Kuzey Kore’ye hayran olmamak ne mümkün; Koca ülkede seçim yapılıyor, ne bir kavga var, ne yumruklaşma, ne laf atma. Hatta ne de rakip.
Seçime giriyorsun, karşında rakip yok.
Yok falanca partiyle uğraş, yok feşmekanla…
Şu lider şöyle dedi, bu lider böyle dedi.
Bir ona laf yetiştir, bir diğerine.
Sonra adam tut, paralellerle uğraş, kaset yapsınlar, montajla uğraşsınlar, dublör bulsunlar.
Yargıyla oyna, “yolsuzluk” diye operasyon yaptır.
Adı önemli değil, bugün yolsuzluk.
Yarın usulsüzlük, diğer gün arsızlık…
Amaç, bahanelerin ardına sığınarak seçim kazanmak, belki darbe yaptırmak, belki alaşağı etmek, sürüm sürüm süründürmek, bin dereden su getirttirmek…
Bunlar zor iş.
Oysa daha kolayı vardı.
Ne güzeldi tek parti dönemi…
Herkes oyunu açık kullanırdı.
Parti tekti ama ne olurdu, ne olmazdı?
Sadece oylarını açık kullanmaları yetmezdi, sayım da gizli olurdu.
Bir heyecanı yoktu tabii.
Kim kazanacak derdinde olan bulunmazdı.
Dokuz doğuran yoktu seçime kadar.
Zaten karşısında muhalefet de yoktu.
Yaptık oldu, yaparız olurdu…
İnsanları başıboş bırakmak olmazdı.
Bakarsın ya davulcuyu ya zurnacıyı seçecek, al başına belayı.
İşi sağlama almak, açık açık oy kullandırarak herkesi kontrol altına almak gerekirdi.
Bazı boşboğazların “boş oy” atmasına karşı da tedbirli olunmalı, sayım gizli yapılmalı ve halkın desteğinin tam olduğunu dünya alem görmeliydi.
Tıpkı Kuzey Kore gibi…
Tıfıl bir şey Kim Jong-un
Sanki daha yeni ergenliğe adım atmış, bir trip, bir trip…
Geçenlerde bir ergenlik krizi tutmuş, eniştesini köpeklere yem etmişti.
Ama halkı onu çok seviyor…
Ülkede seçim mi var, bayram mı belli değil.
İnsanlar dans ediyor, şarkı söylüyor, tepinip duruyor.
Herkes bayramlık elbiselerini giyinmiş, sokaklar cıvıl cıvıl.
Kimse seçimin sonucunu merak etmiyor, herkes Kim Jong-un’u yürekten destekliyor.
Öyle yüzde 30’la değil, 40’la değil, 50’yle değil, tam tamına yüzde yüz.
Bir tek kişi bile aleyhine oy kullanmıyor, bir tek kişi bile icraatlarını eleştirmiyor, bir tek kişi bile “şu olsaydı” diye talepte bulunamıyor.
Gerek yok ki…
Halkı için ne gerekiyorsa, onu düşünmek Kim Jong-un’a aittir.
Bir de halk oturup, ne lazım onu mu düşünecek?
Hangi kafayla canım, hangi kafayla…
Bakın, seçim oldu da bitti Maşallah…
Kim Jong-un, oyların yüzde yüzünü aldı.
Rakibi olmadığından sadece kendisinin bulunduğu oy pusulasına “evet” veya “hayır” basmak gerekiyordu.
Ama “evet” sandığıyla, “hayır” sandığı farklıydı.
Sıkıysa “hayır” diyen yolunu değiştirsin, köpekler zaten aç…
Ve sonuçta hiç kimsenin merak etmediği seçim sonuçları açıklandı; Diktatör Kim Jong-un, oyların yüzde yüzünü alarak, halkın ne kadar kendisine güvendiğini bütün dünyaya duyurdu.
Biz de yedik…
***
İşinize gelirse elbet…
CHP, bugün demokratlık taslıyorsa, tarihten gelen “başarısından” dolayıdır.
Sandıktan çıktığı yegâne zamanlar, “gizli oy, açık tasnif” olduğu zamanlardır.
Hem tek parti, hem oyunu açıktan vermek zorundasın. Üstelik de gizli sayım yaparak işi riske etmemek lazım.
CHP, bu konuda çok garantici…
İşi şansa bırakmaya hiç niyeti yok.
***
Şimdi de bunu yapmaya çalışıyor ama ne Türkiye Kuzey Kore’dir, ne Kim Jong-un’un özlemcisi vardır.
Demokratik ülkede, demokratik seçimler yapılır.
Herkes halkın karşısına çıkar, yaptıklarını ve yapacaklarını anlatırlar.
Halktan bir dönem için yetki isterler ve halk sandıkta ya yetki verir ya ders…
Ancak CHP’nin “yaptıkları” hanesi çok kirli olduğundan kasetle işi götürmeye çalışıyor. Bunun için gerektiğinde “sponsorlarla” çalışmaktan da imtina etmiyor.
Hizmet için yanıp tutuşan bir parti CHP…
Bir eline geçse var ya bir eline geçse, biz Kuzey Kore’ye bile razı oluruz diye düşünüyorum, Allah korusun…
Tweetimden Seçmeler
Dinliyor, dinledi diyorlar. Çalıyor, çaldılar diyorlar. Zulmediyor, zulüm yapıldığını söylüyorlar. Darbeyi özgürlükle gizliyorlar.Yav he he!