Kimi siyasetçiler muhalefette ve iktidarda da aynı söylemi kullanırlar. Muhalefette olan partinin taraftarları ağlama duvarı olabilirler. Ama iktidarda olanların böyle bir hakkı yoktur. İktidar sorunları çözme yeridir.
Üzülerek ifade edeyim ki; meseleye Kahramanmaraş açısından baktığımda Ak Parti’nin burada iktidar gibi olmadığını görüyorum.
Milletvekillerimiz Avni Doğan ve Cafer Tatlıbal’ın zaman zaman bıraktığı Salvolar muhalefet olsalar …”tamam” diye hoş görülebilinir. Ama iktidar temsilcisinin dert yanmaya hakkı yoktur. O çözecektir. Çözemiyorsa bir sorun var demektir.
Son günlerde Sayın Doğan’ın “ 40 yıl onlar fişledi, şimdi de biz fişliyoruz” şeklindeki bir sözü medyaya yansıyınca “..ben öyle demek istememiştim v.s.” dedi.
Sevgili vekilimizin o günkü konuşmasının tamamına da baktığımızda ciddi üslup yanlışlıklarını görmemiz mümkündür.
“biz iktidarız, biz istemezsek kimse bir şey yapamaz!...” ya kardeşim 29 Mart seçimlerinde şimdiki TBMM Başkanı Antalya’da böyle konuştu ve Antalya seçimi kaybedildi. Sizler bu seçim bölgelerinde böyle desteksiz salvolarla seçim mi kazanmak istiyorsunuz yoksa da “seçimi sabote ederek kaybettirmek mi istiyorsunuz?”
Doğrusu ben burasını anlamış değilim.
BU SEÇİMİN BİZE ARTISI VAR MI?
Her ne kadar Avni abimiz, biz istemeseydik buralar yeniden belde olmazdı. Yarında canımız istemezse sizi yeniden köye döndürüz şeklinde olmasa bile o manaya gelen sözleri sanırım daha çok tartışılacaktır.
Gelelim bu seçimlerin bize artısının olup olmadığına.
Gelen gidenlerin açıklamalarına bakıyorum. Sadece “en kahraman sizsiniz?” Başka bir laf yok.
Tamam kardeşim biz kahramanız bunu biliyoruz. Ama mide boş, ambar boş, tarla boş, tahım boş. Ve kahramanlık da karın doyurmuyor.
Yarım kalan yatırımlardan ne haber?
Çürümeye terk edilen göletler, barajlar hiç gündeminizde var mı?
Yapımı yılan hikayesine dönen Kahramanmaraş- Gaziantep yolu, Çevre yollarımızın durumu, Kayseri yolu…yollar ve yollarımızın içler acısı hali.
Gündeminizde mi?
Oysa bu seçim bizde değil de başka bir şehirde olsaydı şimdiye kadar o şehir şantiyeye dönerdi.
Bizde ise tık yok.
Gelen giden Bakan var ama, her ne hikmetse azıkları hep boş geliyorlar..
7 Mart seçimlerinde her iki Belde de Ak Parti seçimi kaybederse bunun faturası kime kesilecek?
Kime kesilip kesilmediği pek benim umurumda değil. Bu seçimi bir fırsata dönüştürmek elimizdeydi. Ama olmadı. Ve biz bu treni kaçırdık.
Her zaman olduğu gibi …hep bol keseden konuşulacak, sonuca baktığımızda ise kocaman bir sıfır. Yani sıfır elde var sıfır.
İktidar her yerde hizmet üretedursun. Bizde ise hep laf ürettiler. Ve böylede devam ediyor. Bakalım. Mevlam ne eyler güzel eyler!...
ZAMBAKÇI YENER?
Sevgili YENER kim ne derse desin iyi bir kaleme sahip. Konular arasında bağ kurmada ustadır. Konuları birbirine bağlarken sözü bir bağlama ustası gibi kullanır.
Nitekim son yazısı var ya; “Beyaz zambaklar ülkesi ve Ejder Oruç” okumadıysanız okumanızı öneririm.
Ben iki defa okudum.
Öğrencilik yıllarım aklıma geldi. Kimi zamanlar Asker olmak istedim, kimi zamanlar ise Gazeteci.
“halk için, halkın hakkını aramak için” o gençlik yıllarımızda ne hayaller kurmuştuk.
Değerli Bürokrat Ejder Oruç benim mahallelim. Hayat mücadelesi ile yaptığı kavgada galip çıktı. Bizler gibi sağa sola savrulmadı. İnatçı bir kişiliği vardır. Yüreği sevgi doludur. Gayretlidir. Dürüsttür. Erdemlidir. Ve sevgili Yener kardeşime de teşekkür etmek istiyorum.
Yener’in bu yazısı bir yalakalık gösterisi değildir. Kalem ustası iyi bir yazı ortaya çıkartmış. Yener’e teşekkür ederken dostumu da hatırlamak istedim.
Bu kentin son dönemde yetiştirdiği bu bürokrata sahip çıkmamız gerek.
Ankara’da bir elin parmağı kadar kaldılar.
Bari onlara sahip çıkalım.
BU BİR HARSIZLIK MIDIR?
ESKİŞEHİR’de geçen bir olay. Ben buna normal bir HIRSIZLIK olarak bakamıyorum. Gönlüm ve yüreğim buna izin vermiyor.
Eskişehir’de Gürhan Keser isimli bir vatandaşın evine “biri girer” evinden 6 bin lira değerinde ziynet eşyasını alır.
İki gün sonra ise kapıya bir poşet içinde “götürdüklerinin bir kısmını geri bırakır”. Ve bir not vardır.
“1.5 yaşında kanser hastası kızım var. Onun için çalmıştım. Ancak bu altınlardan anlıyorum ki sizinde kızınız var. İhtiyacım kadar olan 5 altını aldım. Diğerlerini teslim ediyorum. Beni affedin, hakkınızı helal edin!”
Şimdi bu durumda bu vatandaşın yakalanması halinde “hırsız” muamelesine tabii tutulması doğru mudur?
En azından toplum vicdanında, benim vicdanıma göre hırsız diyemem. Allah kimseyi çaresizliğe düşürmesin.
Akıl ve izan sahipleri, yüreğinde Allah korkusu olanlar, ekonomik durumu iyi olanlar, lütfen etrafınıza şöyle bir bakınız. Ne olup bittiğine kulak kabartınız. En küçük sebeplerden dolayı her gün ne İNSANLIK CİNAYETLERİ işleniyor bu benim ülkemde.
Oysa şöyle kafamızı kaldırsak, etrafımıza bir baksak, bir çok sorunu birlikte çözebilme imkanı var bizde.
Ama inadına beşeri ilişkiler kurmak yerine biraz parası olanlar “erişilmez duvarlar örerek toplumdan kendini soyutluyorlar”
En tehlikeli olanda bu ya.
1.5 yaşında kanser kız çocuğunu tedavi ettirmek için hırsızlık yapan ama yüreği sertleşmemiş olan Allah’tan korkan bu hırsız “yeteri kadarını alıyor”
Ama modern kasaplar bizi derimize kadar yüzerken ne vicdanı ne de yüreği bizim yaşadığımız acıları duymuyor.
Ve bizler derilerimize kadar soyuluyoruz…