Kusura bakmayın ama hepimiz “konuşma özürlüyüz!” Başkalarının fikirlerine katılmak bir yana saygı göstermek gibi bir kültürel hoşgörüye de sahip değiliz.
Hepimiz Başbakanız,
Hepimiz Devlet Başkanıyız.
Kahvede oturan işi olmayan biriyle bile konuşsak, - derki: Ben başbakan olsaydım!..
İnsaf kardeşim ya.
Sen kim başbakan olmak kim.
Yani her şeyi en iyi biliriz.
Bizi yönetenler, bizi idare edenler bir şey bilmez.
İşte bu hastalık devlet biziz diyenlerde olduğu kadar milletinde ruhuna işlemiş.
Ben devlet merkezli olanlar, milleti ahmak ve cahil yerine koyarlar.
Millet de bunun hıncını devleti sahiplenenler için aynı sözü söyleyerek çıkartırlar.
Oysa ortak bir dil bulabilsek.
Ortak konularda anlaşabilsek.
Ortak güzellikleri birlikte yaşayabilsek.
Ortak noktalarda birleşebilsek.
Hayat dahas güzel olmaz mı?
Akşamları TV haberlerini izleyemez oldum. Sanki savaş çıkmış. Sanki Türkiye’de yer yerinden oynamış. Sanki kıyamet kopmuş. Ne o öyle ya. Türkiye’de insanların demokrasi talebinden niye birileri bu kadar çok korkuyor ki? Doğrusu da bunu hiç anlamış değilim.
Anlı şanlı, ünlü bir gazeteci geçenlerde Taraf Gazetesinde gazeteci Neşe Düzel’e verdiği röportajında; “28 Şubat post modern darbesi öncesinde gazetelerin Ankara bürolarına haber ve görüntüler gelirdi ve bizlerde bunu yayımlardık. Şimdi olsa yayınlamadan önce araştırırız” diyerek o dönemin olağanüstülüğünü anlatırken pişmanlık duygularını da ifade etmişti.
Bu ülkede demokrasinin tam yerleşmesi için önce sokaktaki insanın birbirlerinin fikirmlerine saygı göstermesi gerek. Bunun yolu da konuşmaktan geçiyor.
Konuşmayan, okumayan, korkular üstüne kurulan yaşamdan ve bunlardan beslenen, bunlardan güç alan, bunların rantını yiyen insanlar ve anlayışlar genel kabul olarak görüldüğü sürece bizler bir adım ilerleyemeyiz.
Önce korkularımızdan arınmamız gerek.
Önce konuşmamız gerek.
Önce bir konuşma dili bulmamız gerek.
TBMM’de siyasi parti Genel Başkanlarının yaptıkları açıklamalarından irkilmeyen kimkse var mı bu ülkede? Kimi fişliyor, kimi şu partiye oy vermeyenin kanını sorguluyor, kimi laiklik elden gidiyor diyor, kimi rejim tehlikede, kimileri ise daha başka bir şeyler söyleyerek toplumun kafasını karıştırıyor, toplumun taleplerine ise herkes kulak tıkamış, bildiklerini okuyorlar.
Yerelde bu şehri kalkındırmak için toplumsal barışa ihtiyacımız var.
Her insan kendi evinin önünü süpürse, şehir pırıl pırıl olacak.
Bizlere düşen giörev, her gün aynı şevk ve heyecanla evlerimizin önünü süpürmek için çaba sarf etmek olmalıdır.
Bu bir alışkanlık haline getirilirse sorunlarımız bitecektir.
İyi ve güzel olan huyları alışkanlık haline getirmek dileğiyle!....