M. NURİ ALTIPARMAK İLE SÖYLEŞİ
Kahramanmaraş’ın yaşayan bilgi ve kültür hazinesi Mehmet Nuri Altıparmak ile Kahramanmaraş’ın unutulan tarihini konuştuk. 1940-50 ve 1960’lı yıllarda Maraş’ın durumunu ve insanını anlatan Altıparmak, hatıralarını paylaştı.
80 yaşına rağmen Kahramanmaraş’ta olup biteni dosyalayan, 1950’den 2011’e kadar belgeleri saklayıp Maraş kültürünü yaşatmaya çalışan Mehmet Nuri Altıparmak ile bir söyleşi düzenledik.
Nuri Ağabey’in konuşmasında bir cümle vardı ki insanın tüylerini diken diken edercesine; ‘‘Maraş mütedeyyin Müslüman bir vilayettir. İslam’ın göğe açılan penceresi, batıya açılan kapısıdır.’’ İşte size Kahramanlık destanını yazdıran imanın öz cümlesi…
Bu söyleşimiz de 1950-1960’lı yılların Kahramanmaraş’ını ve eşrafını konuştuk. Günümüze geldiğimizde ise Kahramanmaraş’ın temsil noktasında yaşadığı sıkıntıları da dile getirdi Mehmet Nuri Altıparmak Ağabey; işte o söyleşinin paragraf başları ve hatıralarda kalan Maraş…
Yarınlara miras kalacak bu söyleşi için sizleri tanımak isteriz. Nuri Altıparmak Kimdir? Çocukluğunuzda ki Maraş’ı anlatır mısınız?
Benim ismim resmiyette Mehmet Altıparmak. Yalnız ailemizde çok fazla Mehmet olduğu için bana Mehmet Nuri Altıparmak derler. Yani, Nuri Altıparmak demezseniz kimse tanımaz. Bizim aslımız Avgasır köyünden. Başkonuş’un kuzeyinde Avgasır köyü Dulkadiroğlu Alaüddevle Bey’in Av kasrının olduğu bölge. Dedemiz Sarı Molla Maraş’a geldiği zaman üç kardeş anne-baba oraya yerleştirmiş Alaüddevle Dede. Çevreyi de irşad eyle bizi de vardığımız zaman irşad edersin av zamanı demiş ve öylece yerleşmişler. Bizim 1400-1500’lü yıllardan gelen bir soyumuz var. Bu soy orada 5 köy halindedir. Tahsilli bizde pek insan yok. İmkânsızlıklar, yol sebebiyle. Bir Osman Sarı’mız var, şair yazar Profesör. Sarı Molla Dede’ni torunudur.
‘’Çukurova’ya 3 ay gidip çalışıp 9 ay yaşayanlar vardı’’
1900’lü yıllarda Babam, Amcam, Baba, Anne, bir kız kardeş Maraş’a göçerler. 1910-1915 harpten önce ama harbe katılmış değiller. Çünkü yaşları müsait değil. Karamanlı’dan bir ev alırlar. Bunlar daha çok sakalığa giderler. Yani çeltiğe giderler. Çukurova’ya 3 ay gidip çalışıp 9 ay yaşayanlar vardır. Annem Karamanlı Fakısı Hasan Hoca Efendi’nin öğrencisi, iyi bir hocaydı rahmetli. Kale dibinde şu anda ‘’ Bir hamaset destanı nakşedildi bağrına’’ yazısının olduğu yerde bayrak hizasında bir evimiz vardı. Biz orada büyüdük, orada doğduk. 1940 yılında Marmara Hamamı’nı eski adıyla 1500’lü yıllarda yapılmış Pazar Hamamını bedeli mukabilinde babam almış. Bu arada Mahmut Çakmak isimli bir Çerkes Bey’i ile çeltikçilik yapmış. Mahmut Çakmak amca da Kıbrıs meydanındaki Hacı Osman Efendi’nin fabrikası ile ortaktır. Ben de küçük çocuğum fabrikaya gider cücük lastiğiyle serçe kovalardım. Şişman Arif Ağa, Hacı Osman Emmi, Çuhadarlı Ali Rıza Efendi, Mahmut Çakmak Amca, zaman içerisinde bunlar kendi aralarında ortaklıklardan ayrıldılar. Hacı Osman Efendi tek kaldı.
‘’Kuyumcu Çarşısı; Maraş’ın Üniversitesi’’
Okuyan belli başlı ailelerin çocukları vardı. Onlarda zaten ya Ankara’daydı ya İstanbul’daydı. Öğrenci iken de çete bayramlarından bir hafta evvel Maraş’a gelirler dernekleri adına reklamlar toplarlar bir dergi çıkartırlar, o reklam parasıyla da İstanbul’daki derneklerini ayakta tutmaya çalışırlardı. Biz de aynı dönemde okuduk, 1952-1955 yıllarında. Ben öyle bir yerde yetiştim ki Ulu Cami’nin o bölge Kuyumcu Çarşısı, Maraş’ın Üniversitesi, halk üniversitesi. Şimdi oradaki bir aile çocuğu kesinlikle yanlış yapamaz. Niye? Büyükler var kulağını çeker. Kavga gürültü hiç olmaz. Büyükler var, ikisinin kafasını birbirine çatar. Orada ayrı bir kültür ayrı bir Maraş var.
‘’Maraş, İslam’ın batıya açılan kapısı göğe açılan penceresidir’’
Çarşı esnafı, ya Saraçhane Camisi’nin lavabosunu yahut da Ulu Cami’nin lavabosunu kullanmaya erinir. Pazar Hamamı’nın lavabosuna gelir, sıcak suyla abdestini alır camiye giderdi. Buna da kimse bir şey demez. Sabahları ezandan önce bir sala verilir. "Allahümmeyâmuhavvilel havli vel-ahvâl, havvilhâlenâ ilâ ahsenil hâl!” diye, hoca 3 defa bunu tekrar eder. O ara ile ezan arasında epey bir zaman vardır. Maraş, mütedeyyin Müslüman bir vilayettir. İslam’ın göğe açılan penceresi, batıya açılan kapısıdır. Sala ila ezan arasında banyo yapması gereken erkeler bundan faydalanır. Baylar genelde Pazar Hamamı’na gelirler. Hem camiye yakın, hem çarşıya yakın. Şimdiki gibi her evde banyo nerde… Banyo ihtiyacı olan vatandaş cami çimeceğinde çimer ve namaza yetişir. Soğuk suyla banyo etmekten üşenen oldu mu hamama gelir, yavaşça pıspıs eder, kasada bulunan babama kardeşime, işçiye aşçıya. Yani parası yoktur, onu işaret verir, o adamcağız abdestini alır, yıkanır Allah’a ısmarladık der gider. Sonra da ona kimse niye para vermedin demez. Maraş’ın banyo kültürüdür bu.
‘’Yanlış Varsa Maraş’ın Ekabirleri Müdahale Ederdi’’
Çarşımızın durumu, Maraş’ın ileri gelen eşraf kişilerinin iş yerleri ayrıca yazıhaneleri var. Mesela Dayızade Hacı Ahmet Efendi Pakdiller, bizim otelin karşısında şimdi lokanta, orasını yazıhane olarak kullanırlardı. Maraş’ın ekâbirleri saat 8 gibi orada toplanırdı. Öğle namazına kadar orada Maraş’ın genel durumu, akşam ne olmuş, dün Maraş’ta ne olmuş, valilik ne yapmış, Belediye ne yapmış, Devlet nereye gelmiş nereye gitmiş gibi güncel konular konuşulur, eleştirilir, müdahale edileceklere müdahale edilir. Müdahaleleri meşru ve medeni ölçüler içerisinde olur, kimseyi incitmezler kimseyi kırmazlardı. Yani tatlı güzel bir hayat yaşantısı vardır. Biz çocuğuz yaşımız genç, biz de bunları ayakta seyrederiz. Bir şeyler öğreniriz. Öğrendik biz de hâlâ onu yaşıyoruz.
‘’Devlet ve dinimiz müsaade etse bu iş adamlarının heykelini dikerim ben’’
Müdahale etmem gereken bir olaya kendimi zorunlu hisseder müdahale ederim, bana kimse karışamaz, ben öyle görmüşüm benim kültürüm o. Şikâyet edileceği şikâyet ederim. Şayet şikâyetim yerine getirilmemişse ikaz ederim. Bir hafta sonra yerine getirilmemişse yolu biliyorum Ankara’ya yazarım. Mahir Ünal’a da Cumhurbaşkanı’na da yazılmış 700 sayfalık dosyam var. Maraş’ın zenginlerine de anlattım ben bunu. Mehmet Kambur’da da var, Abdulkadir Kurtul’da var, İsmail abi fazla inceleyemez, Ahmet Duran Balsuyu’nda da var, Şahin Balcıoğlu’nda da var. 21 iş adamımızın da durumu müsait. Devlet ve dinimiz müsaade etse bunların heykelini dikerim ben.
‘’Dinleyene anlayana konuşurum’’
1950’ye kadar kayıtım var, bilgim var belgem var, çalışmam var, yaşantım var. Yaşadığım var, yaşananları gördüğüm var. 2011 den geriye doğru 1950’ye kadar. Hepsini belge ve bilgilerini tek tek anlatırım. Beni de hiçbir savcı şunu demişsin diye suçlayamaz. Niye, bilgiye belgeyi gösteriyorum. Dinleyene anlayana konuşurum. Numan Kurtulmuş’un hanımına da söyledim. Bizim Güdük Halil Ağa’nın oğlu Kültür ve Turizm Müdürü Seydihan Küçükdağlı. Severim Seydihan Küçükdağlı’yı, ‘’ Ben Güdük HalilAğa’nın oğluyum Seydihan’ım.’’ der. O da var konuştuğum yerde. Beş tane TRT’nin adamı var. Hanımefendi var, hanımefendinin sağında da bayan koruması var. Numan Kurtulmuş’un hanımı. Hanımefendi Maraş kültürüne dair çekimler yaptı, ne yaptı, nerede kullandı o beni hiç ilgilendirmez. İsterse çöpe atsın. Bana sorduğu sorularını cevabını aldığını beyan etti, bana o yeter.
Ali Çavuş Emmi’nin Terazi ve Terazi Hakkı
Maraş’ımızın Gayberli bölgesinde sebzenin her çeşidi yetişir. Vatan Hastanesi’nin olduğu bölge orada bir değirmen vardı. Öksüzlerin Culuk Değirmeni derlerdi. Akbenlerin, Kirişçilerin, İsmail Kurtulgilin babası Ali Çavuş Emmi’nin, Karayağlıların Hüseyin Amca’nın oralarda bahçeleri var. Burada bahçecilik ederler. Trup, şalgam, havuç, patlıcan, marul, pancar, maydanoz, tere. Günübirlik sebzeler yetişir, bunlar gün birlik bohçalanır. Çarşıda belirli yerlere götürülür. Bonmarşe’nin kuzeyinde şimdi kunduracı dükkânının olduğu yer. Orada Bahçeci Ali Çavuş Emmi’nin dükkânı var, kocaman bir terazisi var. Orada sebzecilik yapardı0. Bunlar günübirlik sebze satarlar. En çok da Ali Çavuş Emmi satar. Çünkü terazinin sattığı malın üstüne muhakkak en azından ‘Terazi hakkı’ diye fazladan bir top maydanoz ya da bir top sarımsak atardı.
‘’Karamanlı’dan lokantacı, Devecili’den paçacı-kelleci, Mağralı’dan taşçı çıkardı’’
Maraş’ın zaten biz çocukken 30 bin nüfusu vardı. Merkezimiz Ulu Caminin oraydı. Pergelin sivri ucunu şöyle Ulu Caminin oraya batırdığınız zaman şöyle bir çevirirseniz diğer ucu Kurtuluş Mahallesi’ni, Divanlı’ya zor geçerdi, Tekke’ye zor çıkardı, Karamanlı’ya hiç çıkmazdı. Düvenönü, Acemli, Devecili’ye varamazdı. Arkbaşı’na hiç çıkamazdı. Uzunoluk’tan öteye ayrı bir semtti, Kanlıddere’den ötede Kayabaşı vardı. Ancak bu bölgede yaşayan insanlar yüzde yüz Türkmen, yüzde yüz Maraşlıydı. Bunlar hemen hemen her gün olmazsa da bir gün durur bir gün çarşıya inerlerdi. Karamanlı’dan lokantacı çıkardı, Devecili’den paçacı-kelleci çıkardı, Mağralı’dan taşçı çıkardı.
‘’Maraş’ta Temsil Sistemi Yok’’
Maraş’ta temsil sistemi yok. Milletvekili mecliste Maraş’ı temsil edecek kapasitede değil. Vatandaş oturmuş 7-8 kişi, biri kalktı diyor ki “Bizim neden 2 milletvekilimiz var 8 tane yok?” diyor. Öteki kalkıyor biri cevap veriyor, ‘’Ankara’da temsil sistemin yok ki oğlum!’’ diyor. İki tanesini kabul ediyorum. Birine Mahir diyorum, diğerine Celalettin diyorum. Kusura bakmasın Tayyip Bey. Ha kimi seçeceksiniz? Bir milyon nüfusu var Maraş’ın, bu bir milyon nüfusun içerisinde öyle 8’ler var ki dama taşı gibi. Bulamıyorsun, bulacaksın… Kimse de kızmasın siyasette eleştiri vardır. Benim siyasete hiç aklım yetmez. Ben siyaset üstü demokrat bir adamım. Bu gün meşru ve medeni ölçüler içerisinde görev yapmayan bir devlet memurunu gördüğüm zaman ben o adamı ikaz ederim. Yanlış yapıyorsun derim. Çoğuna da dedim.
‘’Maraşlı ihbarı sevmez, aklını başına toplan dedim’’
Bir zaman bir Emniyet Müdürü geldi buraya, ‘’ihbar bizim için çok önemli’’ dedi. Yani bir olay olduğu zaman ihbar edin diyor. Vardım yanına, sana kim dedi Maraşlının ihbarcı olduğunu dedim. Maraşlı ihbarı sevmez, aklını başına toplan dedim. Senin görevin ne, Emniyet Müdürlüğü… Meşru ve medeni ölçüler içerisinde yaşamayan evvela memurlarını ıslah eyle ondan sonrada bu işlere yardımcı olanları, yapanları topla dedim. Aşık soyadı, Metin Aşık. Abi ne diyon dedi. Ben bunu diyorum dedim. Maraşlıyı bir daha ihbara teşvik etme dedim.
‘’Yedi Güzel Adam Nuri Pakdil’dir’’
Benim yaşım 80, ben ilkokula 49-50’li yıllarda başladım. Birinci sınıfın yaşı şimdi 5, biz 10 yaşında başladık. 52-54’lerde boyumuz, yaşımız çok diye bize çifte sınıf geçirttiler. 56-57’ler hatta 59’larda yedek subay olalım diye biz liseye atladık. Bir Yedi Güzel Adam icadı çıktı Kahramanmaraş’ta. Yedi Güzel Adam dedikleri adamlarla biz aynı okulu okuduk, sınıflarımız başkaydı. Bunların içinde gerçek Yedi Güzel Adam bana göre Nuri Pakdil’dir.
Son olarak okuyucularımıza vereceğiniz bir mesajınız var mı?
Çok kitap okusunlar, günlük gazeteleri takip etsinler, iyiyi kötüyü tanısınlar, Maraş’ı hak ettiği yere taşımak için kafa yorsunlar. Bu vesileyle herkese sevgi ve selamlarımı sunar, bana böyle bir imkânı verdiğiniz için sizlere de çok teşekkür ederim.
Bu güzel sohbet için biz de sizlere çok teşekkür ederiz.