Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç (1900-1961) hayatını kitaplara ve kütüphânelere adayan bir âlim. Ömrü, Beyazıt semtinde geçmiş, Beyoğlu ve Taksim gibi irfanımızı temsil etmeyen kütüphânesiz semtlere uğramamış bir kitap âşığıdır. Kitapların allâmesi İsmail Sâib Sencer onun yakın dostuydu. Kur’ân-ı Kerim’i yedi yaşında ezberleyip hâfız olan Mükrimin Halil Yinanç aynı zamanda Fransızca ve Osmanlı Türkçesiyle yazılmış yüzlerce kitabın da hâfızıydı. Bu vasfından dolayı “Hâfıza şampiyonu” denirdi.
HAYATI KİTAP VE SOHBETTEN İBARETTİ
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Şubesinde okuduğu yıllarda kitap sevdası zirvededir. Ali Emirî’nin kurduğu Millet Kütüphânesi’nin baş müdavimidir. Ali Emirî müdürü olduğu bu kütüphânede her gün sohbet etmektedir. Okumayı bırakıp onun sohbetlerini dinlerdi. Ord. Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan onun kitap âlimliğini ne güzel anlatır: “Herkes kitap okur, Mükrimin kütüphâne okurdu! Hayatının son ayları olacağını kimsenin hatırına bile getirmediği birkaç aydan beri -bilmiyorum kaçıncı defa- içine daldığı Topkapı Sarayı Kütüphânesi’ni bitirmek üzereydi. Akşam üzeri saray kapanırken hademelerle beraber dışarı çıkar, sokaklara sürünürcesine uzun ve şişkin çantası bir elinde, öteki elindeki bastonunu meşhur tavrıyla kullanarak Sultanahmed’i geçer ve ara sıra bana uğrardı.” (Dursun Gürlek, Ayaklı Kütüphâneler, s.314)
Dursun Gürlek’in adı geçen kitabından “Mükrimin Halil Hoca yalnız Topkapı Sarayı Kütüphânesi’ni okumakla yetinmedi; başta Beyazıt Devlet Kütüphânesi, Süleymaniye Kütüphânesi olmak üzere İstanbul’un diğer bütün kitap hazinelerini hatmetti” cümlelerini okurken, kendi cehâletimden ve sözde “muasır Cumhuriyetin” kültür ve üniversite seviyesinden utanıp sarsıntı geçirdim.
Onun mümeyyiz vasfını hemşehrisi yazar Ömer Hakan Özalp yazmış: “Ülkemizin yüz aklarından, hemşerimiz Mükrimin Halil Yinanç; ilim ve ilim adamlığı için saydığı ‘1. Gurbet; 2. Fakr u zaruret; 3. Rıza-yıBârî,hasbîlik; 4. Vesâit-i ilm; 5. Üstad ve muallim; 6. Hüsn-i ahlâk; 7. Sabr u sebat ve sa‘y u gayret; 8. Zeka (büyük âlim olmak için)’ şartlarını bi-hakkın haiz; Selçuklu ve İslâm tarihlerinde dünyanın sayılı âlimlerinden biridir.” (Özalp, Mükrimin Halil Yinanç’ın Şahsında Bir İlim Adamı Portresi, Teke Tek Haber Sitesi, 17 Şubat 2018)
DAHA ÇOCUKKEN KISAS-I ENBİYÂ’YI EZBERLİYOR
Özalp, adı geçen yazısında onun çocukluğunda evlerinin selâmlığına okuyucular getirilerek destanlar ve Sîret-i Nebî’den parçalar, Hz. Ali Cenknâmeleri, Ebu Müslim, Battal Gâzi destanları okunduğunu, kendisinin hastalık diye târif ettiği tarih merakının burada başladığını, iki dedesiyle amca ve babasından büyük kahramanların ve peygamberlerin hayatlarını dinlediğini, daha çocuk yaşında iken Arapça ve Farsça dâhil okuma yazma öğrendiğini, ilk okuduğu kitaplar arasında Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiyâ’sını ezberlediğini anlatıyor. TOPLADIĞI KİTAPLARA “EL-MAR’AŞÎ” KAYDI DÜŞERDİ
Mânevî oğlu ve yeğeni Prof. Dr. Refet Yinanç, Türkçeden başka Fransızca, Grekçe, Latince, Rusça, Arapça, Farsça orijinal eserlerle birlikte dünyada tek nüshası olan kitapların bulunduğu kütüphânesine Avrupa ve Amerikanın en çaplı devlet kütüphâne yetkililerinin yüksek meblağlar teklif ettiğini, fakat kabul etmediklerini, bütün kitaplarında “El-Mar’aşî” ve “El-Elbistanî” kaydı bulunan hazine değerinde kütüphânesi memleketi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde onun adını taşıyan Ord. Prof. Mükrimin Halil YinançKütüphânesi’ne hibe edildiğini yazıyor. (Özalp’ın adı geçen yazısı)
KEMALİST TARİHÇİLİĞİN AKADEMİSYENLİĞİNE DÂHİL OLMADI
Okumanın ve tarih kitapları toplamanın rekorunu kıran Mükrimin Halil Yinanç “Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I, Anadolu’nun Fethi” adlı telif kitabından başka kitap yazmamıştır. “Yazmaktan utanırım” diyen ve şöhretten uzak duran sohbet tiryakisi bu âlimin mecmualarda yazdığı yazılar vefatından hayli sonra “Türkiye Tarihi Selçuklular Devri 1-2” ve “İbniBîbî Selçuknâme” adlarıyla yayınlandı. Devrin ağır kitap âlimleri gibi evlenmedi. “Tarihle, kütüphâne ve kitaplarla evliydi.” Kitaplar çocuklarıydı onun. Hayatı sohbet ve kitaptan ibaretti. Devrin Kemalist Ankara’sına muhalifti. Millî haslete sahip ediplerin, âlimlerin mekânı olan Küllük Kıraathânesi ve Dergâh Mecmuası çevresinin toplandığı İkbal Kahvehânesi’nin müdavimiydi. Sadece kitap değil, “kütüphâne okuyan” bu velut âlim sohbetleri heyecanla dinlenilen Selçuklu ve Orta Çağ İslâm tarihinin üstadıydı. “Anadolucu” akımın çıkardığı Anadolu Mecmuası’nın kadrosu içindeydi. İsmet İnönü’nün Ankara’ya dâvetine icabet etmeyen ve Tek Parti Hükümetinin akademisyenliğine dâhil olmayan bir adamdı. (Fahameddin Başar, Hocaların hocası: Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç, Derin Tarih dergisi, Aralık 2018)
PARİS NATİONAL KÜTÜPHÂNESİ’NDE EZBERLEYİP KAYDETTİĞİ KİTAP
Genç yaşında Türk Tarih Encümeni’nin kütüphâne müdürlüğünü yapmış ve Abdurrahman Şeref, Ahmet Refik, M. Fuat Köprülü gibi üstad sayılan tarihçilerin itimadını kazanmıştı. Talepte bulunmadığı halde, 1925’de Millî Eğitim Bakanlığınca, İstanbul kütüphânelerinde bulunmayan eserlerin kopyasını almak üzere Fransa’ya gönderilir. Paris’in NationalKütüphânesi’nde iki yıldan fazla çalışarak, Selçuklu tarihi üzerine araştırdığı Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca yazma eserlerin sayısı üç yüzden fazladır. Bununla kalmamış, Süryani, Ermeni, Bizans, Latin ve Gürcü tarihçilerinin Fransızca’ya çevrilmiş eserlerini de incelemiş. (Gürlek, a.g.e., s. 310)
EZBERLEDİĞİ “DÜSTURNÂME-İ ENVERΔ Yİ TÜRKİYE’DE NEŞREDER
Paris’te araştırmalarını son hızla sürdürürken, Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşadığı tahmin edilen, asıl adı bilinmeyen, yazdığı kitaptan hareketle Enverî denilen tarihçinin Fatih Devri’ne kadar Osmanlı Tarihini ve önceki dönemleri mesnevî tarzında anlatan eseri “Düsturnâme-i Enverî” yle karşılaşır ve kendinden geçer. Osmanlı Türk eserlerini “redd-i miras” eden Kemalist Cumhuriyet Türkiye’si o yıllarda bu eseri henüz bilmiyor. Eser tek nüshadır. Fotokopisini almak bir yana, fotoğrafını çekmek ve kütüphâne dışına çıkarmak bile yasak. Mükrimin Halil Yinançmîrî malını bulmuş gibi heyecan içindedir. Bir kitap kurdu olarak bu eseri alması gerek. Medeniyetimizin şaheserlerinden olan bu kitabı ezberlemeye karar verir. Tek nüsha olduğu için sadece okuma izni alır ve her gün bu eserden beş-on sayfa ezberler. Kaldığı otelde, o günkü ezberlerini kâğıda geçirir. Böylelikle eserin tamamını çoğaltır. Türkiye’ye döndüğünde “Düstûrnâme-i Enverî: Medhal” adıyla neşreder.
Kitabın Türkiye baskısını duyan Fransız yetkililer: “Bu kitap kütüphâneden dışarı çıkartılarak kopya edilmiştir” diyerek, kütüphâne müdürü ve memurlarının görevlerine son verirler. Bunu duyan Mükrimin Halil Yinanç bir müddet sonra Paris’e gider ve kitabı defalarca ezberleyip kaldığı otelde kaydettiğini ispat eder. Fransız yetkililer onun üstün kabiliyeti karşısında şaşkınlık yaşar ve özür dilerler. (Gürlek, a.g.e., s.310)
GÜNEŞ DİL TEORİSİ’Nİ ANLATMAMAK İÇİN SAĞLAM DİŞLERİNİ ÇEKTİREN ÂLİM
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti üyeliğine rağmen Türk Tarih Kongrelerine katılmadı ve Kemalist Tarih Tezi’ni savunanlardan olmadı. Dil ve tarih toplantılarının tertip edildiği, dâvet edilen ilim adamlarının katılmama ve itiraz etme şansının olmadığı şedit inkılâp yıllarında Şemsettin Günaltay’ın tavsiyesi üzerine “Güneş Dil Teorisi” toplantısında konuşma yapması için onu dâvet edilir. Bu vazife için arandığında dağlar başına yıkılır.
Türk dilinin ilmî hakikatine ters olan bu teoriyi savunmak ona züldü. Dişçi arkadaşı Burhanettin Bey’e derdini açar: “İntiharı bile düşünüyorum, ilmî kariyerim bitecek. Bir insanın ağzından kaç dişi çekilirse, konuşamaz, iş yapamaz rapor verilebilir?” “Yarısını çektirirse böyle bir rapor alabilir” cevabı üzerine, “Benim on dört dişimi çek. Rapor alıp ortadan kaybolayım” diyerek ilim dâvası için sağlam dişlerini tereddüt etmeden çektirir. (Kaynak:1-Mehmet Niyazi Özdemir, Örnek Bir İlim Adamıydı, 12 Mart 2017 tarihli Yeni Şafak gazetesi. Kaynak: 2- Dursun Gürlek, 1O. Yıl Nutku’nu Okumamak İçin 14 Dişini Çektirmiş, Derin Tarih dergisi, Eylül 2020)
YASSIADA SAVCISI SALİM BAŞOL HÂFIZASINA HAKARET EDİYOR
Kanlı 27 Mayıs darbesinde Demokrat Parti aleyhinde şahitlik etmesi için birçok üniversite profesörünün gönlü var-yok zorla duruşmalara çağrıldığını yakın tarih okuyanlar bilirler. Yassıada’ya şahitlik için onu da götürürler. İstiklâl Mahkemelerinden sonra Türk siyasî hayatının yüzkarası olan bu mahkemenin başsavcısı Salim Başol’un her sorusuna “Bilmiyorum, hatırlamıyorum” cevabını verir. Başsavcı öfkelenerek, “Hoca hoca! Siz hâfızasının kuvvetiyle dünyaca meşhur bir adamsınız! Nasıl bilmezsiniz, nasıl hatırlamazsınız?” diyerek azarlar. Haysiyet kırıcı bu hâdiseyi yine çok sevdiği tarih ilmî için sineye çeker. (Fahameddin Başar’ın adı geçen yazısı, Derin Tarih Dergisi, Aralık 2018)
Türkiye’nin ilim erbabı ve akademisyenleri onun hayat hikâyesini her sabah okuyup öyle başlamalıdırlar vazifelerine. “Görsel” okumanın dayanılmaz cazibesi (!) altında çürüyen ve “Google” nin yardımıyla ayakta durmaya çalışan günümüz üniversite mensuplarının içinde Mükrimin Halil Yinanç seviyesinde bir akademisyen çıkmış mıdır? Böylesi kitap âlimlerinin hayat hikâyeleri mekteplerin okuma kitaplarında okutulsa kıyamet mi kopar.