Böyle bir eseri kaleme aldığı ve emek verdiği için en başta kitabın yazarı Mehmet ULUĞTÜRKKAN Bey'e teşekkür ediyorum.
Bir Edebiyat Öğretmeni olarak Türk edebiyatını yakından tanıma fırsatım oldu.
Kahramanmaraşlı olduğum için bu şehrin kurtuluşunu konu alan bir çok eser okudum. Fakat Madalyasız romanını okuyana değin bu hikayeden habersizdim. Mehmet Taş Bey'in eseri bana vermesi ile bitirmem bir oldu diyebilirim.
Yazarın da kitap hakkında yaptığı açıklamayla eserin yazılma öyküsü gerçekten ilgi çekici.
1959 yılında Darende halkı ile helalleşme yemeği yapan Mehmet Ağa'nın torunu yazarın da dikkati ile unutulmaya yüz tutmuş bir destan ve fedakarlık öyküsünü günümüze taşıyor.
Darendeli Mehmet Ağa ve şehit olurlarsa 40 yıl ailelerine bakmaya söz verdiği 120 yiğidin Kahramanmaraş'ın kurtuluş mücadelesinde yaptığı katkıların anlatıldığı romanımız geniş bir okuyucu kitlesine hitap ediyor.
Günümüzde gençler ne tür kitaplara ilgi duyuyorlar diye kendimize sorarsak vasatın da altında cevaplar alırız.
O yüzden tarihimizi bu güne taşıyan eserleri değerlendirirken pozitif bir görüşle yaklaşıyorum.
Kahramanmaraş'ın kurtuluşunda dışardan mutlaka katkılar olduğunu düşünüyordum. Fakat Madalyasız adlı eser bu katkının hangi güçlüklerle sağlandığını ortaya koyan bir belge niteliğini taşıyor.
Yazar eserde geçen tüm olayların içine biraz yaşanmışlık katıyor. Belki de bölgenin insanı olması nedeniyle yada uzun yıllar gazetecilik yapmanın verdiği tecrübe ile yazdıkları hiç emanet durmuyor. Kitabı okurken sanki oradaymışsınız hissini veriyor.
Bazı sahneler milletimizin güçlükle verdiği mücadeleyi öylesine canlı aksettiriyor ki duygulu bir okuyucunun gözleri dolabilir.
Horanta gibi kafla gibi yöresel söyleyişler kitaba bir başka genişlik katarak bizi bir yandan da töre romanının atmosferine taşıyor.
Eser bize Kahramanmaraş'ın kurtuluş destanını farklı bir pencereden anlatıyor. Daha önce yazılan bir çok eserin aksine kurtuluşu Maraş ve Maraşlının gözünden değil Darende'den gelen 120 kahramanın bakış açılarıyla anlatıyor.
Bu bakımdan eser milli birlik ve bütünlüğü de içten içe günümüze taşıyor.
Karakter seçimi ve gerçeklerin yansıtılması Kafkasyadan, Çanakkaleye tüm vatanın ortak kaderini ortaya koyması bakımından da önemli bir değer taşıyor.
Eser Türk yazınının bir türlü kurtulamadığı tesadüf hastalığına yakalanmamış çünkü başlı başına gerçek bir olaydan tarihi bir vakadan besleniyor.
Milli mücadele dönemini anlatan bu eserin zayıf yönleri de yok değil. Bir çok karakter bulunduran bu uzun öyküde okuyucu karakterlerin kim ve hangi görevde olduğunu bazen karıştırabiliyor.
Fakat bu durum okuyucunun merak duygusuna da hitap etmiyor değil. Bu İrfan kimdi? Bu Halil'in burada ne işi var? Gibi sorular kitabı bir an önce bitirmek için okuyucuyu teşvik ediyor. Denebilir.
Ben eseri bir solukta okudum hatta misafirliğe gittiğimde cebimde taşıdım diyebilirim.
180 sayfalık bu eser tüm lise öğrencileri için hiç olmazsa tüm okul ve halk kütüphaneleri için alınmalı ve okutulmalıdır.
Kahramanmaraş'ın kurtuluşunun 100. Yılına yaklaştığımız bu günlerde böyle bir eser kaliteli bir sinema filmine dönüştürülerek tarihimiz taçlandırılabilir.
Önemle belirtmek isterim ki görselliğin hükmettiği çağımızda milli ve yerli bu tür eserler senaryo olmalı, tiyatro olmalı, dizi olmalı, sinema olmalı...
Olmalı çünkü insan tarihte ve kültürde ne kadar derinleşirse gelecekte o kadar başarılı olur. Diyebiliriz.