Yazar Metin Acıpayam sordu; âcizâne biz söyledik:
-Kültürün iktidarından mı, iktidarın kültüründen mi bahsetmemiz gerekiyor?
Elbette kültürün iktidarından bahsetmek gerek. Tabii ki kültürü modern anlayışla değil, İslâmlaşmış kültür değerlerimizle anlamalıyız. Bunun daha üst mânası hayatımızı bir baştan bir başa maddî ve mânevî olarak kuşatması gereken İslâm medeniyetidir. Bugün Türkiye’de bu mânada kültür ve medeniyet değerlerimizin hâkimiyeti çok cılızdır. Var olanlar folklorik, turistik ve müzelik mahiyette bir değer olarak yanımızda yönümüzde yer alıyor. Fakat hayatımızı, düşüncemizi, ahlâkımızı yönlendirmesi bakımından tesiri çok az. Çünkü modern seküler bir dünya salgın hâlindedir ki, iktidarların bu husustaki gücünü kırmaktadır.
Osmanlı’nın ilk asırlarında olduğu gibi milletin, üzerinde ittifak ettiği zihnî ve irfanî hâkimiyeti sağlayan bir kültürün iktidarı hem birleştiricidir, hem de millet ve iktidar arasındaki uyum açısından önemlidir. Tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Cumhuriyet Batılılaşmasında bu uyum yok oldu. Dayatılan kültürel iktidar aynı zamanda seküler devletin siyasî iktidarıydı.
Seküler rejimin alt yapı hâkimiyeti kırılamadığı için, niyet hâlis de olsa günümüzdeki siyasî iktidarla Müslüman millet kültürünün tam bir mutabakat içinde olduğunu söylemek zor. Tarihimizdeki gibi ideal bir siyasî ve kültürel iktidar uyumu henüz sağlanmış değil.
-Kültür ve sanat adamının politikacı ile ilişkisi ne ölçüde olmalı? İktidar kültür ve sanatın muhtevasını ve akışını belirleyen değil, zemininin oluşmasına yardımcı olandır. Siyasetçilerin kültür ve sanata hâkim olmasını beklemek abesle iştigaldir. Tarihimize bakalım; devletlü sınıfı şairlerden, ulu zatlardan, üdebadan, ulemadan beslendiği için iktidar olanların dayatacağı ayrı bir kültür ve sanat hareketi tabiatıyla mümkün değildi. Politikacıların sanatçıya, edebiyatçıya, mütefekkire âmir olması asla ve kat’a doğru değil. Özellikle bu gün modern seküler olan devlet, yâni iktidar yapısında politikacının sanatçıya, sanatçının politikacıya ram olması hiç doğru değil.
-Sayın Cumhurbaşkanının ‘kültür’ ve ‘sanat’ alanında yetersizliklerden dem vurmasını nasıl değerlendirmeliyiz? Mevcut iktidar iyi niyetine rağmen kültürel iktidar krizi içindedir. Yetişemiyor ve kontrol edemiyor. Tabii ki bu mazeretler iktidarı masum kılmaz. Mes’uliyetini bilmeli ve gayret etmelidir. Cumhurbaşkanının “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” sözleri Türkiye’de siyasî iktidarla kültürel iktidarın atbaşı gitmediğini gösteriyor. Doksan yıllık bir zamana göre söylersek, milletle en uyumlu bir dil ve hissî bağlar kuran mevcut iktidarın kültürel iktidarı oluşturmakta sıkıntılar çektiği aşikâr. Arzu etmesine rağmen hâkim ve yeterli olamadığını itiraf ediyor.
Bu meselede iktidara sorumluluk yüklesek de bir asırdır üzerinden pozitivist-seküler Cumhuriyet’in Batılılaşma projeleri yahut silindirleri geçen kültür ve medeniyetimiz birçok sahada ezilmiş ve tahrip edilmiş vaziyette. Bu zihniyetin alt ve üst yapısını hem maddî destekle, hem zihnen oluşturduğu kültür, edebiyat, sanat anlayışının işgali altındadır Türkiye.
İktidarını millet reyi ile üst üste sürdüren siyasî iktidarın kültürel iktidarı oluşturamayışını biraz da bu noktalarda aramak lâzım. Şüphesiz ki millet bu tür gerekçeleri haklı olarak dikkate almaz. Yol, su, köprü, sağlık gibi hamlelerini kültür ve medeniyet sahasında da görmek ister ve bu talebinde de haklıdır. Bu gün belli nisbette varlığı hissedilen muhafazakâr-dindar kültürel iktidarın muhtevası da, kalitesi de elbette tartışılır.
-İktidarı tam manada ‘muktedir’ yapacak olan kültür-sanat faaliyetleri midir?
Kültürel iktidar, siyasî iktidarın esas işi değildir. Milletin târifini bile çoğunun bilmediği câhil siyasîlerin ve aydınların cirit attığı bir vasatta kültür-sanat faaliyetleri hakiki mânasıyla kültürde muktedir olmayı sağlamaz. Kültürel iktidar, millet irfanını bilen ve onu ihya edecek gerçek (şimdilerde organik diyorlar) mütefekkirlerin, ediplerin, sanatçıların işidir ve onların hâkimiyetiyle sağlanabilir.
Siyasî iktidarları tam mânasıyla muktedir yapan veya yapacak olan yalnızca kültür ve sanat da değildir. Bu, kültür ve sanatın önemini küçümseme anlamına gelmemeli. Etrafını düşman bir dünyanın sardığı bir zamanda iktidarın gücünü artıran, ayakta kalmasını sağlayan sadece kültür ve sanattır tezi biraz geç kalmışlığın ezikliğini ihtiva eden bir yaklaşımdır.
İbn-i Haldun’un Mukaddime’sine göre büyük devletler, buna iktidar da diyebiliriz, aynı kültür ve inançtan beslenen seyf, yâni asker, ulema ve tüccar sınıfını güçlü bir iktisadın ve müesseselerin hâkim olduğu bir nizam içinde tutarak muktedir olabilirler ancak.
Hülâsa-ı kelâm; İktidarda hangi anlayış olursa olsun, bu ülkede Müslümanların, yâni Türklerin kültürel iktidar olması bir haktır.