Kurtuluş denildiğinde akıllara 12 Şubat tarihi ve Maraş’ın Kurtuluşu gelir. Süt gelir, Tabanca gelir, Çete gelir, Davul gelir, Sevinç ve Coşku gelir. Güçsüzün güçlüye kafa tutuşu ve ona dünyayı dar edişi gelir. Rahmetli Gülten Akın Hanımefendi ve Maraşlıları anlatan manzum eseri ‘Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’ gelir… Sezai Karakoç Beyin; ‘Süt ve Tabanca’ başlıklı yazısı gelir.
Süt ve Tabanca
Maraş’ın kurtuluşu da, kurtuluşunun anılışı da öbürlerinden farklıdır. Çünkü Maraş kendi kendini kurtarmıştır.
Maraş’ın kurtuluşu sadece bir reaksiyon değildir. Sütçü İmam’ın süt maşrapasını bırakıp tabancasını doğrulttuğu yön, sadece Fransız değil, onun arka plânındaki mistiksizliktir, fonundaki metafiziksizliktir.
Süt ve tabanca… İşte Maraş budur, Anadolu budur. Maraşlı, Bayrak, Kaleden indirilince Cuma namazının kılınamayacağını bilir. Bayrakla Cuma namazı arasındaki kopmaz alâkayı bilir. Bu savaşın temeli çok sağlamdır, Süleymaniye’nin temeli gibi…
Maraş kurtuluş hareketinin ilk gününde yayınlanan beyanname, bütün çağdaş istiklal davranışlarının gerekçelerini aşan bir gerekçeyle çıkar insanlığın karşına. Ruh çağlarının diliyle, kelimeleriyle yüklüdür, konuşur bu beyanname. Gözün göremediği ileriye bitişir ve geride tarihin derinliğine doğru kök salar. Mekke’ye bitişir, Malazgirt’e, Söğüt’e bitişir. İstanbul’un alınışı neyin konkavıysa, Maraş’ın kurtuluşu onun konveksidir.
Sütçü İmam ve “Kalede bayrağımız olmadıkça bu camide size Cuma namazı kıldıramam!” diyen ve bu sözüyle savaşı açan Ulu Cami imamı o günün şartlarının Fatih’i ve Selâhaddin-i Eyyubî’sidir.
Savaş başlar ve bitinceye kadar, Ahır Dağlarıyla yazları kırmızıbiberlerden kıpkırmızı damlı acı Maraş arasında bir şimşek alışverişidir gider. Yalnız ruhun duvarları içinde geçmiş gibi tabiatüstü bir savaştır bu. Binlerce olağanüstü oluşların örgüsü…
Maraş’ın savaşını ben bir insanın “iç savaşı”na benzetirim. “Saf” olanın içine karışan katışığı barındırmaması… Maraş bir denizdir. “Cesed”i ve “ölü”yü hemen dışına atan deniz. Maraş için yabancı "ceset"tir.
Maraş kurtuluş günlerinde, her mahalle, kendine mahsus kıyafeti ve sesiyle, bayrak ve flamalarıyla dalga dalga gelir ve belediye meydanına toplanır. Ulu caminin hemen önüne. Sonra belli bir saatte tam bir susuş olur. Sessizliğin en kabarmış anında bir alarm verilir. Her mahallenin yiğitleri bütün güçleriyle kalenin bulunduğu tepeye her yandan koşmağa başlar. Bir yarış. Bir kaç dakika sonra kalenin bayrak direğine beş on kişinin birden tırmandığı ve direğe bayrağın çekildiği görülür. Kim bayrağı asmışsa, o yılın kahramanı odur o yıl Maraş'ta.
Bayrak çekilirken her Maraşlı oraya dönüktür. O anda Maraşlı bir "katarsis" arılığı içindedir. Bayrağın direğe çekilişi, düşmanın çarmıha gerilişi gibidir onun gözünde. O anda Maraşlı çağdan ve aktüaliteden sıyrılmıştır.
Maraş o anda "saf inanış"ı yaşar, inanmışlığın kendinden ibaretliğini. Anadolu 12 Şubat’ta, her yıl bir kere Maraş'ta, ne olabilecekse onu rüya halinde yaşar. Ve o gece, Türkiye’nin gerçek lâmbası (Alâattinin sihirli lâmbası gibi) bir kerecik yanar…
Sezai KARAKOÇ
12 Şubat günü kutlanan bayramın adı, Çete Bayramıdır. Bu Bayram; kendi kendini kurtaran Maraşlı yiğit Edelerin (Delikanlıların) ve yürekli Bacıların (Genç Kızların) bayramıdır. İşgalci Fransızlarla ölümüne çarpışarak kurtuluşa vesile olan Şehitlerimizi ve Gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyoruz. 1919 yılında önce İngiliz sonra Fransız işgalini, bu işgal karşısında boyun eğmeyen, dimdik duran Ecdadımızı ve verilen kurtuluş mücadelesini unutmayalım, Unutturmayalım… Başta Kan Emici Fransız ve İngilizleri sonra onun bunun ülkesini işgal ederek köle tüccarlığı yapan insan müsveddesi milletleri çocuklarımıza ve gençlerimize iyi anlatalım… 12 Şubat 2019