Kimseye çatmayan bir yazı olur mu, bilmem ama yazıda kime çatsan üstüne alınmaz, onu bilirim. İsim vermediğin müddetçe, kelime aralarında kurum, kuruluş veya kişilerden bahsetmenin bir anlamı da yoktur, gereği de…
Özellikle yerelde yazanların en büyük açmazından birisi birilerine çatarak yazı yazmak zorunda kalmalardır.
Yolda yürüdüğünde ayağın çamura değerse, ayağını inciten taşa rastlarsan veya aracın bir çukura düşerse, bunu da toplumun derdi bilip yazman gerekirse belediyeye çatmış olursun.
Çünkü, ne yazık ki bizim anlayışımızda sorunu ortaya koymak, birilerine çatmak olarak algılanıyor.
CHP’nin, kendi vekillerinin ağzından darbeye verdikleri desteği tek tek yazsan ve sonra CHP darbeci desen, CHP’ye çatmış olursun…
Çünkü “darbeci” ayıp bir kelime, ayıp bir benzetme, yüz kızartıcı suç gibi, utanılacak, çekinilecek, köşe bucak saklanılacak bir suç…
Ama darbe yapmak ve darbeye destek vermek öyle değil…
Etiketlenmek kötü, o sıfatla çatmak ayıp…
Bir genel başkanın koca meclisi tehdit ederek, “güvenlik paketi meclise gelirse…” diye sokağa çıkacaklarını, Kobani olayları benzerinin yeniden yaşanacağını, hiçbir suçu olmayan masumların öldürüleceğini düşünmeniz ve bunu yazmanız HDP’ye çatmak olur.
Çünkü “tehdit eden” konumunda olmak çok da övünülecek bir durum değil.
Tehdit edelim ama bu sıfatı bize yakıştırma…
Sonra Başbakanın “Akacak tek damla kanın sorumlusu” olarak göstermesi, “bizi tehdit etti” diye algılayanların yanlış algısını eleştirmek de çatmak sayılıyor.
Bu görüşte olanlar ya tehdidin ne demek olduğunu bilmiyor ya da akacak kanın sorumluluğunu da başkalarına yükleyerek, akşam yastığa başlarını huzur içinde koymak istiyorlar.
HDP’ye çatılacaksa bir konu daha var, onu da yazalım ama çatmayalım…
HDP’lilerin ikide bir gündeme getirdiği ve sanki çözüm sürecinin olmazsa olmazı gibi lanse edilmeye çalışılan “özerklik” kavramından ne anladıkları ve bu bölgede izin verilse dahi nasıl uygulayacakları konusunda en ufak bir bilgi sahip olmadıklarına eminim desem, çatmış olurum.
Çünkü çözüm sürecinin bir gereği de olsa, Diyarbakır’da veya Güneydoğu’nun tamamında bir özerklik ilan edilse bu önce halka sorulacak…
Kendi adıma ben asla öyle bir yönetim altında olmak istemem.
HDP’ye oy vermeyen hiçbir kimse bu yönetimin altında olmak istemeyecek.
Ve bir parti kendini asimile ederek, özgür olacak.
Buna çocuklar bile güler dersen, HDP’nin özerklik hayaline çatmış olursun…
Bitmedi elbet…
Bu ülkede kimi demokrat olmamakla suçlarsa ona çatmış olursun, en antidemokratik şekilde cevabını alırsın.
Hatta buna küfür, hakaret, aşağılama, yok sayma da eklenerek yapılır…
Yine bu ülkede kimi “ırkçı” olarak yansıtırsan da çatmış olur ve derhal cevabını küfürlerle, hakaretlerle, aşağılanmalarla, tehditlerle, şantajlarla alırsın…
Çünkü ırkçılık yapmak suç değil, “ırkçı” yaftasını boynuna takmak suçtur bizde…
Bizde hırsıza, hırsız, arsıza arsız demektir çatmak…
Herkes dilediği olabilir bu ülkede ama olduğu durum, gerçekten ayıpsa, hatalıysa, suçluysa, yüz kızartıcıysa bunu söylemek, sorgulamak suçtur, yapmak değil…
***
Yerelde yaşıyorsanız, genel siyasetin aksine çatacağınız kişi, kurum veya kuruluş sayısı azdır.
Bunların başında belediye gelir ki, yazımın başında söyledim.
Sonra valilik gelir…
Valiliğin görev alanına giren hangi ama hangi konu olursa olsun gündemine almışsan “çatmışsın” demektir.
Siyasi partilerin sözlerini veya suskunluklarını kaleme aldığında da, doğal olarak çatmış olursun…
Milletvekilleriyle ilgili övgü dolu cümlenin dışında kalan her şey ama istisnasız her şey çatma sayılır…
AK Parti’ye, bırakın 17 Aralık’ı, onun kumpas olduğu ayan beyan ortada, siz belediyelerinize bakın, siz teşkilatlarınıza bakın derseniz de AK Partiye çatmış olursunuz…
Genel olarak yine yerelde eksik yatırımı söylemek, aksayan sorunları gündeme almak, birilerine iltimas geçildiğini söylemek, birilerinin hakkının yendiğinden bahsetmek de çatma sayılır.
“Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal..” diye başlayan İstiklal Marşı’nın yazarı merhum Mehmet Akif Ersoy da tıpkı bu kaygıyla mı bu dizeleri kaleme aldı, bilmiyorum.
Ama bizde “çatma” derken, “bize asla dokunma, dediğim dedik, çaldığım düdük” deyip, yan gelip yatmanın veya uzanıp yıldızları izlemenin ona has ve onun hakkı olduğunu kabullenmemiz gerekir.
O nedenle yazar dediğin, çatmadan yazı yazmalı…
Bu gül güzel demeli mesela, kokusundan bahsetmeli, burnuna gelen mis kokusu olmasa da…
Gülün dikeninden söz etmemeli, rengini, ipeksi teninden bahsetmeli…
Bülbülün yanık yanık sesinden bahsetmeli ama türkü çığırma nedeninden asla bahsetmemeli. Çünkü “ah vatanım, ah vatanım” demesi, çatma şeklinde anlaşılabilir.
Biz bu ülkede neyin, nasıl tartışılacağını bilmediğimiz müddetçe,
Ve yine biz, yaptıklarımızın karşıdan nasıl göründüğünün farkına varmadığımız müddetçe, dediğim dedik, çaldığım düdük diyerek kendimizi demokrat, insan haklarına saygılı, kibar, narin, naif olarak tarif eder dururuz…
Ta ki, kendini bilmez birisi bize çatana kadar…
İşte o zaman görev başına, haddini bildirmek için sosyal medya kalemşörleri ne güne duruyor?
Tweetimden seçmeler
Benim doğrum, siz doğrunuz olmayabilir. Sizin doğrunuzun da benim doğrum olmasını beklemeyin ama bizim doğrumuz, hepimizi bir arada yaşatır.