Şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunun doksanıncı yıl dönümü geçtiğimiz günlerde farklı törenlerle kutlanıldı.
Bilindiği üzere şehrimiz kurtuluş savaşında, emsali az görülen bir kurtuluş mücadelesi hak ettiği Kahramanlık ünvanı nı almış ve “ Kendini Kurtaran Şehir “ olarak tarihe geçmiştir.
Böylesine önemli bir kurtuluş mücadelesinin bayramı da farklı olmalıydı. Nitekim doksan yıldır bu farklılığı Kahramanmaraş lılar, nevi şahsına münhasır olarak kutluyorlardı. Ancak doksanıncı yıl dönümümüzde, yani bu yılki kurtuluş bayramımızda bu farklılık biraz daha farklı oldu.
Bilindiği üzere, geçtiğimiz yıllarda bayramlarımızın daha görkemli olması için, törendeki tarihi canlandırmaları profösyönel sanatçılar tarafından yapılması gerektiği kamu oyumuz tarafından arzulanmıştı.
Belediyemiz bu arzuyu hayata geçirerek, kendi alanlarında isim yapmış ünlü sanatçılar getirerek Abdal Halil Ağa, Bayrak olayı ve sütçü imam olaylarını bu sanatçılarla gerçekleştirdi.
Trabzon caddesine tören alanına kurulan sabit sahnede, alışkın olmadığımız ritüellerle, Anadolu Ateşi, ya da Sütçü İmam müzikal oratoryosu gibi çağdaş sanatsal görüntülerle, bu yıl farklı bir kurtuluş bayramı idrak etmemize vesile oldular.
Sanat açısından çok güzel olabilir. Gerçekten de bir emek sarf edildiği belli. Saygı duyuyoruz. Ancak bir yerlerde bir eksiklik olduğu belli. Belki bu gösteri Cemal Reşit Rey salonıında izlense çok daha heyecan verebilir. Ancak kurtuluş mücadelesinin verildiği bu beldede, Sütçü İmamın torunlarının huzurunda, Ulu camiden kaleye oynaya oynaya çıkan çetelerin hali, davulu trampet gibi çalan davulcuların gürültüleri ile bu bayram burada tutmaz.
Senfoni orkestrası icrası için Batman şehrimize atfedilen söz gibi, bu seneki 12 Şubat için “ Maraş Maraş olalı böyle bir zulüm görmedi.” Diyebiliriz.
Bilindiği üzere şehrimizin kurtuluş mücadelesinde sembol iki olayı vardır. Sütçü İmam ve bayrak olayı. Namus ve bayrağımız için bu topraklarda nelerin yapılabileceğini ecdadımız doksan yıl önce dünyaya göstermiştir. Dolayısı ile namus ve bayrağımızı nasıl koruyorsak, Sütçü İmam ve bayrak olayını, ruhunu da aynı şekilde korumamız gerekir diye düşünüyoruz.
İlgisine binaen, Hemşehrimiz Rahmetli Üstad Necip Fazıl Kısakürek in 65 yıl önce büyük Doğu mecmuasında şehrimize hitaben yayınladığı makalesinden bir bölümünü aktararak yazımı bitiriyorum.
“Bu hitabın içinde halis Türklükten başka, su katılmamış Maraşlılık sesi olduğunu biliyorsun! Hitabımda sana olduğundan fazla bütün memlekete !.. kızıma hitab ederek gelinlerime bir şeyler anlatmak istiyorum ! … İstanbulu’da, Edirnesi’de, İzmir’ide, Adana’sıda, filanı da, falanı da senden ders alsın !.. Kurtuluşun nimetine layık ve sahip olmak böyle tecelli etmez. Bu tarzda, ölü kalıp cephesinden edilen tekrarlar, aksine yüreklerimizde bir “ kurtulamamış olmak uktesi” taşıdığımızı gösterir. .. Dikkat et sana bunlarda vazgeç derken, işin (kutlama telgrafı ), ( reverans ), ( frak ), (rozet), ( söylev ) ve ucuz ve orta malı unsurlarından vazgeç demek istiyorum. Yoksa bu mevzuda yeni bir idrakin, farikan, nimetin, saadetin varsa, bunları, kitapla, sesle, hamleyle yoğur. FAKAT BU UCUZLUKTAN VAZGEÇ.”