“Önceden her mahallenin delisi vardı, artık her evin delisi var…”
Hatırladığım kadarıyla bu cümleyi Kültür ve Turizm eski Bakan Yardımcımız rahmetli Dr. Haluk Dursun Hocadan duymuştum. Ne kadar haklıymış! Mesela bizim evin delisi benim. Akıllısı da hanım. Bazen durduk yere, Yalçın Küçük gibi deliriyorum. Hatırlıyorsunuz o sahneyi değil mi? Hani Sayın Küçük bir programında gazete okurken, “On defa okudum bu kızcağızın ne dediğini anlayamadım. Ki ben iktisatçıyım, profesörhürüyüm.” demiş ve elindeki nüshayı fırlatmıştı. Yazılı-görsel basını her takip ettiğimde, elimdeki telefonu balkondan fırlatıp atasım geliyor. Çünkü bazı siyasilerin ve bürokratların medyaya yansıttıkları saç baş yoldurtacak cinsten oluyor.
Bu yansımalar iki ihtimalle yaşanıyor olabilir. İlk ihtimal, makamın temsiliyet kabiliyetinden mahrum kimselerce dolduruluyor olması. İkinci ihtimal ise makamın kabiliyetlerine rağmen doğru yönlendirilemiyor olması… Her iki ihtimal de Berkeley’in şu sözünü hatırlatıyor: “Var olmak, algılanmış olmaktır.” Dolayısıyla algıyı yönetemeyen, yok hükmündedir. Hangi başarıya imza atmış olursa olsun.
Seni hınzır manipülatör mü diyorsunuz?
Demeyin efendim! Gerçek çarpıtılacağı gibi, çarpıladabilir. Gerçekleri bazen çarpa çarpa anlatmak lazım. Nitekim bilgi, ay gibidir. Yüzünü güneşe dönerse aydınlanırsınız, boşluğa dönerse karanlıkta kalırsınız. Ben doğrunun, çarpıtılmasının engellenmesi için çalışmak lazımdır diyorum. Beyaz şapkalı bilgisayar korsanları gibi…
Yıllar önce bir köşe yazımda anlatmıştım, kendini öğüten değirmen analojisi vardır. Değirmenler, birbiri üstüne oturtulmuş iki ağır taştan oluşur. Ortasındaki delikten ne öğütecekseniz onu atarsınız. Eğer bir şey atmazsanız, taşlar kendi kendini öğütmeye başlar. Tahmin edebileceğiniz gibi, boş değirmen ne kadar hızlı dönerse o kadar çabuk erir, kendisini tüketene kadar dönmeye devam eder. Siyasi ve bürokratların iki değirmen taşı imaj ve hizmettir. Taşın ortasındaki delik de basın danışmanları, müşavirleri, özel kalemleridir. Eğer delik kapalıysa, taşlar kendini yer bitirir. Eğer delikten öğütecek bir şey girmezse, taş yine tarumar olur.
Kahramanmaraş’ta siyasetin ve bürokrasinin çehresi neredeyse tamamen değişti.
Yerel seçimler de geldi çattı. Hemen her gün, yeni bir isim adaylık iddiasıyla ortaya çıkıyor. Vatandaş gördüğünü seçer: hizmetini gördüğünü, sahada gördüğünü, medyada gördüğünü… Bunu da gösterebilecek kişiler elbette gazeteciler. Dolayısıyla şehrin basınına yine tarihi bir vazife düşüyor: “Emri bilmaruf, nehyi anilmünker.” Yani iyiliği emredip, kötülükten sakındırma.
Yeni siyasi-bürokratik çevrelere de söylemek lazım elbette: Bin bir emekle vatana millete, dine devlete hizmet ediyorsunuz. Aman danışmanınızı, müsteşarınızı, müdürünüzü kifayetli insanlardan seçin. Bilhassa şehri tanıyan, basın dinamiklerinden haberdar, okuyan yazan kimselerden olsun bu kişi. Emeklerinizi zayi etmeyin.