biz tüketiciler, gıda, enerji v.s fiyat artışlarını delinen kesemiz de ofulayarak fark edeceğiz.
Gıda fiyatlarında ki durmak bilmeyen artışı, yapısal sorunlar devam ettiği sürece daha da artacağını söylemek için artık kâhin olmaya gerek yok.
Sorunu ana başlıklar halinde irdelemeye çalıştığımız da;
I- ARZ YÖNÜ
1-- Üretim Planlaması
Üretim planlaması, gıda arzının piyasaya düzenli ve devamlı akışı açısından, fiyatların yıl içi ve yıllara göre aşırı dalgalanmasını önlemesi açısından zaruridir.
Öyle ki, çiftçinin "örümcek ağı teoremine" yakalanmaması için, yani ürün azken fiyatın yükselmesi, fiyat yüksek diye, ertesi yıl daha çok üretime yönelen çiftçinin arz fazlalığı nedeniyle ürünün elde kalması yada önceki yıla göre çok az fiyatla satmasını ifade eden bu tema, ancak ve ancak iyi bir üretim planlamasıyla çözüme kavuşur.
Bunun yolu da, güçlü kooperatif, ürün birlikleri, ihracatçı birliği ve tarım teşkilatının iyi organizesiyle; yurt içi taleple, ihraç miktarının tespiti ve ekim öncesinde çiftçinin yönlendirilmesidir.
Bir ürün hangi bölge de, birim alan da en çok verim verecekse, o bölge için o ürüne mevcut desteklere ilaveten, ürünü ihraç olunan çiftçiye ihracat primi gibi çiftçiyi memnun edecek ilave destekler üretim planlamasının amaçlarındandır.
2- Üreticinin Korunması
Halkın temel besin ihtiyaçlarının karşılanması, sağlıklı, dengeli ve uygun fiyatla beslenmesi asli bir devlet görevidir.
Bunun ilk şartı, çiftçinin gerek ürün bazlı gerekse de bireysel olarak desteklenmesi şarttır. Çiftçinin gelir düzeyinin yükseltilmesi üretimin devamlılığı açısından gereklidir.
Kırsal yörede ki gençlerimiz, neden; memur, işçi, apartman görevlisi v.s olmak ister de, niye çiftçi olmak istemedikleri sorusuna alınacak cevaplar sosyo-ekonomik olarak iyi analiz edilir ve uygulamaya konulursa, Türkiye de çiftçilik ekonomik olarak özendirilmiş olacak, hak ettiği itibarına kavuşarak istihdam ve üretimimiz de artmış olacaktır.
[03:06, 01.10.2021] Mustafa Coşkun Kale: 5 488 sayılı Tarım Kanunumuzun 21 nci maddesi, tarımsal desteklerin Gayri Safi Milli Hasılalamızın (GSMH) % 1'inden aşağı olamıyacağını, gerekirse iç ve dış borçlanmaya gidilmesini emretmesine rağmen, çiftçi bugüne kadar kanunun emri desteklerin ancak %50'sini alabilmiştir.
2020 GSMH'mızın 5 Trilyon 48 Milyon TL olduğu düşünüldüğünde, çiftçiye 55 Milyar destek verilmesi gerekirken, çiftçimize 2020 yılı için ancak 23 Milyar destek ödemesi yapılmıştır.
Çiftçinin kanunen hakkı olan ödenmeyen, eksik verilen 32 Milyar TL nerede, kimde? Veya 14 yıldır çiftçiye hakkı olduğu halde verilmeyen toplam 250 Milyar neden çiftçimizden esirgendi?
Yine Tarım Kanunumuzun 19 ncu maddesinin (b) fıkrası, çiftçilerin hasılatı üretim maliyetlerinin altında olması halinde arada ki farkın çiftçiye devlet tarafından ödenmesi emrolunduğu halde bu kanunun hükmü 14 yıldır neden uygulanmaz?
Bu ve benzeri sorular, vicdan ölçüleri ve açık yüreklilikle cevap bulmadığı takdirde, yanlışlardan dönülmediği sürece, tarım ve gıda sorunumuz her yıl katlanarak büyüyecek demektir.
3- Üretim Girdileri
Gerek tarımsal gerekse de hayvancılık işletmeleri döviz kurlarının yoğun baskısı altın da üretimini devam ettirmektedir.
İşin bir garip yönüyse, dövizde ki bu hareketlilik direk Türk çiftçisi ve tüketicilerine menfi ederek bu iki kesim de gelir kaybına sebep olmaktadır.
Şöyle ki; yaş sebze ve meyve ithal eden ülkeler 3 yıl önce 1 Dolar ile 5.5 Liralık tarım ürünü alırken, şimdi yine 1 Dolarla, 8.80 Liralık tarım ürünü almaktalar.
Biz, kim bu fahiş fiyatçı? diye ekranlar da arama yaparken, elin adamı kendi insanlarına, sayemiz de bol bol ve ucuza sebze, meyve, yumurta, balık yedirmektedirler.
Üstelik bizim iç piyasa da görmemiz mümkün olmayan en iyi kaliteliden...
- Geçen yıl 93 Milyon olan yumurta ihracatı bu yıl % 63 artarak 151 Milyon Dolara
- Geçen yıl 193 Milyon Dolar olan domates ihracatımız bu yıl 216 Milyon Dolara çıkmasına üretici ve tüketici mağdur edilmemişse seviniriz amma,
şu soruyu sormadan da edemeyiz.
Bu ihracatlardan dolayı çiftçimiz de "ihracat primi" aldı m'ola?
Hayvancılık işletmelerinin genel giderlerinin %65'ini yem gideri oluşturmaktadır. Kesif yem de dışa bağımlılığımız beyaz, kırmızı et, yumurta ve süt ürünleri üretimine göre değişmekle birlikte % 60 ve 75 oranlarını bulmaktadır. Aşı, ilaç v.b dışa bağımlığımız hâkeze artarak devam etmektedir.
Gerek hayvancılık gerekse de tarımsal üretimde kullanılan, akaryakıt ve elektrik döviz kurlarından ki oynaklıktan direk etkilenen girdi unsurlarıdır.
- %95 oranın da dışa bağlı olduğumuz gübre cinslere göre son bir yılda %91 ilâ %145 oranında zam görmüştür.
- 2019 yılında litresi 6.43 TL olan mazot %20 fiyat artışıyla 7.46 TL olmuştur.
- Tohum fiyatları bir yılda ortalama %26,
- Yem fiyatları ortalama % 60.
- Sulama amaçlı elektrik % 80 oranında zamlanmıştır.
Orta ve küçük düzey de üretim yapan çiftçimiz, üzerine yüklenen bunca maliyet baskısı altındayken, şayet üç-beş kuruş kazanabiliyorsa; aile iş gücü ve tecrübelerinln getirdiği verimlilik artışı sayesindedir.
Nitekim, çiftçi bunca maliyet artışına rağmen;
-Geçen yıla göre % 6.83 zamla 1.67 TL'ye sattığı domates, raflarda % 49.56 zamla 4.17 TL,
-Geçen yıl 0.87 liradan sattığı kuru soğanı bu yıl 0.79 liraya gerilerken, raflar da % 37 zamla 2.48 liradan satılıyor.
Peki, hemen şöyle bir soru akla gelebilir.
Tarlada para etmeyen ve çiftçinin kazanamadığı bu düzende bu ürünler neden raflarda ateş pahası ?
Bir defa şu hususu belirtmekte fayda var; yaş sebze ve meyve, gövde tavuk ve sığır karkas v.s taşınma esnasın da fire verirler bu oran, yaş sebze ve meyve de iklim ve uzaklığa göre % 5-15 etler de ise % 2-4 arası normal kabul edilir.
Bir diğer husus, gıda ürünlerinin taşıma maliyeti ve bunun üzerine ilave edilecek, ürünün rafta seçilmeden dolayı firesi, kira, enerji, yönetim, personel gideri, vergi ve nihayetin de işletmenin kâr elde edeceğini akılda tutarak açıklamalarımızla devam edelim.
II- KOOPERATİF ve PAZAR YÖNÜ
Ülkemiz de kooperatif denilince; adı malesef geçmişte bazı kooperatif yönetilerinin üyeler üzerinde bıraktıkları olumsuz etkileri ve koperatifçilikle bazı siyasi düşüncenin birlikte anılmasının verdiği çağrışımlar ve nihayet devletinin kırsal kalkınma kooperatiflerinin gelişip serpilmesi açısından yetersizliği gibi nedenler, Türkiye de kırsal kalkınma koperatifçiliğıni istenen düzeye getirmemiştir.
Oysa bugün gelişmiş ülkelerde tarım ve hayvancılığın da gelişmesinde tek unsur kooperatifçiliktir.
Malkara, Tire, Tonya v.b bir elin parmakları sayısının da amaca uygun örnek kooperatiflerimiz olsa da, neden bunlar gibi yüzlerce kooperatifimiz yok, anlaşılır gibi değil.
Bi defa küçük ve orta ölçekli işletme sahibi çiftçilerimiz ürün ve Kalkınma amaçlı kooperatifleşemediği sürece, bu kurtlar sofrasında ekmek yemeleri artık mümkün görülmüyor.
2013 yılında yürürlüğe giren Hal Kanunu’nda ki değişiklikle, zincir marketlere halden direk alım yerine, ayrıcalıklı olarak direk tarladan alım hakkı getirildiğinden ve bunların da ürüne fiyat vermede araların da zımmi sözleşmelerinin olabileceğini çiftçi açısından düşünmek gerekir.
Türkiye de çiftçilerin yaş sebze ve meyve hallerine ürün götürme oranı %1 iken, Avrupa da Kooperatifler sayesinde bu oran % 50' nin üzerindedir.
Kooperatif sayesin de üretici ürününü, tüketiciyi de düşünerek hak ettiği fiyattan satabilmektedir. Zaten maliyetle satış fiyatı arasında, çiftçi aleyhine bir durum söz konusu ise, kooperatif bunu devletten alıp üye çiftçilerine gelir kaybı olarak ödemektedir.
Öyle ümit ediyorum ki, buraya kadar ki tüm açıklamalarımdan üretimden rafa kadar gıdalara ulaşmamızın önündeki yapısal sorunlar yumağı olduğunu anlatabilmiş oldum.
Yapısal sorunları çözecek olan parlamento ve iktidardır. Ama sizlere bu yapısal sorunlar çözülmeden "ucuz gıda" sözünden bahsetmedim. Ancak bu yılki gıda fiyatlarının gelecek yıla göre çok daha ucuz olabileceğini şimdiden söyleyebilirim...
Devletin iki önemli kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK ) günlük, aylık ve yıllık fiyat hareketlerini takip eder. Öteki kurumu olan Rekabet Kurumu ise, marketlerin rekabet yerine, kendi araların da gizli aşırı fiyat belirleyip belirlemediğini önündeki bilgisayardan veya TÜİK'den alacağı bilgilerle araştırır. Şüphesi varsa gerekçeleriyle cezasını verir ve kamuoyuna da duyurur.
Peki diyeceksiniz ki; madem böyle, günlerdir televizyon ekranların da fahiş fiyat avcılığına ne dersiniz ? diye bir soru sorarsanız. Önce, fiyat kontrolü her zaman yapılmalı, sonra da; TÜİK'in gıda üretici enflasyonunun yaklaşık %40 , gıda enflasyonun da yaklaşık %30 olduğu bir ülkede "fahiş fiyat" nedir ? 41 mi 50 mi diye ben size sorarım.
İşte tam bu noktayı, fiyat kontrollerini televizyon ekranların da izlerken, telefonuma "İnegöl de kendini arayan adam" diye bir haber düştü.
İnegöl'ün Çayyaka Mahallesin de Beyhan MUTLU arkadaşlarıyla ormana giderler. Hava kararmadan diğer arkadaşları köye döner. Beyhan ormandadır.
Havanın kararması üzerine, Eşinin ihbarıyla bir zaman sonra, kalabalık köylü ve ekipler ormana gelir. Beyhan da, karanlıkta köylüler arasına dalar. Bir şeyler arandığını farkındadır ama, aranan kendi olduğunu düşünmez bile. O' da başlar aramaya.
Arama ekibinden birinin yüksek sesle; "Beyhan Mutluuu !?" diye bağırması üzerine,
Beyhan "Buradayıım !?" diye cevap vermesin mi ?
Gülermisiniz ağlarmısınınız ? Memleket bu...